Kürt futbolu bir karar almalı

Bu hafta sonu sadece perdeleri yıkayıp asmakla yetinmedim, Man City, Liverpool, Man Utd, Arsenal, Juventus, Atalanta, GS, BJK, Trabzonspor ve Diyarbekirspor maçlarını da izledim.

Ali Fikri Işık

Bu hafta sonu sadece perdeleri yıkayıp asmakla yetinmedim, Man City, Liverpool, Man Utd, Arsenal, Juventus, Atalanta, GS, BJK, Trabzonspor ve Diyarbekirspor maçlarını da izledim. Kendime akşam yemeği olarak, bir kase yoğurt, yarım domates ve iki dilim hindi salamından oluşan, akşam yemeğini hazırlarken, hangi maçı yazmam gerektiği konusu canımı fena halde sıkıyordu. Aklım Guardiola ve Klopp'un harika oyunlarına kesin angaje olurken, içimden bir ses kalbimi işaret edip, “Diyarbekirspor'u yaz” diyordu. Duygularıma seslendim, “Hiç kimsenin aklında ve kalbinde yoksun, neden yoruyorsun beni? “dedi. Ben de duygularıma hak verdim ve kendime bir kahve koyup film izlemeye karar verdim.

Ama anlaşılan yalancı çoban gibi, kararımın ömrü önümde yanıp duran mumun ömrü kadarmış. Sabah, büyük bir pişmanlıkla uyandım. İçimden, yazının kelimeleri, cümleleri, isyanım ve öfkem fışkırıyordu. Öğlene kadar bu tuhaf sesi sindirmeye onu görmezlikten gelmeye çalıştım. Nihayet kendimi teskin edecek bir şey bulamayınca da, maç analizi yerine, son günlerde yeni keşfim olan “iltihaplı yara” sözcüğüne  sığındım ve Kürt futbolunun kabuk tutmayan yarasından birini dilime dolamaya karar verdim.

Başta DalKurd olmak üzere, Amedspor, Vanspor, Diyarbekirspor, Cizrespor, Ağrıspor, Batmanpetrolspor ve diğer Kürt şehir takımlarının, felsefe ve düşünce düzeyinde ortaya çıkan bir temel eksiklikten söz etmek gerekiyor. Adını andığım söz konusu şehir takımları, saf yetenekli oyuncu guruplarıyla yarışma imkanına sahip değil. Yani mevcut oyuncu rezervleri, yetenekli değil, daha doğrusu, futbol oyun taleplerinin tümünü yerine getirecek bir donanıma sahip değil. Futbol oyununun iki karakterli olduğu düşünülünce, iki karakterden birine öncelik vermek gerektiği ortadadır. Oyunu düşünce ve felsefe, taktik ve stratejileriyle birlikte ya topun sizde olma hali üstüne bina edersiniz ya da topun rakipte olma hali üstüne. Çünkü bu iki durumu oynayacak bir potansiyele sahip değilsiniz. Dünyanın en iyi takımları bile, hala bu düzeyde oynamıyor. Hala onlar bile, temel olarak birini esas alıyor ve diğerini kısmen doğaçlamanın imkanlarına havale ediyor.

Savunma ve hücum prensiplerinden söz ettiğim sanırım yeterince açık. Savunma akıl ve organizasyon, hücum ise yetenek ve organizasyon gerektiriyor. İki durumun da vazgeçmediği tek şey organizasyondur.

Önce bir karar verin. Akıl ve organizasyon mu, yoksa yetenek ve organizasyon mu? Yeteneğin kolay bulunmadığı bir coğrafyada, doğal yanıt, akıl ve organizasyon olmalıdır. Sanıldığının aksine savunma yapmak, hücum etmekten daha zordur. Evet, savunma belki yetenek gerektirmiyor ama iş yükü o kadar çok ki, birinin ihmali, çok kötü sonuçlar doğurabilir. Zaten prensip olarak savunma sorunlarını çözmeden bir maçı kazanmak imkansızdır. Savunma bahsinde uzmanlaşmadan, olgun hücumlar planlamak hayaldir.

Alanın, zamanın, topun ve pasın değerini bilerek, her birine hak ettiği kıymeti vererek, savunma yapmak, sadece yenilmemeyi garanti etmiyor, giderek hücum için gerçekçi imkanlara kavuşmak anlamına geliyor.

Ey Kürt şehir takımlarının teknik direktörleri, oyuncularınızın kafasını hem savunma hem hücum zırvalarının taktik ve stratejileriyle doldurmayın. Yalan, çünkü elinizdeki oyuncu malzemesi, çok yönlü bu görevleri anlayacak kapasitede değil. Bu çaba, sadece oyuncuların kafasını karıştırmıyor, zaten çok az olan özgüveni de uçurup buharlaştırıyor. Dahası, Allah aşkına, sahada daha bedenini dik tutmayı bilmeyen oyuncuya hangi hücumun, hangi ince işlerini öğreteceksin.

Bir karar verin. Takımınızı savunma yapmak üzere yeniden tasarlayın ve uzmanlaştırın. Alan daraltma inceliklerini öğretin. Çoklu pres yapma ustalığını monte edin. Top kontrolünde uzmanlaşsınlar. Temaslı oyunda yılgınlığa düşmesinler. Bloklar halinde birlikte hareket etmeyi öğrensinler. Defans oyuncusunun tek görevi topu uzaklaştırmak değil, topu kazanıp oyuna sokmak olduğunu öğretin. Rakibe fiziksel olarak müdahale etmeden, sadece varlığıyla onu tedirgin ederek, oyunun hangi yöne doğru akması gerektiğini ezberletin. Savunmanın kırmızı hattı olan direnç merkezini, nerede inşa edeceğinize karar verin.

Bütün bunları yaparsanız, maç içinde rakip kaleye kendiliğinden gidecek onlarca pozisyon bulursunuz. Kim ne derse desin oynadığınız lig düzeylerinde futbol doğaçlama oynanıyor. Hiç olmasa, savunma yapmayı doğaçlama yapmaktan kurtarmış olursunuz.