Korkmak masumiyet midir?

Kurd24

Derin bir suçluluğun ancak derin bir inkarda meşrulaşma zemini bulduğunu biliyoruz. Ve her iki duygunun aktif etkileşimiyle, yozlaştırıcı bir dengesizliğin, çılgın bir saldırganlığa dönüştüğü de bir sır değil. Bu durumun, hayatı zehirlediğini hissediyor ya da biliyor olmamız, korkunun nedenlerini küçümseyen algımızı haklı çıkarmaz. Derin suçluluk, derin inkar ve derin saldırganlık, nihayet birer sonuçtur. Korku, bütün benzer duyguların ebesidir. Yaşama içgüdüsüne yönelen her derin tehdit, zihinde düzene sokulması çok zor tahribatlara yol açar. Korku ve yaşama zaafı arasında sıkışan birey, bu dehşet dengesi içinde ancak böylesine bir temsili kendisine en uygun hayat formu olarak bulur.

Herkes doğduğu anda ölüm itkisini hisseder. Geçici ve kusurlu varlık olduğumuzu ölüm tescil eder. Ölümlü olma duygusu kolay başedilir bir bela değildir. Bütün korkuların tek meşru sebebi, ölümlü olma halidir. Korku denilen baskın duygunun irade dışılığı, ölümün alternatifsiz halinin tezahürüdür. Ölüm, kadere boyun eğmenin, benliği tasfiye etme iradesinin, en anormal yıkıcı azabını taşır. Esasında bu durum trajediden başka bir değildir. Her ne kadar trajedi, bütün umutların tükenmişliğine işaret etse de umutsuzluk halinin, her şeye hazırlıklı olduğumuz, her kaderi kabul edeceğimiz anlamına gelmiyor.

Kaderimize genellikle iki şekilde karşı koyma eğilimi taşırız. Birincisi derin bir teslim oluşla, trajik bir kahraman gibi boyun eğmedir. Kaderine tereddütsüz boyun eğen birey, tam da bu boyun eğiş eylemiyle, boyun eğmenin ötesine geçer ve amacını kendini alçaltarak gerçekleştirir. Bunu yaparken o güne kadar inşa ettiği benliğini bir tür tasfiye ederek aşmaya çalışır. Bu durum kendi başına çok güçlü bir irade gerektirir. Çünkü yalnızca güçlü bir irade kendinden bu kadar cesurca vazgeçebilir.

İkincisi, kadere ve hayata boyun eğmeden, yeni bir temsil içinde direnmeye devam etmektir. Bu durumun da iki farklı sonucu olur. İlki hakikatler ile doğrudan yüzleşmektir, diğeri her hakikatı kendisi için sonuna kadar eğip bükmektir. Hakikatlerle doğrudan yüzleşmek, hakikatleri anlamayı gerektirdiği gibi, hakikatlerin büyük baskısıyla da baş etmeyi de gerektirir. Kolay iş değil ve yaygın eğilim de bu değil. Yaygın eğilim, toptan büyük inkardır.

Suçluluk duygusu, arzu kapasitemizin kural tanımayan isyankar aç gözlülüğünün meyvesidir. Freud’un deyimiyle Oedipus Kompleksinin aşılmamış halidir. Sürüye katılmayı reddeden birey, verili kuralların dışında kendi için kural koyar. Kendi meşruiyetleri temelinde eylemeye başlar. Arzuların, zaafların, açtığı büyük kara delik, bir süre sonra, genişleyerek büyür ve artık kapanamaz hale gelir. Kara delik büyüdükçe suçluluk duyguları o oranda büyür. Bu durumla baş etmenin tek yolu olarak toptan inkar, hemen her şeyi inkar etmek ve her şeyi başka bir gerçeklik boyutuna taşımak biçiminde, kendini dışa vurur.

Suçluluk ve inkar halet-i ruhiyesi, saldırganlık ve şiddeti, olağan bir davranış kalıbı olarak benimser. Artık sorunlar ve çözümler diyaloğa açık değildir. İhtilaflar, dil dairesinde değil, davranış dairesinde gerçek anlamını bulur. Korku, her şeye, her anlama, gerçek rengini veren tek belirleyicidir. Kendini, kendi hayat anlamı karşısında özgürleştiremeyen her birey, üç aşağı beş yukarı aynı profili çizer.

Birey kendini, onu kuşatan hakikatler karşısında özgürleştirmeden, direniş ve teslimiyeti hakiki bir denge üstünde birleştiremez. İsyan ile otoriteyi, onları ayrıştıran bağlamlar içinde değerlendiremez. İrade ile yasayı, ruhla doğayı aynı pota içinde eritmeyi başaramaz.

Korkmak insani bir duygudur. Korkmamayı öğrenmek de o oranda  insani bir tasarruftur. Akılı insan, korkmayı bilen insandır. Korkmayı bilmek, gerçekleri eğip bükmek değildir. Hakikatı anlamak ve hakikatle uzlaşmanın yollarını aramaktır. Uzlaşmanın yollarını aramak, değişmenin yolların da aralamak demektir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.