Herksin sağı herkesin solu (1)

Kurd24

Dünya adil bir yer değil, tam tersine adaletsiz ve kötü. Dünyayı adaletsiz ve kötü bir yer yapan dağ ile nehir arasındaki ihtilaf olmadığına göre, adaletsizlik ve çirkin kötülüklerin temsilcisi insanlardır. Elma ağacıyla üstünde yeşerdiği toprak arasında, ihtilaf, düşmanlık, art niyet ve kıskançlık olmaz. Buna ihtiyaç duymazlar; birbirlerini şikâyet etmezler, hak ve emek bahanesiyle, kötü komşuluk örneği sergilemezler. Varlıkları birbirilerinin varlıklarına bağlı olmasına rağmen, “Ben olmasam sen hayatta kalamazsın” böbürlenmesine itibar etmezler. Her biri kendince hayata tutunur ve ötekine can suyu olur. Ağacın toprakla kurduğu ilişki ne kadar zarif ve duyarlı ise toprakta, sanki bütün bunları biliyormuş gibi, bilge ve asil bir duruş sergiler. Çıkar hesabı yoktur. Uzun vadeli menfaatler için, birbirlerini kullanışlı aptal konumuna düşürmezler. Çünkü toprak merhametlidir, çünkü ağaç sevgi doludur. Hayatı güzelleştirmekten başka hiçbir niyetleri yoktur. Gizli ajanda, ikiyüzlü ve riyakâr davranışlar, hayat hikayelerinde yazılı değildir. Doğaları bu. Ellerinden başka türlüsü gelmez. Çok isteseler bile gelmez.

Bilinen bir hikayedir. Bir nehrin kenarında akrep, yılana kendisini de karşı kıyıya götürmesi için yalvarır. Yılan “Ama sen akrepsin beni sokarsın” der. Akrep “Ahmak mıyım ben, seni sokarsam ben de ölürüm” der. Yılan ikna olur ve akrebi sırtına alarak, karşı kıyıya doğru yüzmeye başlar. Nehrin bir yerinde ensesinde derin bir acı hisseder. “Sen ne yaptın akrep kardeş” diyerek başını çevirip akrebe bakar. Akrep “Benim doğam bu, elimden başka bir şey gelmez” der. Doğa bahane; bile isteye kötülük bu işte.

Kötülük, insanoğlunun doğasında var mıdır? Yoktur demek için dünya tarihini inkâr etmek gerekir. İnsanoğlunun doğasında kötülük var ve bu kötülüğün doğasından kaynaklanan nedeni de hayatta kalma arzusudur. Hayatta kalma arzusu paradoksal olarak hem kötülüğün tartışılmaz nedenidir hem de iyi yapmanın meşru gerekçesidir.

İyilik bir bütün olarak kültüreldir. Diğer bir ifade ile öğrenilen bir şeydir. Kötülük, sürüngen dönemden kalma marazi bir içgüdü ve dermanı da doğayı doğru okumaktır. Çünkü hayata dair bildiğimiz her ne varsa doğaya dayanır. İnsan doğayı izler ve onu taklit eder. Bu taklit, kültür dediğimiz her alışkanlığın biricik belirleyicisidir. Doğadan ürettiğimiz kültür, bizi bu hayatta tutan yegâne güvencedir. Kültürel alışkanlıklar zamanla tecrübelere dönüşerek daha iyi bir hayat yolu için rehber olur. İyilik ve kötülük bu rehberlikte tecrübelerimize bağlı olarak zamanla ayrışır. Her ayrışmanın temelinde inanılan ya da inanç haline getirilmiş olan hakikatler yer alır.

Hakikatlerin varlığı, bizim o hakikatlere dair ne bildiğimize bağlı olarak varlığını sürdürüyorsa, diğer bir ifade ile hakikatin kendisi ve varlığı karşısında otonum bir konumumuz oluşuyorsa, işte bu konum ve tutum ayrışmanın da habercisi haline gelir.

Benim kültürümle sizinki arasında bir yargılama yapamam çünkü benim yargım, benim kültürümün içerisinden tanımlanmaya mahkumdur, dışarısındaki tarafsız bir noktadan değil. Dışarıda tutunacak bir dal yoktur. Yani ya içerdeyiz ve yargıya dahiliz ya da dışarıdayız ve konu dışıyız. Aslında gerçekliğin hiçbir konuda hiçbir görüşü yoktur. Ahlaki değerler, başka her şey gibi rastlantısal şekillenişle, kültürel geleneklerin yüzer-gezerliğiyle ilgili bir meseledir. Köklerimizdeki en uç noktaya kadar uzanır. Aslında onun ötesine bakabiliyor olsaydık bile gördüğümüz şeyin kendisi yine kültür tarafından belirlenmiş olurdu.

Dünyanın sağını ve solunu belirleyen kültür olduğuna göre, kültürel şekillenme ve kültürel alışkanlıklar ideoloji denilen dünya görüşünü koşulluyor. Bir zamanlar ideoloji, sadece dünyayı anlamak meselesiyken, bugünler de anlamanın ötesine geçerek, dünyayı dönüştürme meselesine dönüşmüş durumda. Anlamayı aşan ve taşkınlaşan ideoloji, bu yüzüyle, dünya denilen yeri daha zor daha karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getirdi. (Bu konuya devam edeceğim.)

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir