İstanbul seçimlerinin gölgesinde ilk siyasi derbi

Kurd24

31 Mart seçim süreci ve bu sürecin sonuçları, Başakşehir takımının yumuşak karnını bir doğal afet gibi sarstı ve bütün takım ağır psikolojik baskı altında altında adeta nefessiz kaldı. Oysa son iki yıldır akli bakımdan gelişkin bir oyun oynayan tek takım Abdullah Avcı’nın Başakşehir’iydi. Futbol oyun prensiplerine sadık kalarak, Türkiye’de pek alışık olmadığımız olumlu ve yapısal bir futbol oynuyordu Başakşehir. Mevkiye dayalı, üç bölgeci ve nöbet görevleriyle donatılmış, kaotik ve doğaçlama futbolun tahtını tehdit eden bir anlayışla oyunu tasarlayan Avcı, son etapta, güçlü ve köklü rakibine yakalandı. Kaotik futbol, Fatih Terim şahsında Abdullah Avcı'nın yeni ve bebe adımlarıyla yürüyen modern futboluna geçit vermedi.

Doğrusunu söylemek gerekirse, uzun zamandır Türkiye Süper Lig maçları hakkında kayda değer hiçbir şey yazmadım. Skor bağımlısı, her ne pahasına olursa olsun kazanmayı mutlak değer olarak gören, güdük, taklit ve her halinden üçüncü sınıf olduğunu haykıran bu futbolun demodeliği, artık ziyadesiyle canımı sıkmaya başlamıştı. Umut veren, güvendiğim birkaç teknik adamın hızla çağdaş futbola sırt dönmesi, elimde bu kötü futbola ilgi duymamı sağlayacak neden bırakmıyordu.

Ama mart ayının başından bu yana çok tuhaf işlerinde dönmeye başladığını fark ettim. Bu kaotik futbolun yegane malzemesi hakemdi ve hakemler manşetlerden düşmüyordu. Laf aramızda, hakemin çok konuşulduğu bütün futbol iklimlerinde mutlaka çirkin tezgahlar kurulmaya başlanmıştır. Futbol oyununun doğasına ait olmayan bir tali aktörün merkeze alınması, spot ışıklarının tümüyle onu işaret etmesi, pek hayıra alamet değildi. Anlaşılan birileri ciddi biçimde bu süreci manipüle etmeye başlamıştı. Hakemler üstünde kurulan ağır baskı meyvelerini vermeye başlamış ve Başakşehir'in elde ettiği puan farkları hızla erimeye yüz tutmuştu.

Hiç kusura bakmayın, futbolun dev bir endüstriyel imparatorluk tarafından yönetildiğini biliyoruz; dolayısıyla, kurum mülkiyet ve sermaye bakımından hiçbir futbol kulübünün yek diğerinden hiçbir farkı yoktur. Eğer Başakşehir bir proje takımıysa, bütün diğer takımlar da proje takımlarıdır. Başakşehir hak edilmemiş kirli paralar ile finanse ediliyorsa diğer bütün takımlar da kirli sermaye ile finanse ediliyor. Size daha dudak uçuklatacak bir veri sunayım. Türkiye Süper Ligi’nin toplam değeri 600 milyon dolardır ama aynı Süper Lig’in toplam borcu 1 milyar 750 milyon dolardır. 1 milyar 150 milyon dolar kimin cebine girdi? Kim nemalanıyor bu tezgahtan?

Bana temizlikten projecilikten söz etmeyin. Kirlilik diz boyunu çoktan aşmış. İstanbul futbol dünyasını İstanbul Dukalığı yönetiyor. İstanbul Dukalığı üç nedenle Başakşehir’in şampiyon olmasını istemedi. 1-Başakşehir, endüstriyel futbolun çarklarını döndürecek taraftar ve medya desteğine sahip değil. Dolayısıyla şampiyon olmasının hiçbir maddi getirisi yok. 2-Başakşehir, kaotik futbolun panzehiri olan alan geçişli bir oyun oynuyor. Bu oyunun benimsenmesi, takdir görmesi, eski futbol iktidarının ölüm fermanıdır. 3- Başakşehir iktidar partisi tarafından korunup kollanıyor, daha doğru bir ifade ile iktidar partisinin imkanları üstünde varlığını sürdürüyor.

İstanbul futbol oligarşisi, üçüncü nedeni, bütün eylemlerinin meşru zemini haline getirip bu operasyonu başarılı biçimde kullandı. Fatih Terim önderliğindeki Galatasaray bu iş için biçilmiş kaftandı. Lig başladığında Aziz Yıldırım’ın muhalefetiyle malul olan Fenerbahçe, bu projede ana aktör olamazdı çünkü Fenerbahçe ligde kalmak için can çekişmekle meşguldü. Beşiktaş yeterince enerjik değildi, kafası karışık ve mecalsizdi. Geriye, gerekirse şiddet kullanmak dahil, her türlü arsızlığa gönül düşürecek tek aktör kalıyordu. Fatih Terim’in Galatasaray’ı.

Önce hakemler etkisizleştirilip pasifize edildi, iki takımın puanı eşitlenince de devreye yıldırma şiddeti taraftar eliyle sokularak Aslantepe’de Başakşehir'in fişi çekildi.

Futbola sistem gözüyle bakan herkes bilir ki Başakşehir’in oyun gücü ve dinamizmi, yaşlı, pahalı ve ünlü oyuncuların tecrübelerinden gelmiyor. Başakşehir daha çok nispeten genç oyuncuların rol aldığı alan geçişli oyunu ile bu başarıyı sağlamıştı. Dolayısıyla genç oyuncuların üstünde kurulacak büyük ve ağır bir psikolojik baskı, çözülmelerini sağlayabilirdi. Nitekim öyle de oldu. Başakşehir puan kayıpları yaşamaya başladı ve iş Aslantepe’de kapışmaya kaldı. Aslantepe’de 50 bin taraftarının sinerjisini arkasına alan Cim Bom, önce kendi kurduğu tuzağa düştü. Sonra Fatih Terim’in kenarda sergilediği şiddet gösterisi sahne aldı ve maç Başakşehir için içinden çıkmaz hale getirildi.

Batı cephesinde değişen bir şey yok; aynı şirretlik, aynı kabalık, aynı seviyesizlik ve kazanmak için her durumda mübah görülen şiddet severlik.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.