Bağımsızlık referandumu ve Kürtlere bir kez daha yapılan tarihi haksızlık

Kurd24

 Kürdistan Bağımsızlık Referandumu, 6’ncı yılına girdi. Referandumdan sonraki her yılda olduğu gibi bu yıl da Kürdistan’ın bütün parçalarında, Kürdistan Bölgesi’nde, bağımsızlık referandumunun sonucu heyecanla yaşandı. Bu konuda çok sayıda konferans, seminer, televizyon programları yapıldı. Kürdistan partileri, siyasi liderler, siyasetçiler, aydınlar, uluslararası siyasi stratejistler açıklamalar yaptı, sayısız makale yazıldı. Bu gelişmelerin kendisi de bağımsızlık referandumunun ne kadar meşru, Kürtlerin iradesinin somutlaşmasının tam ifadesi,  Kürtlerin yüzde yüze yakın sayısının bağımsızlık, devlet istediğinin en somut göstergesidir.

Cook Adalarının ve Niue’nin ABD tarafından devlet olarak tanındığı bugünlerde, Kürdistan için tarihi, stratejik bir olay ve hamle olan bağımsızlık referandumu üzerinde durmak daha da anlamlıdır. İsimlerinin, dünyadaki nüfusun ezici çoğunluğu, siyasetçiler, devletler tarafından bile bilinmediği küçük bir nüfusa sahip olan bu iki ülkeyi resmi olarak tanıyan Avrupa devletlerinin ve ABD’nin, Kürdistan Bağımsızlık Referandumuna karşı çıkmalarının acısını duyarak, bugünün üzerinde durmak, analiz etmek oldukça önemlidir.

Kürdistan Bağımsızlık Referandumunun yapılmasının neden:

1-Federal devlet hukukunun yordamınca hayata geçirilmemesi,

2-Kürdistan Bölgesi’ne üvey evlat muamelesi yapılması,

3-Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin açıklamasına göre anayasanın 55 maddesinin ihlal edilmesi

4-Kürdistan’ın Kerkük ve diğer bazı şehirlerini kaderinin tayini edecek referandumu içeren 140. Maddenin ihlal edilmesi neden oldu.

Bunlardan daha önemli olan başka temel konu: Kürt milletinin kendi kaderini ilk planda federal devlet doğrultusunda kullanarak Araplarla yeni bir yaşam tarzını benimsemesi ne kadar meşru, haklı ve uluslararası anlaşmalara uygunsa; Kürt milletinin, ulusların kendi kaderlerini özgürce tayin etme ilkesine bağlı olarak, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve diğer ilgili uluslararası sözleşmelere göre devlet kurma hakkına da sahiptir.

Bu nedenlerle, birçok gelgitlerden sonra, Kürdistan Başkanı, KDP, YNK tarafından bağımsızlık referandumu kararı, Haziran 2017’de alındı. Birçok bölgesel ve uluslararası isteksizliklere ve saldırılara rağmen 25 Eylül 2017’de yapıldı. Kürdistan’da bağımsızlık referandumu kararının alınması ne kadar olağanüstü bir durum ve olağanüstü bir gelişme olarak değerlendirilirken, bağımsızlık referandumunun yapılması ezber bozan, sürpriz, mümkün görülmeyenin imkan haline geldiği bir durumdu. Kürtlerin kendine güvenme duygusunun zirveye çıktığı tepe noktasıydı. Bağımsızlık Referandumunun yapılması ve sonucun “evet” olmasından dolayı eylül ayı, Kürtler için ikinci sefer kutsal ay oldu. Eylül ayının Kürtler için birinci sefer kutlu ay olması, 1961 yılında silahlı Eylül Devrimi’nin ulusal lider Mustafa Barzani ve KDP öncülüğünde başlamasıyla gerçekleşti. Eylül Devrimi’nin sonucu Kürdistan Otonomisi oluştu, Kürtler kendi ülkelerinde yönetici, iktidar ve egemenlik sahibi oldular. 1975 yılındaki büyük yıkıma rağmen, Kürdistan Otonomisi’nin etkisi, Kürdistan Bölgesi’nin kuruluşuna kadar devam etti, federal sisteme referans oldu.

Açıkça belirtebilirim ki Kürdistan’da bağımsızlık referandumunun yapılması ve referandumda bağımsızlık kararının çıkması da Eylül Devrimi’nin bir ürünü ve sonucudur. Eylül Devrimi olmasaydı, bugünkü bağımsızlık referandumu olmazdı. Kürdistanlılar, bağımsızlık referandumunu, Kürdistan’ın güneyinde Kürdistan devletinin kuruluş heyecanıyla desteklediler ve referandumun başarıya ulaşması için çalışma yürüttüler. Kürdistan’daki ulusal, dini/mezhebi gruplar da tarihi sorumluluk, Kürdistan bilinciyle bağımsızlık referandumunu ve Kürdistan devletinin kuruluşunu heyecanla desteklediler, bunun için çalışma yürüttüler. Çünkü bağımsız Kürdistan’ın onlar için daha özgür olacağının bilincindeydiler. Kürdistan siyasi parti ve kurumlarının büyük çoğunluğu (yüzde 98’i) da Kürdistan’ın her parçasında, dünyada; tarihi ve milli sorumlulukla hareket etti, bağımsızlık referandumunu kendi kararları kabul ederek desteklediler.

Kürdistan’da bağımsızlık referandumuna karşı olan iki parti vardı. Bu partiler, Goran ve Kürdistan İslam Örgütüydü. Bu iki örgüt, Kürdistan devletine ve Kürdistan bağımsızlığına karşı olmadıklarını söylemelerine rağmen, İran’la olan ilişkilerinden, KDP ve özellikle Barzanilere karşıt tutumlarından dolayı, hatta “zamanı olmamak” ve “şartların olgunlaşmaması” gerekçesiyle bağımsızlık referandumuna önce karşı oldular. Son gün, kitlelerini kaybetme korkusuyla desteklenmek zorunda kaldılar.

Eylül ayının ikinci sefer Kürtler için kutsal ve mübarek bir ay olmaması için, Kürdistan’da ve dışında olağanüstü çaba gösterenler oldu. Ama karşıt eylemlerinde başarılı olmadılar, Kürdistan Bölgesi iradesi referandumu gerçekleştirdi. Sonuç olarak da başarılı oldu.

Bilindiği gibi, Kürdistan’ı bölen, parçalayan, işgal ve ilhak eden, sömürgeleştiren devletler (T.C, İran, Irak, Suriye devletleri), Kürdistan’daki en küçük bir gelişmeyi ve olumlu hareketi kendileri için tehlike kabul etmişlerdir. Kürt milli hareketlerine karşı, önce tek başlarına ve sonra da birlikte karşı koymuşlardır. 11 Mart 1970’de Kürdistan’ın güneyinde otonom yapının oluşmasıyla birlikte, T.C, Suriye, İran devletleri, Kürdistan Otonomisini kendilerine doğrudan karşı bir yapı olarak telakki ettiler. Kendi devletlerinin hegemonyası altındaki sömürge Kürdistan parçalarında, olumsuz örnek, model, emsal olacağını düşündüler. Bundan dolayı da yıkılması için el birliği yaptılar. 1975 yıkım savaşından sonra da kendi aralarından gerçekleştirdikleri Cezayir Antlaşmasıyla, Kürdistan Otonomisine son verdiler. Sömürgeci devletlerin bu tutumu, klasik bir siyaset stratejisini anlatıyor. Sömürgeci 4 devletin Kürdistan’ın güneyindeki referandumla ilgili siyasetleri de en genel anlamda bu klasik ve geleneksel sömürgeci siyasetleri çerçevesinde gelişti. Fakat asıl acı olan şey, referandum sonrasında KYB ve Goran içindeki grupların, bağımsızlık referandumundan sonra Kürdistan Bölgesi’ni yıkmak için kirli ve tarihi ittifak kuran sömürgeci devletlerle, ırkçı Irak merkezi hükümetiyle birlikte hareket etmeleri, Kerkük’ün işgalinde yer almalarıydı.

Asıl ihanetin, kendisine demokrat diyen, Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nu desteklediğini ve sonucuna evet diyeceğini açıklayan Avrupa Birliği devletleri ve ABD’nin, kendi değerlerini ve uluslararası sözleşmeleri ayaklar altına alarak küçük devlet çıkarları uğruna Kürdistan’ın bağımsızlığına sırt çevirmeleriydi. Avrupalıların ve ABD’nin bu ihanetleri ve haksızlıkları Kürt milleti için yeni değildir. Kürt milleti, Kürdistan’ı dört parçaya bölerek Arap, Türk, Fars egemenliğine terk ederken başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa’nın ihanetini ve haksızlığını tanıdı. Kürtler, Mahabad Kürdistan Cumhuriyetinin yıkılışında, Kürdistan Otonomisinin yıkılışında Avrupa devletlerini ve ABD’yi tanıdılar. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu’nun sonucuna yönelik saldırılar ve ittifaklarla anlaşıldı ki devletlerin çıkarları her şeyin üstündedirler. Kürt milleti, bir kez daha tarihi haksızlık ve ihanetle karşı karşıya kalarak bu gerçeği yaşamış oldular.

Dünyada 60.000 ve 100.000 nüfusu olan milletler, adalar ve adacıklar devlet olarak tanınıp, BM’de temsil edilmelerine rağmen; 50 milyondan fazla nüfusa sahip olan Kürtlerin devlet sahibi olmamalarından daha büyük bir haksızlık ve hukuksuzluk olabilir mi?

Bizim şehitlerimizin sayısı, bazı devletlerin nüfuslarının birkaç katı kadardır. Bu trajedinin dayanılmaz bir ağırlığı olduğu tartışmasız.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir