Mutluluk üzerine

Kurd24

Etik, tümüyle insanlara ilişkin bir şeydir ama onların neyi sevdikleriyle değil, neye benzedikleriyle ilgilenir. Bakışma ve benzeşme hallerinin hak düzeyinde yer alan etik, neyi sevdiğimizden çok neye hakkımız olduğuna odaklanır. Burada etik, bir nevi insan olma tekniği ya da beceri bilgisiyle ilgilidir.

İyi insan olmak, daha iyisini yapmayı öğrenmemiz gereken bir şeydir. İyi insan olmak ya da iyi insan olmak için bıkmadan usanmadan çalışmak, sonuç olarak belki bizi kısmen erdemli hale getirebilir ama ne etik ve ne de erdemli olma hali, kendi başına bizi mutluluk ve iyi bir hayata taşıyamaz. İyi yaşam ve mutluluk, sabır gerektiren teknik bir iştir. Kalbimizden geçenleri yapmakla elde edebileceğimiz bir şey değildir. Aynı iyi bir sahne oyunu gibi, yapmamız gerekenleri defa prova etmemiz gerekir.

Eğer iyi bir yaşam ve dolayısıyla mutluluk, doğamızı yeniden gerçekleştirmekle oluyorsa ve eğer bu durum herkes için doğruysa, başka bir ifade ile tek ve biricik yol buysa, o zaman böylesine bir gerçekleştirme sürecini her yerde mümkün kılmak için maddi koşullarda köklü değişikliklere gitmek gerektiği açıktır. Maddi koşullarda köklü değişikliklere gidebilmenin tek aracı da, her şeye rağmen hala siyaset olarak öne çıkıyor. Çünkü maddi koşullarda köklü değişikliğe gidebilecek, siyaset dışında, henüz bir araca sahip değiliz.

Amaç, iyi insan, iyi bir hayat ve dolayısıyla mutluluk ise potansiyel olarak elimizde, bu amaçlara hizmet edebilecek en elverişli araç yine siyasetin kendisidir. Bu durum yine potansiyel olarak amaçlar ile araçlar arasında trajik bir çelişkiye işaret etse bile, başka bir seçeneğimiz yoktur. Daha az araç-amaç takıntılı bir yaşam biçimi yaratmak için araçsal hareket etmek durumundaysak, daha az arzu edilir bir şeklinde yaşamayı kendi rızamızla kabul etmemiz gerekir. En kötü ihtimalle bu bazı insanların trajik biçimde, başkaları için kendi mutluluklarını feda etme ihtiyacı hissedebileceği anlamına gelir. Bazen insan benliğini, böylesi trajik fedakarlıklar üzerinden yeniden gerçekleştirir.

Peki, bütün bunların mutlulukla ne ilgisi var diye sorulabilir? Her şeyden önce, mutluluk bizim özgürce gelişip serpilmemizin sonuçlarına sıkıca bağlıysa, gelişip serpilmenin gerçekten öznel bir olay olmayacağıyla ilgisi var. İnsanlar genel bir yanılsamayla, çoğunlukla kendilerini hayatlarından memnun oldukları yönünde kandırabildikleri için, bazı mutluluk türlerinin öznel olduğu yanılsamasını yaşarlar. Bazen onların sözüne inanmaktan başka da çaremiz yoktur. Sözcüğün derin anlamı göz önünde tutulduğunda, mutlu olduğumuzu düşünürken, yanılıyor olabileceğimiz ihtimalini de yabana atmamalıyız.

Mutlu olup olmadığımızı basit iç gözlemlerle anlayamayız. Tıpkı hayatımızın gelişim gösterip göstermediğini iç gözlemle anlayamadığımız gibi. Çünkü bu iki durumda nasıl eylediğimizle ilgili bir konudur, nasıl hissettiğimizle değil. Mutluluk, iyi yaşamak ve iyi şeyler yapmakla ilgilidir, salt iyi şeyler hissetmekle ilgili değildir. Aristo’ya göre mutluluk, “Bir ruh halinden çok, bir pratik ya da etkinlik biçimidir.” Hayata dair belirli bir görüş edinmek değil, sahip olduğumuz kapasiteleri hayata geçirmekle ilgilidir mutluluk.

Sadece nasıl hissettiğimizi kolaçan etmek yerine, hayatımıza çok daha geniş bir bağlamda bakmamız gerekir. Aristo’nun siyasetten anladığı, işte bu geniş bağlamın ta kendisidir.

Gelişme gösterip gösteremediğimizi salt içimize bakarak, bilemeyecek olmamızın bir nedeni de gelişip serpilme kavramının, bir dizi farklı faktörleri içeren, oldukça karmaşık bir kavram olmasıdır. Bazı bakımlardan iyi gidiyor, bazı bakımlardan gitmiyor olabilirsiniz. Kendinize sağlıklı, mutlu, yaratıcı işler yapan, duygusal olarak özenli ve duyarlı, tatminkar dostluklar kurabilen, sorumluluk sahibi, özgüvenli ve benzeri niteliklere sahip bir insan olup olmadığımızı sormalıyız.

Bunların çoğu, tümüyle sizin kontrolünüzde olmayan şeylerdir. Salt bir iradi eylemle, mutlu ya da kendinizle barışık olmazsınız. Bu, diğer birçok şeyin yanı sıra, belirli toplumsal ve maddi koşulların var olmasını gerektirir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.