Kadiriler ve Nakşîler; İngilizlere karşı Türklerin yanında - 5

Kurd24

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından dört gün sonra Berzenci’nin Türklerin manipülasyonuyla başkaldırması Kürdistan’ın diğer mıntıkalarında dalgalanmalar yarattı. Böylece Türkler, İngilizleri Güney Kürdistan ile meşgul etme niyeti taşıyorlardı.

Şırnak ve Zaxo mıntıkalarında Şirnexî aşireti reisi Abdurrahman Ağa, Türklerin kendisinin kuracağı bir Kürdistan’ı tanıyacağına söz verdikleri iddiasıyla ortaya çıktı ve çeşitli ağaları İngilizlere karşı başkaldırmaya çağırdı. Çağrıya uyan Goyî aşireti, İngiliz Yüzbaşı A. C. Pearson’u tuzağa düşürerek öldürdü. Buna karşı İngilizler bölgede ilk kez uçaklara başvurdu ve Goyî aşiretinin mıntıkalarını bombaladı. Bu olaydan sonra Amediye ve ardından Barzan mıntıkalarında hareketlenmeler ortaya çıktı.

Surçî ve Zibarî aşiretlerinin ağaları İngiliz yönetimince para cezasına çarptırılınca bölgede bir değişim daha yaşandı. Önceki dönemde Barzaniler ve Zibarîler arasında büyük bir kavga vardı ve her seferinde Osmanlı, Barzanilere karşı Zibari aşiretinin tarafını tutuyordu. Albay Cayley Bell, İngilizlerin bu iki aşiret arasına fark koymamak için uğraşırken iki aşireti de küstürdüğünü ve bir süre sonra da Türklerin bölgeye gönderdikleri paşalar vasıtasıyla bu iki aşireti uzlaştırarak tarafına çektiğini belirtiyor. Nitekim Surçî ve Zibarîler yanlarına Şeyh Ahmed Barzani ve kardeşi Muhammed Sadık’ı alarak İngilizlerin Musul Valisi Albay J. H. H. Bill ve Akre Valisi Yüzbaşı Scout’u bir suikastla öldürdü ve ardından Akre’yi ele geçirdi. Aşiretlerin şehir hazinesini yağmalamaları üzerine Barzaniler evlerine döndü. 

Çok detaylı da olsa İngiliz belgelerinin bazı şeyleri tek taraflı görebileceğini belirtmek gerekir. Mesut Barzani’nin aktardığına göre Şeyh Ahmed Barzani, Berzenci ayaklanmasına yardım etmesi için savaşçılar göndermiş, savaşçılar Revanduz yakınlarında İngilizlerce öldürülmüş, geriye kalanlar ise Süleymaniye’ye vardıklarında Şeyh Mahmut yaralı bir şekilde yakalandığı için pek görünür olamamışlardır. Bu, o güne kadarki pratiklerinde iki ayrı koldan hareket eden Kürt Kadiri ve Nakşibendilerin İngilizlere karşı birlikteliği anlamına geliyor. Türkler bu iki tarikatı da uzlaştırmış olabilirler mi? Belki. Mesut Barzani, Şeyh Ahmed’in diğer liderlere İngiliz emperyalizmine başkaldırmaları için göndermiş olduğu mektupların İngilizlerin eline geçmesi üzerine İngilizlerin Barzan’a yönelik de bir harekâta başladığını belirtiyor ve suikastı Bill ve Scout’un bölgede zulmetmeye başlaması ve Barzanilere yönelik tehditleriyle gerekçelendiriyor. 

Diğer taraftan yine bu mıntıkalarda daha önce Ruslarla bağımsız Kürt devleti için anlaşan Nakşibendi Şeyhi II. Seyyid Taha ve müttefiki Şikak aşireti reisi Simko da İngilizlerle uzlaşma zemini bulmaya çalışırlar. Seyyid Taha 1919 Mayıs’ının son günlerinde, Barzanilerin aksine Berzenci’nin ayaklandığı sırada diplomatik bir görüşme için Bağdat’ta İngilizleri ziyaret eder. Fakat İngilizler projeleri içinde İran’da bir Kürdistan devletinin olmadığını Taha’ya bildirirler. Görünen odur ki Seyid Taha, Berzenci’den oluşacak boşluğa taliptir.

İngiliz temsilcisi ile uzun uzadıya tartışan Taha, İngilizlere onlar istemese bile bir gün bir Kürdistan’ın mutlaka kurulacağını söyler. Albay Cayley Bell ve Binbaşı Noel’in bu görüşmeye dair notlarına bakılırsa Seyid Taha, amcası Seyid Abülkadir’in düşüncesinin çok dışında, Şerif Paşa’nın düşüncelerine benzer görüşler ifade etmiştir. Fakat tam da bu görüşmenin Türk istihbaratı tarafından haber alınması üzerine daha önce Seyid Taha’yla sırf ilişki geliştirmek ve onu Türklerin kontrolüne almak için tohum ve hayvan yardımı yapan Van mutasarrıfı Haydar Bey, ona karşı bir hamlede bulunur. Türkler, Seyid Taha’nın kardeşi Şeyh Muslih’e önce mirilümeralık ve ardından paşalık unvanı vererek onu tarafına çeker ve Taha’nın böylece Şemdinli’yi tamamen kaybetmesine sebep olurlar. 

Simko ise birkaç mektupla İngilizlerle bağlantı kurmaya, ele geçirdiği bölgeler için uluslararası bir meşruiyet kaynağı bulmaya çalışır. Kuzeyde Kelbajar’dan güneyde Bane’ye kadar bir alanda hakim olan Simko’nun bu girişimleri de başarılı olamamıştır zira görünen odur ki İngilizler, Ruslarla İran’a karışmamak üzere anlaşmaya varmışlardır. Nitekim İkinci Dünya Savaşı sırasında iki devlet de İran’ın petrol bölgelerini işgal edecek ve bu arada Qazî Mihemed liderliğinde bir Kürdistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına zemin hazırlayacaklardır.

Güney Kürdistan’da karışıklar sürerken kuzeyde Kemalistler, Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ve Sivas (4-11 Eylül 1919) kongrelerini gerçekleştirdi ve Ocak 1920’de buna dayanarak Misak-ı Milli’yi ilan ettiler. Bu belgeye göre Musul ve Kerkük’ü Türkiye’ye bağlamak için girişimlerde bulundular. Mart 1920’de Fırat’ın doğusundaki Kürtlere de bir devlet kurma hakkı tanıyan ve bir yıl sonra da Musul sınırlarındaki Kürtler’in isterlerse bu devlete katılabileceklerini belirten Sevr Antlaşması imzalandı fakat Türkler bu belgeye imza atmasına rağmen onu uygulamada kabul etmediler. Böylece Kürtlerin de desteğiyle Ankara’da bir meclis kurdular ve 20 Ocak 1921’de yeni anayasayı ilan ettiler. Türkler hızla Misak-ı Milli çerçevesinde operasyonlar düzenliyor ve Sevr’in Kürtlerle ilgili maddesinin hayata geçmemesi için karışıklıklar yaratıyorlardı. Şubat 1921’de Türk Genelkurmay’ı 30 subayla birlikte hareket edecek olan Antep Milis Kaymakamı (Ali Şefik) Özdemir Paşa’yı bölgeye çete reisi olarak atadı ve Mart 1921’de Remzi (Özbek) Bey’i de Revanduz kaymakamı olarak tayin etti. Bu ekip Haziran ayında Revanduz-Ranya hattında bir ayaklanma başlattılar. Pişder’i kontrol altına alan Türkler, Koysancak ve Taktak’ı da işgal ederek buraya kaymakam atadı. Özdemir Paşa liderliğindeki Türk-Kürt kuvvetleri Ranya’da İngilizlere ağır kayıplar verdirdi ve İngilizlerden beklediğini bulamamış Kürt aşiretlerinin de saf değiştirmesine sebep oldu. Bu dönemlerde Simko, Seyid Taha ve Mustafa Paşa Yamulki ve Berzenci’nin geride kalmış ailesi Türk karşıtı politikalarına devam ettiler ve Kürtleri, İngilizlere karşı isyanlara destek olmamaya çağırdılar.

Berzenci
Şeyh Mahmut Berzenci, Hindistan sürgününde

Türklerin ektiği nifak tohumları sonuç verdi ve bölgede huzursuzluk durmadan arttı. Neticede İngilizler Berzenci ailesinin de tutumunu göz önünde bulundurarak geri adım atmak zorunda kaldılar ve Şeyh Mahmut Berzenci, Hindistan’dan Küveyt’e, oradan da Bağdat üzerinden 30 Eylül 1922’de Süleymaniye’ye getirildi. Berzenci büyük bir coşkuyla karşılandı ve aynı gün Binbaşı Noel’in danışmanlığında tekrar hükümdar ilan edildi. Şeyh, 10 Ekim’de bir hükümet kabinesi ilan etti, posta pulları bastı ve bir resmi gazete çıkardı. Şeyh Mahmut, İngilizlerin kendisine muhtaç olduğu ve bu sebeple sürgünden getirmek, hükümdar ilan etmek zorunda kaldıkları düşüncesiyle yine yaptığı yetki anlaşmasının dışına çıktı ve sonuçta Kasım 1922’de kendisini Kürdistan Kralı ilan etti ve İngilizlere Irak toprakları içinde Kürtlerin yaşadığı tüm bölgelerde hakkı olduğunu bildirdi. 

İngilizler ikinci defa bir şoka uğruyorlardı ki Özdemir Paşa’nın Türk askeri karargahına gönderdiği mektuplar İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirildi ve şeyhin Türklerle iletişim halinde olduğu ortaya çıktı (Report on Iraq Administration, April 1922-March 1923). Bu gelişmeler üzerine hükümet kabinesinde Milli Eğitim Bakanı olan ve geçmişte Mustafa Kemal’i Divanı Harbi’de idama mahkum etmiş olan Mustafa Paşa Yamulki, şeyhin Kürtlerin büyük geleceğini mahvettiğini belirterek istifa etti. Şeyhin akrabaları ve onun geri getirilmesi için İngilizlere çokça baskı yapan Caf Beyzadeleri de ondan desteklerini çekti ve fakat Şeyh bir süre daha koltuğunda kalmaya devam etti. İngilizler ise 24 Aralık 1922’de Kral Faysal’ın da onayıyla bir İngiliz-Irak Beyannamesi yayınladılar ve bu yeni sınırlar içinde bir Kürt Hükümeti kurulmasını kabul ettiklerini duyurdular.

Ocak 1923’ün sonuna gelindiğinde Kürt aşiretlerini örgütleyen Türk paşaları Süleymaniye’ye geldi ve Koysancak, Kerkük ve Erbil’e saldırı planını buradan yönetmeye başladılar. Bundan haberdar olan İngilizler, Berzenci’yi Bağdat’a davet etti ama şeyh bu davete icabet etmek yerine Türklerle mevsim koşulları sebebiyle aksayan plan üzerinde çalışmaya devam etti ve gerginlik büyüdü.

Neticede 24 Şubat’ta İngiliz uçakları Süleymaniye’de şeyhin görevden alındığını belirten duyurular dağıttı ve 1 Mart’ta şehri terk etmesi istendi. Buna uyulmayınca 3 Mart’ta Süleymaniye’deki hükümet binaları havadan bombalandı. Şeyhin kardeşi ve başbakan Kadir Berzenci ile müstafi eğitim bakanı Mustafa Paşa Yamulki’nin ısrarları sonucu Mahmut Berzenci, 4 Mart’ta şehri 200 kişilik birliğiyle terk ederek Sûrdeş Dağları’na çekildi ve Cesene mağarasına yerleşti. Şeyh, burada Özdemir Paşa ile bir araya geldi ve 8 Mart 1923’te Bangî Heq adıyla İngilizlere karşı cihat çağrısı yapan bir gazete yayınladı. Bundan itibaren bir ay boyunca İngiliz Hava Kuvvetleri şeyhin bulunduğu muhiti ve Özdemir Paşa’nın karargâh kurduğu Spîlk Dağları’nı bombaladı ve Özdemir Paşa’dan bir daha ses çıkmadı. Zira görevini tamamlamış ve Ankara’nın eline Lozan Anlaşması’nda gerekecek kartları oluşturmuştu. Onların boşalttığı alanlara Seyid Taha yerleşti ve Nisan 1923’te Revanduz’a İngilizler tarafından kaymakam olarak atandı.

Bu arada Şeyh bazı aşiretleri ayaklandırmak istemiş fakat Türk devletine bağlı aşiretler buna isteksiz davranmıştı. Neticede Şeyh, çaresizce İran’a geçmek zorunda kaldı. İngilizler ise şehri şeyhin kardeşi Kadir Berzenci’ye teslim ettiler ve 17 Haziran’da Süleymaniye’den çekildiler. Bunun üzerine Mahmut Berzenci, 11 Temmuz’da tekrar şehre döndü. İngilizler sorunun büyümesini istemiyorlardı ve şeyhe karışmaması gereken muhitler listesini vererek bir ihtarda bulundular. Şeyh ise tabiatı gereği bunun tersini yaptı ve neticede karargâhı bombalandı. Bu birkaç kez daha tekrar edince 1924 Temmuz’unda İngiliz birlikleri tekrar Süleymaniye’ye döndüler ve şeyh tekrar İran’a sığındı. 1927’de İngilizlere biat ettiğine dair bir mektubu üzerine dönmesine izin verildi ve el konulmuş olunan mülkiyetleri de kendisine iade edildi.

Güney’de bunlar olurken Kürdistan’ın kuzeyinde yine bir Nakşibendi şeyhi olan Şeyh Said başkaldırıyordu.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir