Konya’da Kürt aileye yönelik katliamda duruşma günü

Konya'nın Meram ilçesinde yaşayan Dedeoğulları ailesinden 7 kişinin öldürüldüğü saldırıyla ilgili açılan davanın ilk duruşması Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Konya
Konya

KONYA (K24)

Konya'nın Meram ilçesinde yaşayan Dedeoğulları ailesinden 7 kişinin öldürüldüğü saldırıyla ilgili açılan davanın ilk duruşması Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.

Hasanköy Mahallesi'nde 30 Temmuz'da bir evde Dedeoğulları ailesinden 7 kişinin silahla öldürülmesine ilişkin davanın, Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesince görülen ilk duruşmasında, tutuklu katil zanlısı Mehmet Altun ile başka bir dava nedeniyle cezaevinde bulunan tutuksuz sanıklar Lütfi Keleş ve Ali Keleş (Veli Keleş'in oğlu), Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.

Tutuksuz sanıklardan Ali Çalık, Ali Keleş, Ramazan Çalık, Veli Keleş ve Yahya Çalık ise duruşma salonunda hazır bulundu.

Adliye Konferans Salonu'nda görülen duruşma nedeniyle Konya Adliyesi ve çevresinde polis ekipleri tarafından geniş güvenlik önlemleri alındı. Davayı takip etmek isteyen çok sayıda vatandaş da adliyeye geldi.

Diyarbakır, Urfa, Muş, Batman, Mardin, Şırnak, Ankara ve Yalova baroları, Türkiye Barolar Birliği, İnsan Hakları Derneği, Özgürlük için Hukukçular Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nin avukatları yanı sıra CHP ve HDP milletvekilleri duruşmayı takip etti.

Duruşmayı takip eden K24 muhabiri, mahkeme salonuna ilk etapta aileler ve avukatlar dışında sadece 5 kişinin alınmasına izin verildiğini, itirazın ardından bu karardan vazgeçildiğini aktardı.

Adliye çevresinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken polis, savcılığın talimatıyla basının adliye sarayı bahçesinde görüntü almasına izin vermiyor.

DURUŞMA SALONUNDAN NOTLAR

Duruşmayı takip eden Şırnak, Mardin, Van, Muş, Batman ve Diyarbakır barolarının temsilcilerinin yanı sıra Yalova ve Ankara baroları ile Türkiye Barolar Birliği (TBB) temsilcileri davaya müdahil olma talebinde bulundu.

Keleş, Çalık ve Altun ailelerinin avukatları ise saldırının ırkçı saiklerle gerçekleşmediğini öne sürerek, avukatların müdahillik talebinin reddini istedi.

Öte yandan Dedeoğulları ailesinin sağ kalan tek ferdi Çetin Dedeoğulları da duruşma salonunda.

Salonda sanık yakınları ile Dedeoğulları ailesi yakınları arasında kısa süreli arbede yaşandı.

Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, katliamın nefret söylemiyle gerçekleştiğini ve bunun ırkçı bir saldırı olduğunu, önlem alınsaydı bu katliamın yaşanmayacağını söylerken, Ankara Barosu Başkanı Kemal Koranel ise “Bu dava basit bir cinayet davası değil, o yüzden müdahil olmaya karar verdik” dedi.

Eski CHP Milletvekili ve Dedeoğulları ailesinin avukatlarından Atilla Kart, olayın basit adli bir olay gibi değerlendirilmemesi gerektiğini kaydederek, “Bu bir katliamdır ve insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Avukatların müdahillik talepleri kabul edilmelidir” ifadelerini kullandı.

KATİL ZANLISI ALTUN: OLAY YERİNE İKİ ŞARJÖR VE BENZİNLE GİTTİM

Mahkemede avukatlar ile hakimin sorularına yanıt veren katil zanlısı Mehmet Altun, katliamdan 2 gün önce araç kiraladığını ve Dedeoğulları ailesinin evine giderken iki şarjör ve benzin bidonuyla gittiğini anlattı.

Ablası Ayşe Keleş ile aynı evde yaşamadığını ama sık sık gidip geldiğini belirten Altun, "20 yıl kadar önce, ablamla bağ bahçeyle uğraştığımız sırada ablamı yanlarına çağırdılar. Ablam yanlarından ağlayarak döndü. O gün 'hava sıcak' diye atletle çalışıyordum. Bu durumdan rahatsız olmuşlar. Hatırladığım ilk tartışma konusu buydu. Bundan sonra da sürtüşmeler sürekli devam etti. Gidip bu aileyle konuşmak, aradaki anlaşmazlıklara bir son vermek istiyordum ama ailem gidip konuşmamı istememişti" ifadelerini kullandı.

İki aile arasında 12 Mayıs'ta yaşanan kavgada yer almadığını kaydeden Altun, aileler arasındaki gerginlikle ilgili, "Ailemde ve diğer ailelerde ırkçılık gibi bir şey söz konusu bile değildir. Zaten son olaydan ailemin, Keleş ailesinin ve Çalık ailesinin haberi yoktur. Aradaki husumeti konuşmak istiyordum. Amacım konuşmaktı, öldürmek değildi" beyanında bulundu.

Saldırı önce 3 aydır işsiz olduğunu ve katliam öncesi Ankara, Bursa, İstanbul ve Eskişehir'e gittiğini, buralarda bazı otellerde kaldığını anlatan Altun, şöyle devam etti:

"Dedeoğulları ailesiyle görüşmeye, olaydan 2 gün önce karar verdim. 12 Mayıs'taki kavgadan sonra sürekli tehdit ediliyorduk. Ben de gidip ne olduğunu öğrenmek istedim. Oraya gideceğimi kimseye söylemedim. Giderken, kendimi korumak amacıyla yanıma silah aldım. Benzini de neden yanıma aldım bilmiyorum ama olur da kötü bir durum olursa diye aldım. Aracı da onlarla konuşmaya gitmek için olaydan 2 gün önce kiralamıştım. Sonra giderken, kendimi belediye görevlisi olarak tanıtmak için elime bir dosya aldım. Yüzümde maske vardı. Ev sakinlerinden birinin evde olmadığını öğrenince o da gelsin öyle konuşuruz diye düşünüp evden çıktım ve arabayla biraz dolaşıp tekrar geldim. Beni hala tanımamışlardı. Maskemi çıkarınca tanıdılar. Silahımı çıkarıp sadece konuşmaya geldiğimi söyledim ama üzerime doğru geldiler."

“DELİLLERİ YOK ETMEK İÇİN YANIMDAKİ BENZİNLE EVİ YAKMAYA KARAR VERDİM”

İfadesine devam eden Altun, şunları kaydetti:

"Olay günü ateş etmek istemedim ama onlar bana saldırınca ben de o an hedef gözetmeden ateş ettim. Ya ben onları öldürecektim ya da onlar beni öldürecekti. Orada en fazla 15-20 dakika kalmışımdır. Daha sonra aracıma gidiyordum ki evdeki kameralar aklıma geldi. Delilleri yok etmek için yanımdaki benzinle evi yakmaya karar verdim. Benzin bidonunu evin içine attım. Konuşmak için oraya gittiğimden hiç kimsenin haberi yoktu. Beni yönlendiren kimse olmadı. 'Azmettirmek' diyorlar. Ben böyle bir kelimenin anlamını bile bilmiyordum bugüne kadar."

Şarjörü iki defa değiştirdiğini belirten Altun, avukatların, “Ölmüşler mi diye dönüp baktın mı?” sorusuna “Emin gibiydim” yanıtını verdi.

Dedeoğulları ailesi fertlerini öldürdükten sonra aracına doğru gittiğini, sonradan yakmak için geri döndüğünü söyleyen Altun, “Neden?” sorusuna ise, “Kamera vardı, benzin bidonunun kapağını açıp orayı yakıp gitmek istedim. Tek başıma gittim” diye cevap verdi.

Dededoğulları avukatı, sanık Altun'a telefonuna saldırıdan hemen sonra ve yaklaşık 13 gün önce neden sıfırlama işlemi yaptığını sordu. Altun, bunun herhangi bir sebebinin bulunmadığını iddia etti.

Altun'a, katılan avukatı, olaydan önce farklı illerde lüks otellerde konakladığının tespit edildiğini belirterek, bu konaklamaları kimin ödediğini sordu. Altun, bütün konaklama masraflarını kendisinin karşıladığını savundu.

12 Mayıs'taki saldırı nedeniyle tutuklu bulunan sanık Ali Keleş (Veli Keleş'in oğlu) ise olaydan haberdar olmadığını, bu konuda Mehmet Altun ile herhangi bir irtibatının bulunmadığını öne sürdü.

Yine 12 Mayıs'taki olay nedeniyle tutuklu olan Lütfi Keleş de suçlamaları reddetti, olaydan haberdar olmadığı iddiasını dile getirdi.

İki aile arasında anlaşmazlıkları gidermeye çalıştığını savunan Keleş, "Haberim olsaydı böyle bir şeye izin vermezdim. Mehmet Altun, eşimin kardeşi olduğu için evimize ara sıra gelirdi. Aileden kimsenin azmettirdiğini düşünmüyorum. Böyle bir şey olamaz" ifadelerine yer verdi.

Hakimin “Azmettiren oldu mu?” sorusuna da Altun, “Böyle bir şey söz konusu değil” dedi.

“Olay felaketle sonuçlandı, böyle olmasını istemedim. Barışmak için oraya gittim. Şikayetlerinden vazgeçmelerini sağlamak için gitmedim” diyen Altun’a Avukat Hişyar Özalp, “Neden Barış Dedeoğulları’yla tek başına görüşmedin de herkesi bir arada tuttun?” sorusunu yöneltti, Altun’un yanıtı, “Hepsine tek tek ulaşamazdım, çünkü tek tek ulaşınca bana saldırıyorlardı” oldu.

ÖZALP: KÜRTSÜZ BİR DÜNYA İSTİYORLAR

Hişyar Özalp, “Bu, ırkçı saiklerle işlenmiş bir saldırıdır ve bu dava siyasi bir davadır. Yok edilmesini istediğiniz bir grubu, yakarak öldürürsünüz. Sanıkta da Kürtleri yakma düşüncesi vardır. Kürtsüz bir dünya istiyorlar” dedi

Öte yandan davayla ilgili K24’e konuşan PDK Bakur Sözcüsü Özalp, “Savcılık iddianameyi hazırlarken sürdürdüğü sanıklardan lehe olan tutumunu sürdürdü, adeta sanıkların avukata ihtiyacı yoktu. Mahkeme heyeti tüm kararlarını savcılığın taleplerine göre verdi. Bizim birleştirme ve tutuklama taleplerimizi reddetti. Bizim kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimiz savcının soruşturma aşamasında yapmadığı araştırmaların yapılmasına yöneliktir. Mahkeme bu talepleri savcılığın da talep etmesiyle kabul etti. Bu dava Türk toplumsal ırkçılığının Türk devletinin tüm kurumları tarafından nasıl desteklendiğini bir daha somut olarak göstermiştir. Kürtlere yönelik ırkçı saldırılar devlet tarafından korunuyor hatta teşvik ediliyor. Gelecekte de bu saldırılar sürecek. Halkımız birbirleriyle dayanışma içine girsin, tedbirlerini alsın” ifadelerini kullandı.

"KÜRT OLDUĞUMUZ İÇİN HEP TEHDİT EDİLDİK"

Duruşmada söz alan katliamda öldürülen Yaşar Dedeoğullarının ablası Ayfer Karasungur, "Kürt olduğumuz için hep tehdit edildik, sürekli bize hakaret ettiler" ifadelerini kullandı.

Çetin Dedeoğulları (ailenin sağ kalan tek ferdi), "Bu iş organize bir suçtur. Öldürmeye teşebbüs ederek saldırdılar" vurgusunda bulundu.

Çetin Dedeoğulları, “Rahmetli babamın komşusuyla kavgası olabilir, ama onlar o gün (12 Mayıs’ı kastediyor) öldürmeye gelmişlerdi. Başaramadılar. Savcılar onları bir bir bıraktıktan sonra organize bir şekilde Mehmet Altun’u seçtiler. Barış’la konuşabilirlerdi. Sürekli bisiklet kullanıyordu Barış, madem herkes ondan şikayetçi önünü kesip dövebilirlerdi. Kimse onlara el kol hareketi çekmiyor, bir şey demiyordu. Mehmet Altun’a çok iyi ders çalıştırmışlar” dedi.

Avukat Atilla Kart ise, "Aile Kürt oldukları için ayrımcılığa uğradıklarını söylüyor" diye konuştu.

Diyarbakır Barosu’ndan Özüm Vurgun, “Bu yazışmalar (katil zanlısı ile Keleş ailesi fertlerinin yazışmalarını kastediyor) ırkçı değil de nedir?” diye sordu.

Vurgun, “Kürtlerin evi yandı, Kürtlerin evleri yandı’ şeklide telefon görüşmeleri var. İnfaz ettiği kişilerin -yaşayan varsa- kafasından sıkarak öldürüyor ve bunu Kürtler olarak yapıyor. Türkiye’de ilk kez böyle bir dava oluyor. Diyor ki, ‘Kürtlerin evi yanıyor.’ Çok net bir şekilde belirtilmiş” dedi.

DAVAYI SİYASİLER VE STK'LAR DA TAKİP EDİYOR

Duruşma öncesi K24’e konuşan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, saldırının göz göre göre gerçekleştiğini ve önlem alınmadığını söyledi.

CHP Ankara Milletvekili Levent Gök ise davanın takipçisi olacaklarını ifade etti.

KART: SAKAT BİR İDDİANAME

Ailenin avukatlarından Atilla Kart, duruşma öncesi basına şu açıklamada bulundu:

“Bugün biliyorsunuz ilk duruşma, duruşma öncesinde çok fazla bir açıklama yapmak istemiyoruz ama duruşma sonunda, duruşma akışını da görerek, gözlemleyerek değerlendirmelerimizi yapacağız. Şu kadarını söylemek istiyorum; bugün burada insanlığa karşı işlenen bir suçun yargılaması yapılacak. Tekrar ifade ediyorum; burada insanlığa karşı işlene bir suçun yargılaması yapılacak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin idare ve adli organları insanlara karşı suçu engelleyemediler hiç olmazsa bu aşamadan sonar adli anlamda, anayasal anlamda, sosyal anlamda, insani anlamda üstlerine düşen görevi yaparlar. Biz olayı bu boyutlarıyla takip edeceğiz, halkımıza ve kamuoyuna bu boyutlarıyla anlatacağız. Nefret söyleminin, nefret ikliminin, ayrımcı anlayışın yarattığı toplumsal tahribatlara barış ve demokrasimize verdiği zararlara dikkati çekerek bu anlamda da kamusal bir görev yapmanın bir sorumluluğu içinde Türkiye’nin vicdanı olmak duygusuyla hareket edeceğimizi bilinmesini istiyorum. Bunun ötesine bir açıklamaya bu aşamada gerek görmüyorum.”

Kart, şu ifadeleri kullandı:

“Soruşturma aşaması sakatlandı. Bize göre iddianame sakat bir iddianame. Ülkedeki siyasi iklimi de ifade ederek bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Maddi gerçeğin yani azmettirenlerin ortaya konması gerekiyor. Siyasi atmosferin ortaya konması gerekiyor. Bu sizin görevinizi aşıyor biliyoruz ama topluma cevap verilmesi gerekiyor. Burada daha farklı bir şey tartışıyoruz. Yurttaşlar arasında ayırım yapmadan genel bir değerlendirme yapmak istiyoruz. Bunu yaparken de bir taraftan insan haklarını ve bunun yanında yaratılan ırkçı iklimi anlatmamız gerekiyor. Bu katliam insanlığa karşı suç niteliğindedir.”

Kart, “12 Mayıs’a gidelim. ‘Kasten adam öldürmeye teşebbüs’ dosyası var 8 ağır ceza mahkemesinde. Oraya dair tutanak var. Bu tutanağa göre mağdur Serpil çığlık üstüne çığlık atıyor. Devletin yetkili kurumlarını arıyor. 22 dakikada 18 kez arıyor. ‘Odunlarla saldırdılar çabuk gelin, yaralılar’ var diyerek çığlık atıyor. Kolluğa verdiği ifadesinde de doğruluyor. Saldırganların isimlerini hangisinin hangi darbeyi vurduğunu aynen anlatıyor. Yoldan geçen biri de aynı şekilde polisi arayarak yardım istiyor” dedi.

Katledilen Serpil Dedeoğulları’nın Türkiye İçişleri Bakanlığına yazdığı mesajı hatırlatan Kart, şöyle devam etti:

“Bakanlık bir şey yapmıyor. Aynı şekilde Yaşar Dedeoğulları da CiMER’e yazıyor ve saldırıya dair fotoğrafları gönderiyor. O fotoğrafları ben de basından gördüm. O fotoğrafları gören herkes saldırının vahimiyetini görebilirdi. Saldırıdan 2 ay sonra devlet harekete geçiyor ama etkili korumanın yapılmadığı görünüyor” dedi.

Atilla Kart, “Yetkililer iş birliği yapmıştır ve katliamın önü açılmıştır. Cumhuriyet savcısı tarafından polis amirine yazılan bir talimat var. Demiş ki, ‘kolluk olarak olaya dair olay yeri incelemesi yapmamışsın, talimatın gereğini yap 10 gün içinde yerine getirmezsen suç duyurusu yapacağım’ diyor” şeklinde konuştu.

Savcı tarafından yazılan bir talimatta yapılan tahkikattan rahatsız olduklarının belirtildiğini ifade eden Kart, “’Sen olay yerinde inceleme yapmamışsın yeteri kadar’ diyor. Başsavcının bu uyarıdan yasal gereğini yapmadığını görüyoruz. Kolluğun bu yazıya cevap verip vermediği dosyada yok” diye belirtti. Bir diğer hususun delillerin toplanmadığı olduğunu söyleyen Atilla, “Bu savcının tahliye konusunda önerilerde bulunduğu mahkeme isimli Whatsapp grubunda yer alıyor. Bu metinden saldırının tertipli olduğu ve bundan haz aldıkları belli oluyor. Savcı ve Vali görev ihmali yaptı” dedi.  

KARABULUT: AİLE KORUNMADI

Ailenin avukatı Abdurrahman Karabulut ise şu açıklamayı yaptı:

“Yani daha önceki açıklamalarımızda da belliydi. Aile korunmadı. Basına da yansımıştı, 12 Mayıs saldırısından sonra can havliyle aile bireyleri gerek İçişleri Bakanlığı’na gerek CİMER’e hayatlarının tehlikede olduğunu ifade etmişti, basına da bunu söylediler. Bu saldırı sonrasında 17 Haziran ve 12 Temmuz itibariyle bizler savcılıktan aile için yakın koruma talep ettik, bunların hepsi görmezden gelindi. Elbette ki tetikçi tek başına değildir. Önünde, arkasında kimler var, azmettirenler, yardım edenler, iştirak edenler bunların hepsinin tespit edilebilmesi için elimizden geleni yapacağız, yapmaya gayret edeceğiz. Duruşmadan sonar tekrar gelip açıklamaları sayın meslektaşım ile beraber yapacağız.”

Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Konya 4. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmişti.

24 yıldır Meram ilçesindeki Hasanköy mahallesinde yaşayan Dedeoğulları ailesi, yaklaşık 15 yıldır komşularının ırkçı saldırısına uğruyordu.

Kürt oldukları gerekçesiyle defalarca taciz edilen Dedeoğulları ailesine 12 Mayıs akşamı komşuları ve komşularının akrabalarının bulunduğu 60 kişilik grup tarafından taşlı, sopalı ve bıçaklı saldırı düzenlemişti. Saldırının olduğu akşam evde bulunan 4’ü kadın 7 kişi vücutlarının çeşitli yerlerinden yaralanmıştı.

Saldırının ardından tutuklanan 10 kişi tahliye edilmişti.

7 KİŞİNİN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ SALDIRI

Söz konusu saldırıların ardından 30 Temmuz Cuma günü, Konya'nın Meram ilçesinde Kürt aileyi hedef alan silahlı saldırıda üçü kadın 7 kişi öldürülmüştü.

Saldırıda Yaşar Dedeoğulları, Barış Dedeoğulları, Serpil Dedeoğulları, Serap Dedeoğulları, İpek Dedeoğulları, Metin Dedeoğulları ve Sibel Dedeoğulları hayatını kaybetmişti.

Katil zanlısı Mehmet Altun, "tasarlayarak canavarca hisle 7 kişiyi öldürme", "yakarak mala zarar verme", "konut dokunulmazlığının ihlali" ve "taşıma ruhsatsız silah bulundurma" suçlamalarından tutuklanmıştı.

İddianamede, tutuklu sanık Mehmet Altun için "canavarca hisle tasarlayarak 7 kişiyi kasten öldürme" suçlamasıyla 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilmişti.

"HERKESE ADALET VAR DA KÜRT’E YOK MU?"

Hayatını kaybeden aile fertlerinden Barış Dedeoğulları, ilk saldırının ardından yaptığı açıklamada yaşananları şöyle anlatmıştı:

"Bizim evimiz basıldı, saldırıya uğradık, tehdit edildik. Fakat saldırganlar kendilerine koruma kararı çıkarttılar. Gelip rahatça evimizin önünde küfredip çıkıp gidiyorlar. Biz artık emniyetten de hukuktan da ümidimizi kestik. Adaletin Kürtlere işlemediğini artık çok daha iyi biliyorum. Kürtlere adalet yok. Benim kız kardeşimin kolu kırıldı, ömrünün sonuna kadar elini kullanamayacak. Adalet nerede? Herkese adalet var da Kürt’e yok mu?"

DAVANIN SEYRİ

Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, katliamın ardından soruşturma başlatmıştı. Soruşturma kapsamında isimleri belirtilmeyen 14 kişinin gözaltına alındığı açıklanmıştı. Savcılık katliamdan 1 gün sonra katliamı gerçekleştiren failin Mehmet Altun olduğunu bildirmişti.

Edinilen bilgilere göre katil zanlısı Mehmet Altun, 12 Mayıs’ta gerçekleştirilen ırkçı saldırıda yer alan Ayşe Keleş’in kardeşi.

KATİL ZANLISI 6 GÜN SONRA BULUNMUŞTU

Mehmet Altun, katliamdan altı gün sonra gözaltına alınarak, Konya Adliyesi’ne götürülmüştü.

Zanlı, savcılık ifadesi ardından Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edilmişti. Mehmet Altun, "tasarlayarak canavarca hisle 7 kişiyi öldürme", "yakarak mala zarar verme", "konut dokunulmazlığının ihlali" ve "taşıma ruhsatsız silah bulundurma" suçlamalarından tutuklanmıştı.

11 KİŞİ HAKKINDA İDDİANAME

Bu arada 20 Ekim tarihinde Mehmet Altun’un da aralarında bulunduğu Keleş ve Çalık ailelerinden 11 kişi hakkında “Canavarca hisle tasarlayarak yedi kişiyi kasten öldürme”, “azmettirme”, “yakarak mala zarar vermeye azmettirme” suçlarından dava açılmıştı.

Öte yandan 14 kişinin yargılandığı soruşturmada, birkaç ay içerisinde tutuklu 13 kişi tahliye edildi, şu anda sadece katil zanlısı Mehmet Altun tutuklu bulunuyor.