Liverpool - Man City; Allah herkese nasip etsin

Kurd24

Maç öncesi Kloop ve Guardiola’nın zarif bir centilmenlikle birbirilerinin takımlarını överken kullandıkları ifadeler, aslında maçın ve oyunun taleplerine nasıl karşılık vereceklerinin belirgin ipuçlarını taşıyordu. Guardiola, “Onlar bizden çok daha hızlı oynuyorlar” dedi. Kloop “Hem topa sahip olan hem de topu çok çabuk geri alan bir takım Man City” dedi. Bu hoş övgüler, bir bakıma iki takımın esas olarak maçı ve oyunu nasıl yorumlayacakları anlamına da geliyordu. Guardiola Liverpool’un hızını kesecek ya da bir biçimde tempo arttırmalara izin vermeyecek, Kloop topla oynamaya engel olamazsa bile Man City’nin topu çok geri kazanmasını sıkıntılı hale getirecekti.

Maç başladı ve ben tuhaf tarafsızlık duyguları içinde iki teknik adamın maç önü açıklamalarının oyuna nasıl yansıyacağını dikkatle gözlemeye çalışıyordum. Tuhaf tarafsızlık duygusunun nedeni, aslında Guardiola hayranlığımdan kaynaklanıyordu. Ama aynı zaman da Kloop’a da büyük sevgi ve sempati besliyorum. Oyunun akışına göre bir taraftan öteki tarafa savruluyordum. Liverpool’un sert, dik ve çıtası yüksek maç başlangıcı, nefesimi kesti. Man City’nin bu olağanüstü yarma hareketini durdurup inisiyatifi ele alması yirmi beş dakikaya mal oldu.

Bu bölümde Fabinho ve Jones, Man City’nin De Bruyne bağını kopardıkları bölüm oldu. De Bruyne kontrol edilince, Jesus ve Walker arasındaki ilişki pek verimli hale gelemedi. Sağ tarafta bunlar oluyorken sol tarafta da Milner ve Henderson, B. Silva’yı etkisiz hale getirmeyi başardılar. Bu tam yarım saat sürdü. Bu prangayı ilk kıran B. Silva oldu. Onun zekası ve yetenekleri iş başı yaptığında oyun Liverpool’un aleyhine gelişmeye başladı.

Liverpool oyun temposunu ayarlayan merkez, tek başına Van Dijk'tir; bu tempoya resital kazandıran üç silahşor ise başta Salah ve Jota’la birlikte hiç şüphesiz Mane’dir. Liverpool temposunun zirve yaptığı anlar, topun orta sahada hiç konaklama yapmadığı anlardır. Nitekim ilk gol tam da böyle bir pist ve yol haritası izledi. Salah, Cancelo’dan sıyrıldıktan üç saniye sonra Mane topla buluştu ve Ederson’u avladı. Salah’ın attığı ikinci gol ise bir sanat işiydi. Bir balerin kıvraklığında neredeyse, bütün Man City defansını ipe dizerek gol yaptı büyük sanatçı. Bu hünere sadece şapka çıkarılır.

Liverpool oyununun hızını kesmek demek kesinlikle Van Dijk’i rahatsız etmekten geçiyor. Guardiola sanırım bu baskıyı hissetmesi için hem Grealish hem de Jesus’u Van Dijk’e yakın tutu. Grealish’in Foden ile birlikte sol kanadı kullandığı her an, Liverpool’un tempo arttırdığı an ve pozisyonlar oldu. Ama 30’uncu dakikadan sonra Grealish, plana sadık kalınca, Foden daha rahat alan buldu ve Man City oyun inisiyatifini ele geçirdi. Bu bölüm de pas zamanlaması ve şiddeti iyi ayarlanmış olaydı, Man City ilk yarıyı en az iki sıfır önde bitirirdi. Bu anlarda kaleci Alisson’un büyük yeteneklerini de ayakta alkışlamak lazım.

Maçın ikinci yarısında iki takımın bulduğu iki gol, tipik Liverpool ve Man City golleriydi. Liverpool hız ve beceriyle golleri buldu; Man City alan üreterek ve rakibi battal hale getirerek imza goller buldu.

Bu maçta Man City de orta saha da çok oylanmadı. Belki de bunun nedeni İlkay Gündoğan’ın yokluğuydu. Topun birinci bölgeden doğrudan üçüncü bölgeye aktarılması Guardiola’nın taktik planları arasında hiç kuşkusuz vardır ve bu taktiğin hayat bulduğu bir çok oyun anımsıyorum. Acaba diyorum, Guardiola monopol bir oyun yerine, temposu arttırılmış geçiş oyunlarına mı meyil etmeye başladı? Doğrusu eğer böyle bir karar verirse Guardiola, ben çok şaşırırım. Çünkü Guardiola oyun pratiğinde orta sahanın bütün imkanlarının tüketildiğine inanmak istemiyorum. Oyun mimarisinin denge merkezi, hala orta sahadır ve burada ilan edilecek egemenlik kolayca ihlal edilemez.

Harika bir maç oldu. Ağzımdaki lezzet hala şarkı söylüyor.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir