Kürdistan Hükümeti Kerkük’teki felakete ve Federal Mahkeme kararlarına sessiz kalamaz

Kurd24

Irak devletinin, federal bir devlet olup olmadığı, Kürdistan’la ilgili gelişmelere bağlı olarak, tartışılır bir konu halindedir. Bu olumsuz gelişmelerin önü alınmadığı zaman, durum daha tehlikeli bir boyut kazanmakla kalmayacak, çatışmanın şartlarının olgunlaşmasına neden olacaktır.

Irak devletinde Baas rejiminin ve Sünni küçük azınlığın diktatörlüğünün son bulmasında, Irak’ın federal bir devlet olmasında, bir bütün olarak tüm Kürtlerin, özel olarak Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)  ve Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin özel ve belirleyici bir katkısı vardır. Bilindiği gibi, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Genel Sekreteri Celal Talabani ile ABD yetkilileri, Irak devletinin eyaletlere dayalı bir devlet olmasını imza altına almışlardı. Irak’ta da 18 eyaletin kurulması öngörülüyordu. Bu sistemle de Kürdistan yeniden birkaç parçaya bölünecekti, Irak da bölünmüş olacaktı. Ama yine suyun başını tutacak olanlar ve merkezi elinde tutan Araplar her yönüyle kazançlı çıkacaktı.

Kürdistan Başkanı Mesud Barzani iyi ki itiraz etti ve eyalet sistemine karşı çıktı da Irak, federal bir devlet oldu. Ama referandumla kabul edilen anayasa ile Irak federal devlet olurken, Kerkük Kürdistan Bölgesi yönetiminin dışında tutuldu. Kerkük’ün kaderinin 2007 yılında yapılacak özgün bir referandumla tespit edilmesi, Federal Anayasa’nın 140. Maddesinde kabul edildi. Bu olay, Irak federal devletinde açılan ilk kara delikti. Bundan dolayı da Kürtler dünyanın her yerinden bu durumdan memnun olmadılar, tepki gösterdiler.

Irak’ta Sünni azınlığın ve Baas rejiminin diktatörlüğünü yaşayan Şii çoğunluğunun Irak dederal devletinin kıymetini daha fazla bilmesi, Irak federal devletin her yönüyle yaşaması için gayret göstermeleri bekleniyordu. Ne yazık ki öyle olmadı. Baas diktatörlüğünün zulmünden kurtulan Şii çoğunluğu da fırsat buldukça anayasayı çiğnemek, dederal devleti aşındırmak, devletin Arapların üniter devleti olması için fırsat kolladılar. Bunu da zamana yayılmış bir şekilde anayasayı çiğneyerek yaptılar.

KERKÜK’TE FELAKET YAŞANIYOR

Federal Anayasa’nın 140. Maddesinde Kerkük’te yapılacak referandumla statüsünün belirlenmesi hüküm altına alınmış durumda. Ne yazık ki 2007’de yapılması gereken referandum yapılmadı. Bu kaçınılmaz olarak Kürdistan şehri olan Kerkük, federal hükümetin yönetiminde kaldı. Ama yine de Kerkük belirli bir özerkliğe sahipti. Kerkük, Kerküklüler tarafında seçilen yerel meclis ve vali tarafından yönetiliyordu. Ne yazık ki Kerkük’ün bu konumu Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’ndan sonra, Kerkük’ün Kürdistan şehri olduğu tescil edilmiş olmasına rağmen, federal hükümetin içerden ve dışarıdan gerçekleştirdiği kirli ittifak sonucu işgal edilmesiyle ortadan kalktı.

Kerkük, Kerküklüler tarafından değil tepeden tayin edilen, ırkçı özellikle taşıyan sivil ve asker bürokrat Araplar tarafından yönetilmeye başlandı. Kerkük’teki bu ırkçı ve Arapçı yönetim, Kerkük’ü Araplaştırma uygulamalarına başladı. Kürtleri göç etmeye zorlarken, Arapların Kerkük’e yerleşmesine imkan tanıdı. Kürt dilinin yasaklanması yoluna gitti. Kürtlerin gençlerini toplu tutuklayarak, Kürtleri ve Kürt toplumunun en dinamik ve en üretken geçlerini sindirme yoluna gidiyor.  Kürt evlerinin yıkıyor. Evlerin yıkılması için yasal prosedüre göre yapılanmadıklarını gerekçe gösteriyor. Kürtlerine yerine Arap ailelerinin ev yapmasını sağlıyor.

Şimdilerde de Kerkük’te Kürt köylülerinin topraklarına el koyuyor. Üretim yapmalarını engelliyor. Arap çiftçilerinin Kürt topraklarda üretim yapmasını sağlıyor. Yapılan ve basında yer alan açıklamalara göre: Kerkük’ün doğusundaki Çexmaxe köyünde çok sayıda Arap çiftçi Kürt çiftçilerine saldırdı ve çıkan kavgada yaralananlar oldu.

Çarmerxa köyü muhtarının açıklamaları gerçeği her yönüyle ifade ediyor. Köy muhtarı şöyle diyor:  “Köyümüze gelen Araplar işgalcidir ve 16 Ekim 2017'den sonra Kürt çiftçilerin 300 dönüm arazisini işgal etmişlerdir. Köydeki Kürt vatandaşları aşağılamak ve korkutmak için gelmişlerdir. Bunun üzerine çatışma çıkmıştır. Araplar Kerkük yönetiminin desteğine sahipler ve iktidardalar. Sürekli olarak köyü tamamen terk etmemiz için bize baskı yapıyorlar. 16 Ekim'den sonra ve Peşmerge'nin geri çekilmesiyle oluşan istikrarsız güvenlik durumu nedeniyle köydeki 150 haneden sadece 7 hane kaldı. Biz köyü ve kimliğimizi savunuyoruz.” (Kurdistan24)

Çok açık ki, bu Kerkük’teki felaketin son ve tahammül edilmez noktasıdır. Kerkük’teki tasarrufların, federal anayasanın tam anlamıyla çiğnenmesidir. Federal devlet anlayışının yerle bir edilmesi, tekçi ve otoriter ırkçı uygulamalardır.

FEDERAL OLMAYAN ÜST MAHKEMENİN YETKİ KULLANMASI ANAYASAYA AYKIRIDIR

Federal hükümet, anayasayla kurulmuş bir federal mahkeme ve üst mahkeme olmamasına rağmen, Baas döneminden kalan üst mahkemeyi özellikle Kürtlere ve federal sisteme karşı işletiyor. Faşist ve federal olmayan üst mahkeme, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu döneminde de kullanıldı. Bu yasal olmayan Baas diktatörlüğü dönemi mahkemesi, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nun ve sonuçlarının meşru ve yasal olmadığı, federal anayasa uygun olmadığı kararını açıkladı. Bu kararın kendisi, federal anayasaya, federal devlet zihniyeti ve sistemine aykırı olmasına rağmen, ırkçı Araplar ve Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı olan Araplar bu karar üzerinden hareket ederek kendi ırkçı ve faşist zihniyet ve uygulamalarına meşruiyet kazandırmak istediler.

Kürdistan Başkanı Mesud Barzani o dönemde bu mahkemenin yok olduğunu, kararının meşru olmadığını açıklamakla çok isabetli bir davranış gösterdi. O meşru olmayan mahkemenin kararını tanımadı. Hiçbir gücün Bağımsızlık Referandumunun sonucunu ortadan kaldıramayacağını dünyaya ilan etti. “Referandum sonucu bağımsız Kürdistan’ın tapusudur”  diyerek haklı davranışında ısrarcı oldu.

Bu mahkeme şimdilerde de Kürdistanlıların malı olan yer altı kaynakları, petrol ve gaz hakkında kararlar alıyor. Haklı olarak Doğal Kaynaklar Bakanlığı, bu üst mahkemenin kararlarının anayasaya aykırı olduğunu, federal anayasaya göre kurulmuş bir mahkemenin de olmadığını açıkladı.

“23 Ağustos 2022'de SOMO, Kürdistan Bölgesi'ndeki ham petrol alıcıları ve tüccarları hakkında yasal işlem başlatacağını duyurdu. Buna karşılık, Doğal Kaynaklar Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, ‘SOMO'nun açıklaması, SOMO'nun uydurma ve yanıltıcı bilgilerinin bir damlası ve siyasi bir savaşın parçasından başka bir şey değil. SOMO’nun savaşı, Erbil ile Bağdat arasındaki görüşmeleri bozma ve önlerinde engeller yaratma girişimidir. Ayrıca SOMO'nun açıklamasının, Federal Mahkeme tarafından Kürdistan Bölgesi'ne karşı benimsenen aynı politikanın bir uzantısıdır.  Federal Mahkeme de yoktur ve kararı bağlayıcı değildir’ denildi.” (Bas News)

Federal hükümetin uzun zamandır Kürdistan doğal kaynakları hakkındaki icraatlarının da federal devletin hukukunu aykırı olduğu ortadadır.

NE YAPILMALI?

Kürdistan Hükümeti, tüm siyasi partileri,  sivil toplum örgütleri, Irak federal devletinin yıkılması için yapılan tüm tehlikeli icraatların durdurulması için çaba sarf etmeliler. Öncelikle federal hükümetle ilgili konularda veto etmelidirler. Kerkük’teki felaket görülmeli. Federal Anayasaya göre Kerkük’e çözüm bulunması için gerekli siyasi ve hukuki girişimlerin yapılması gerekir. Kerkük referandumunun yapılması için şartlar olgunlaştırılmalıdır. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sonucu gündeme alınmalı, üzerinde çalışılmalı, uygulamasıyla ilgili bir proje yapılmalıdır.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir