Seçim koridoru ve siyasi alternatifler

Kurd24

Sevgili Vahap Coşkun’un dediği gibi, “Yeni bir seçim kanunu üstünde AK Parti ve MHP uzlaşma sağlayabilse, sırf bu mutabakat yüzünden seçimler 2023 yılına kalır. Çünkü mevcut seçim yasasına göre, kabul edilen yeni bir seçim yasası ancak üstünden bir yıl geçtikten sonra yürürlüğe girebilir.” İki partinin yeni seçim yasasında anlaşması, İttihatçı zihniyetin, iktidar arayışlarına son verip mevcut Cumhur İttifakına tam destek verdiği anlamına da gelir. Çeşitli kurumların, çeşitli niyetlerle yaptıkları kamuoyu araştırmalarının sonuçları ve özellikle ekonomik çöküntünün bütün haşmetiyle halkın cebine ve tenceresine yansıdığı bugünlerde, iki partinin uzlaşma sağlaması pek kolay olacağa benzemiyor. Çünkü ittihatçı zihniyet ve güçler için önemli olan soru, kimin iktidarda kalacağı ya da kimin iktidar olacağı değildir; onlar için asıl olan müesses nizamin devamlılığıdır.

Kamuoyu algı ve kamuoyu araştırmalarının sonuçları açıkça gösteriyor ki, Cumhur İttifakı bu haliyle seçimleri kolayca kazanamaz. Bu tespit çok ciddi bir probleme işaret ediyor ve bu problemin sonuçları da devletçi, İttihatçı güçlerin hiç hoşuna gitmez. Uluslararası basına baktığımızda, söz konusu problemin çözümü ve kontrolü için ciddi senaryo ve akıl yürütmelerin tartışıldığını görmek mümkün. Tartışma devletin tutumu ve oynayacağı rolle ilgilidir. Bildiğiniz gibi devlet denilen aygıt sadece parlamentodan oluşmaz. Parlamento, siyasi iradeyi temsil ediyor olabilir ama Türkiye gibi demokrasisi sorunlu ve zayıf ülke ve devletler de bürokrasi, ciddi bir güce dönüşür ve siyasi roller üstlenir. Özellikle güvenlik bürokrasisi çok ciddiye alınması gereken bir güçtür. Ordu, polis ve istihbarat bürokrasisi, her zaman ciddi roller oynamıştır siyasi sahne de.

Uluslararası basının ve küçük de olsa ulusal basının bazı kalemlerinin yazdığına göre, İttihatçı güçlerin önünde iki olası senaryo var; birincisi Sisi modeliyle, kutuplaşan Türkiye’nin yüksek ateşini bir iç çatışmaya dönüştürmeden, kamuoyunu askeri bürokratik bir yönetime ikna etmek ya da halkı bir oldu bitiyle karşı karşıya bırakıp bir Ehven-i Şer’e razı etmek. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’yi buna ikna etmek ya da Türkiye’yi böyle bir koridora mahkûm etmek pek de mümkün gibi durmuyor. Ama herkesin dediği gibi burası Türkiye ve burada her şey mümkün.

İkinci senaryo; İttihatçı güçlerin muhalefetle birlikte hareket etmesi. Daha doğru bir deyişle, muhalefeti kendisi için uygun vasıta haline getirmesi. Bu senaryo, birinci senaryodan daha mümkün gibi duruyor. Bunun birinci nedeni şu: Türkiye de kesinlikle sivil bir kamuoyu henüz yok. Kamusal alana ideolojiler hâkim ve bu hâkim ideolojilerin en baskın olanı da devlet ve onun bekasını öne alan ittihatçı ideolojidir. İttihatçı kuvvetler, 2016 yılında bir proje olarak, cumhurbaşkanlığı yönetim sistemini üretip, icra ettiler. Bu proje İttihatçılığın dindar muhafazakarlıkla uzlaşmasıydı. Dindar muhafazakârlar iktidarını koruyor, İttihatçılar da gerileten askeri vesayeti özellikle de bürokrasi de yeniden tahkim ediyorlardı.

Şimdi bu süreç oy ve destek kaybediyor. Ama aynı zihniyetin geniş bir toplumsal tabanı da var. Dolayısıyla İttihatçı güçlerin Erdoğan’a karşı bir siyasi manevra yapma arzusu ve kabiliyeti hiç yabana atılamaz.

HDP ilan ettiği deklarasyonla, en azından bu süreçte, Kürt meselesini birincil sorunu haline getirmeyeceğini ilan etti. Aslında bu siyasi vaziyet, İttihatçı güçler ile Millet İttifakı arasında olabilecek geçirgenlikler için uygun zemin yarattı. Kürt sorunu yükünde kurtulmuş bir muhalefet İttihatçı güçleri için cazip bir muhalefettir. Özellikle İyi partinin ideolojik yaklaşımları, böyle bir manevranın mümkün olduğuna işaret ediyor. Gelişmeleri hep birlikte izleyip göreceğiz.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir