Kürt realitesi hâlâ kabul görmüş değil

Gülten Kaya
Gülten Kaya
Gülten Kaya

İSTANBUL (K24) 

Sanatçı Ahmet Kaya’nın yıllar önce bahsettiği ‘Kürt realitesi’ne ilişkin konuşan eşi Gülten Kaya, aradan 23 yıl geçmesine rağmen Kürt realitesinin halâ kabul görmediğini ifade ederek, Kürt halkının dilinin ve varlığının kabulünün, anayasal güvence altına alınması gerektiğini söyledi. 

Kaya, Kürtçe bir TV kanalının açık olmasının, Kürt dilinin ya da sanatının özgür olduğu, güvence altında olduğu anlamına gelmediğini belirtti.

Ahmet Kaya’nın yıllar önce seslendirdiği ve konusunun; hasret, hapis, özlem, sürgün olduğu Diyarbakır Türküsü, Adı Bahtiyar ve Şafak Türküsü gibi şarkıların hikayelerinin günümüzde devam ettiğini ifade eden eşi Gülten Kaya, “Türkiye hapishaneleri şafağı bekleyenlerle, kapıda evlatlarını bekleyen annelerle, çaldığı sazdan, söylediği türküden, yazdığı yazıdan, aydınlık bir akılla düşündüklerinden dolayı kendisine tutsaklık yaşatılanlarla dolu” dedi.    

Türkiye’nin bazı metropol kentlerinde sokak müzisyenlerin şarkı söylemelerinin engellenmesiyle ilgili de Kaya, okunan şarkıların Kürtçe olması sebebiyle polisin müdahale ettiğini vurguladı.

11 Şubat 1999 yılında Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde Ahmet Kaya’ya yönelik linçten de bahseden Kaya, orada bahsedilen Kürtçe şarkının daha önce seçildiği ve kayıt aşamasında olduğunu söyledi.

16 Kasım 2000’de hayata veda eden Kürt sanatçı Ahmet Kaya'nın eşi Gülten Kaya, K24’ün sorularını yanıtladı. 

Ahmet Kaya hayattaykenki hayatınız ile kaybettikten sonraki hayatınızı nasıl tanımlarsınız?

Bazı sorular ne yazık ki kısa cevaplanamıyor. Kendi anadilimiz ve kültürel kimliğimiz uğruna bize yaşatılanlar sonrasında gelinen noktada hiçbir şekilde teselli bulamadığımı söyleyebilirim. Kişisel planda hayatımıza kıyılmışken, genel anlamda da 22 yıl sonra bile hiçbir değişimin, bir kabulün ya da yüzleşmenin olmadığını görmek çok acıtıcı. Son derece üretken, onurlu, bilinçle bezenmiş hayatımızın dinamiğinden yoksun kalarak devam etmek, kapanması artık asla mümkün olmayacak bir boşluğun içinde devam etmek gibi. Ahmet, hayatı çok dolduran, her anına anlam ve hareket yükleyen, sürekli üreten, ufuk açan, farkında olarak yaşayan biriydi ve tüm bunlarda buluşuyor olmamız çok değerliydi. Yani yol devam ediyor ama yoldaşım, hevalim yok...

En yakınındaki kişi olarak size göre özetle Ahmet Kaya nasıl biriydi?

Ahmet hayatın ve sokağın içinde yaşayan bir sanatçıydı. İnsanlığın içinden geçtiği bu kötücül çağda ağlayabilen ve hemen sonrasında devam etmek gerektiği inancıyla mizah üretebilen, hem kendi dünyasına hem de dostlarının dünyasına hareket ve vizyon katabilen, son derece zeki, dayanışma kültürüyle şekillenmiş bir insandı. Onun fiziki yokluğunda kimse kendi boşluğunu, kendi hüznünü ve onun eksikliğini yenemedi. Duruyor gibi görünen ama aklının içinde koşarak yaşayan biriydi ve bu hız üretimine de yansırdı. Arkadaşlarının her birinin sorununa da ruh hallerine de anında çözüm üretebilmesi, dayanışması, adalet algısı, vicdanı ile tüm bu hayatların adeta moderatörü/kolaylaştırıcısı olması nedeniyle yarattığı boşluğu kimsenin dolduramadığını biliyorum. Bugüne kadar benimle paylaştıkları duygularından biliyorum.

Ahmet Kaya beste ve şarkılarını nasıl yapardı, özel bir vakit ayırır mıydı, en çok neyden ilham alırdı?

Sanat üreten, duygu üreten insanların üretim süreçlerine tanıklık etmiş birisi olarak şunu söyleyebilirim ki adına "ilham" denen soyut kavramın ne olduğunu ben bilmiyorum. Ahmet hayatın içinde tüm duygularıyla var olan, gören, gözlem yapan, tanıklığı olan, etkilenen, ağlayan, gülen, dramı, trajediyi, komediyi hayatın içinde ama zamanın ve çağın farkındalığı ile yaşayarak, her şeyden etkilenerek kendi derinlerine inebilen ve orada duygusu ve bilincini buluşturarak, söyleyecek sözünü söyleyebilen biriydi. Bir profesyonel olarak, enstrümanıyla baş başa kalıp, sadece onunla söyleştiği zamanları da olurdu, sadece okuduğu ya da notlar aldığı zamanları da. Dünyada ve kendi yaşadığı coğrafyadaki toplumsal ya da insani fon onu motive ederdi. Aşkı da savaşı da tüm insanlık hallerini de derin ve sarsılarak yaşardı. Uykusundan uyanarak da yemek yerken herhangi bir peçeteye de yazabilirdi. Bir saati, zamanı olmazdı bunun. Masa başında oturarak "ilham" denen şeyi bekleyen var mıdır bilmiyorum, biz tanışmadık doğrusu.

Diyarbakır Türküsü, Adı Bahtiyar ve Şafak Türküsü gibi şarkıların hikayelerinin günümüzde Kürt kentlerinde, Türkiye’de veya hapishanelerde halen yaşandığını düşünüyor musunuz?

Elbette düşünüyorum. Türkiye hapishaneleri, şafağı bekleyenlerle, kapıda evlatlarını bekleyen annelerle, çaldığı sazdan, söylediği türküden, yazdığı yazıdan, aydınlık bir akılla düşündüklerinden dolayı kendisine tutsaklık yaşatılanlarla dolu. Seçilmiş siyasi liderler, yerel yöneticiler tutsak, siyaset yapan il ve ilçe yöneticileri var. 27 yıldır tutsak olan şair İlhan Çomak'tan söz etmeden geçemeyeceğim. Muhalif olmanın, özgür düşünmenin ve ifade etmenin, pasif eylem ya da siyaset yapmanın dahi "terör suçu" sayıldığı coğrafyalarda hapishane gerçeği ne yazık ki bitmez.

Bazı yerlerde Kürtçe şarkı söyleyen sokak müzisyenleri engelleniyor. Ahmet Kaya’dan günümüze Türkiye’de Kürt sanatçılara, müziğine, diline ve kültürüne yönelik yaklaşımlarda neler değişti sizce? Zira Ahmet Kaya bu konuları savunan ve önemseyen biriydi.

Benim gözlemim pek bir şeyin değişmediği yönünde. Kürtçe bir TV kanalının açık olması Kürt dilinin ya da sanatının özgür olduğu, güvence altında olduğu anlamına gelmiyor maalesef. Sokak müzisyenlerine müdahale eden polis buna bir gerekçe bulmaya çalışsa da bizler biliyoruz ki o müdahale o şarkılar Kürtçe okunduğu için yapılıyor. Herhangi bir dünya dilinde okunan bir şarkıya bugüne kadar müdahale edildiğini, yasaklandığını, engellendiğini ben hiç duymadım. 63 yaşındayım ve 63 yıldır burada yaşıyorum, hafızama kaydedilen tek yasak dil Kürtçe oldu hep. Hakeza Ahmet o ödül gecesinde İngilizce, İtalyanca vs. okusaydı o güruh bu tepkiyi verir miydi? Asla! Bunlar zehirli zihinsel kodlar işte. Bu kodlardan arınılmadıkça bu ülkede demokratik kültürden söz etmek mümkün olamayacak. Dünya dil bilimcileri kaybolmaya yüz tutan diller için çırpınıp, o dilleri dünya mirası olarak koruma altına almaya çalışırken, burada, yanı başımızdaki bu zengin dili yok sayarak, uygar dünyada kendimizi hangi yüz yıla ait kılacağız bilemiyorum. 

Buna bağlı olarak Ahmet Kaya’nın ‘Bu ülke Kürt realitesini kabul etmek zorunda’ dediği için linç edildiği yıllar ile Kürt meselesine yaklaşım ve çözümü açısından şimdiki Türkiye arasında nasıl bir fark var?

Evet, aradan 23 yıl geçti. Ben de bugün aynı cümleyi tekrarlıyorum çünkü Kürt realitesi halâ kabul görmüş değil. Kürt halkının dilinin ve varlığının kabulü, onun anayasal güvence altına alınarak, en azından eğitim dilinde seçmeli ders olarak uygulanması, yakın gelecekte bir mahkeme savunmasında, bir doktor muayenesinde dahi olsa kullanılması halklar arasındaki kültürel uçurumun kısmen daralması demek olur. Soru şu: Bu kötü mü yoksa iyi mi olur? Belçika'nın üç ayrı bölgesinde üç ayrı resmi dil var. Felemenkçe, Fransızca ve Almanca... Ve Belçika tek parça! Hakeza İsviçre'de konuşulan dört resmi dil var: Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça... Ve İsviçre de tek parça! Dil çeşitliliği en büyük kültürel zenginliklerdendir. Diller ve kültürler hiçbir yeri bölmez! Bölünen coğrafyalara bakmak yeterli. Sovyetler Birliği’nden Balkanlara, Ortadoğu’ya kadar, tüm savaşlara bakın, bunlar hep güç ve paylaşım savaşlarıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan hapse girerken en büyük destekçilerinden biri de Ahmet Kaya idi.  O zamanki ‘mağduriyeti’ göz önüne alırsak bugün Ahmet Kaya olsaydı ne derdi?

Ben Ahmet'teki o büyük demokrasi algısına, demokratik kültüre hep hayran olmuşumdur. İnsan hakları, hukuk, mağduriyetler, özgürlükler vb. tüm konulardaki eşitlikçi yaklaşımı hep çok büyüktü. Sayın Erdoğan şiir okuduğu için tutuklandığında elbette buna karşı çıkmış ve "şarkı söyleyen ve şiir okuyan insanların asla tutuklanmayacağı bir demokrasi" özlemini dile getirmişti. Onun, kapsamı bu kadar geniş ve değerli olan bu özlemine bugün ulaştığımızı tabi ki düşünmüyorum. İyi şeyler iyi insanların, kötü şeyler de kötü insanların başına gelmediği için "mağduriyet" kavramı da görece bir kavram halini alıyor. Yeşertilmemiş, adeta bilinçle kadük bırakılmış demokratik kültür içselleştirilmediği sürece de dönemsel olarak haklar ve mağduriyetlere dair algılar değişecektir. Oysa bunların tümünün kutsal bir çatısı var; Adı DEMOKRATİK İNSAN HAKLARI ÇATISI. Ahmet hep o çatının altında durdu ve bugün olsa yine orada dururdu. Orası tam da zalimliğin, haksızlığın ve hukuksuzluğun karşı sokağıdır!  

Ahmet Kaya, Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül gecesine gitmeden önce orada yeni kasetinde Kürtçe bir şarkı söyleyeceğini sizinle paylaşmış mıydı? Paylaştıysa sonradan yaşananlarla ilgili ne konuştu, böyle bir tepki ya da böylesi bir linç bekliyor muydu?

O ödül gecesi sırasında biz zaten stüdyoda, kayıt aşamasındaydık ve repertuara alacağımız Kürtçe eseri de seçmiştik. Dolayısıyla Ahmet'in orada yaptığı açıklama, magazin medyasına yapılan yeni bir albüm ve yeni bir repertuarın haberinden ibaretti. Bu çalışmanın içinde de bir "ilk" vardı ve o ilk de Kürtçe bir eseri yorumlayacağı haberiydi. Bu kadar olağan ve magazin basını açısından haber değeri taşıyan açıklamayı oradakilerin algılama biçimi de ortada! Ve cehalet ötesi! Hep "zavallı" buluyorum bunu ve her defasında da söylüyorum. "Kürtçe"ye karşı o zehirlenme hali çok acıklı tabi. O gece biz Türkiye'yi böldük, oradakiler de 10. Yıl Marşı söyleyerek birleştirdi. Bilinçaltı böyle olan bir topluluk "sanat" dediğimiz o en zengin ve en özgür alanda yer almışsa buna sadece üzülür insan. Biz de o geceden sonra onlar adına üzülmüştük. O Kürtçe eser okundu, Ahmet'ten sonra arşiv görüntüleriyle kurguladığım videosunu yaptım ve CD ile birlikte yayımladım. Tabi ülke hâlâ tek parça!

O gece Ahmet Kaya’ya linç girişiminde bulunan sanatçılardan sizden af dileyenler oldu mu?

"Sanatçı"? Ben o kavramı da "özür" kavramını da örselemek istemem. Bu soruya yanıtım budur.

Ahmet Kaya adına bir vakıf kurmayı düşünüyor musunuz? 

Bunu yapmayı elbette istedim ama maalesef olamadı. Vakıf kurmak, bir tabela asmaktan ibaret değil tabi, ona içerik ve değer katmak önemli. İşlevsel kılabilmek için gerekli insan kaynağını ve bütçeyi bulmak son derece zor. İsterdim ki müzik yeteneği olan gençlerin eğitimi için Ahmet Kaya adına eğitim bursu verebileyim, farklı kültürel çalışmalar yapabileyim ama şimdilik olamıyor maalesef... Ahmet Kaya eserlerini ve ona yapılanları hayatın gündeminde tutmaya devam etmeye çalışıyorum. Eserler, yaratıcısını geleceğe taşıyacaktır elbette, ben de yaşadığım ve sağlıklı olduğum sürece bunun taşıyıcısı olmaya çalışacağım. 

Daha önce de size teklif gelmişti, siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?

Hayatın içinde siyaset vardır zaten ve her alanda da yapılabilir, bunun için meclise girmek gerekmiyor. Ben politik bir insanım ve inandıklarımı her şekilde savunmayı sürdürüyorum. Bu bir varoluş biçimi. Farkındalıkla yaşayan insanlar zaten hayatı sadece seyretmezler ve müdahil olurlar. Benim için de sokak bir mücadele alanı zaten.

Bazı çevrelerde Kürtlere, kadınlara yönelik projeler ve sosyal aktivitelerde yer almadığınız konusunda size yönelik eleştiriler var. Bu eleştirilere cevabınız ne olur?  

Muğlak bir soru oldu bu. Bana ulaşan bir eleştiri olmadığı için, gıyabımda yapılanın da doğal olarak bir değeri olmaz. Eleştiri dediğiniz mekanizmanın bir işlevinin olabilmesi için doğrudan muhatabına iletilmesi gerekir. Oysa ben bundan bihaberim. Kendimi 63 yaşında bir aktivist olarak görüyor ve enerjimi inandığım ve değerli bulduğum tüm alanlarda kullanmaya çalışıyorum.