IKB’de yeni operasyon beklentisi ve Kürtlerin geleceği

Kurd24

Türkiye’nin Irak Kürdistan Bölgesi’nde (IKBY) yapmayı planladığı yeni operasyonlar uzun süredir gündemde. Saldırıların nereye yapılacağı, nerelerin bombalanacağı ve ne gibi bir sonuç alınacağı merak ediliyor. Türk yetkililere bakılırsa Kandil’e kadar ilerleme sağlanacak ve PKK bitirilecek. Zira mesele çok köpürtülüyor ve yeni saldırı planlarına büyük anlamlar yükleniyor. Oysa sahadan biraz haberdar olan meselenin hiç de öyle olmadığını çok iyi bilir.

Irak’ın kuzeyinde, PKK’nin kontrol ettiği alanlara yapılacağı söylenen operasyonlar esasında Irak Kürdistan Bölgesi sınırlarında gerçekleşmektedir. Ancak sınırlar ve hava sahası federal hükümetin denetiminde olduğu için Bağdat bu konuda muhatap oluyor. Bu nedenle Irak Hükümeti ve Bağdat ile görüşmeler yapılıyor.

Bağdat’ın bu konudaki yetkisinin sadece kağıt üstünde kaldığını söylemek lazım. Orası idari olarak Peşmerge güçlerinin kontrolünde olması gerekiyor ancak PKK silah zoruyla elinde tuttuğu için Peşmergenin oraları alması için savaşması gerekiyor. Geçmiş yıllarda çok sayıda çatışmaya da şahit olduk. PKK, buraların kimsenin “babasının malı olmadığı” iddiasıyla varlığını devam ettiriyor. Türkiye de bunu fırsat biliyor ve PKK ile savaş adı altında her geçen gün Irak Kürdistan Bölgesi’nde kontrol ettiği alanları genişletiyor.

Son operasyon yaygarası da IKB’de kontrol ettiği alanları genişletme amacı taşıyor. PKK’nin bitirilmesi, Kandil’in alınması ve onlara göre “terör tehdidinin bertaraf edilmesi” imkansız bir şey. Bunu askeri uzmanlar da çok iyi bilir, siyasiler de, uzmanlar da, gazeteciler de.

Kamuoyu ile paylaşılmak istenmeyen ve sürekli olarak göz ardı edilen bir hakikat var, o da Türkiye’nin PKK’yi bitiremeyeceği gerçeğidir. Daha doğrusu bitirmek istemeyeceği hakikatidir. Türkiye, PKK’yi bitiremez. Çünkü bunun için İran ile savaşması gerekiyor.

İran, izin vermeden Türkiye PKK’yi bitiremez. Neden mi? Çünkü PKK’nin barındığı yer İran sınırları içinde. Irak tarafında barındığı yer de İran tarafından kontrol ediliyor.

Kamuoyunun çok bilmediği bir gerçek Kandil’in İran sınırları içinde olmasıdır. Türkiye, İran sınırlarını bombalayabilir mi? İran sınırlarına operasyon düzenleyebilir mi? TSK, İran sınırlarına girerek PKK ile çatışabilir mi? Bu sorulara herkes cevap verebilir.

Mesele PKK değilse nedir? Mesele, esas olarak Kürtlerin statü sahibi olmasını engellemektir. Bunu engelleme imkanı yoksa da güçsüz kalmasını ve kendi içinde çok parçalı olmasını sağlamaktır. Ama eğer mümkün olursa ve konjonktür el verirse Kürtlerin statüsünü ortadan kaldırmaktır asıl amaç.

Türkiye,  AK Parti iktidarlarında 2015’e kadar Kürtlere, Kürdistan’a ve Kürtlerin kazanımlarına ilişkin siyasetini değiştirmişti. Kürtlerin statü sahibi olmasını kendi çıkarlarıyla değerlendiriyordu. Kürtlere karşı düşmanca hareket etmiyor ve kazanımlarına kökten karşı çıkmıyordu.

Çözüm sürecinin bitmesi, HDP’nin Türk solunun siyasetine angaje olması ve Erdoğan karşıtı bir çizgiye girmesinin ardından AK Parti’nin-Erdoğan’ın milliyetçi-ulusalcı ittifak ile iş tutmasıyla birlikte Kürt-Kürdistan siyaseti de bu temelde yeniden şekillendi.

Şu an için içeride ve dışarıda yürütülen operasyonların hiçbirisi PKK’yi bitirmeyi amaçlamıyor. Strateji tamamen Kürtlerin kazanımlarını minimize etmeye ve imkan olursa yok etmeye dönüktür. Bu elbette başarısız kalmaya mahkum bir çizgidir ancak dışa dönük olduğu kadar içe dönük de olduğu için işlevsel bir yönü vardır.

2017 referandumunun ardından Kerkük’ün ve diğer tartışmalı bölgelerin İran’a bağlı Haşdi Şabi milislerinin eline geçmesi Ankara’yı hiç rahatsız etmedi. Bırakın rahatsız etmeyi, Türkiye buna destek verdi. Hem masada hem de sahada… Oysa, Türkiye’nin müttefiği olduğu iddia edilen KDP,  referandum siyasetinin aktörüydü. Birilerinin iddia ettiği gibi Türkiye, karşı çıksa bile KDP’nin o kadar zayıflamasına razı olmamalıydı. Fakat bırakın razı olmayı, KDP’ye karşı olan güçlerle iş birliği yaptı.

Şu anda yürütülen siyaset Türkiye için çıkmaz sokaktır ve hiçbir yararı yoktur. Tüm mesele Kürtlerin devletleşme tecrübesinin akamete uğratılmasıdır. Bu da şoven-faşizan zihniyetlerin bir siyasetidir. Devlet siyaseti olursa öncelikle kendi halkına zarardır.

Türkiye, bir yandan Erbil yönetiminin PKK’ye karşı kendisiyle iş birliği yaptığını söylüyor ve operasyonlarına meşruiyet zemini kazandırmak istiyor diğer yandan ise IKB yönetiminin zayıflamasına yönelik atılan adımlara sessiz kalıyor. Sadece sessiz kalmıyor, o da karşı tarafta yer alıyor. Bu ne yaman çelişkidir!

Şu an Türkiye, PKK ile iş birliği yapmakla suçladığı KYB’yi cezalandırıyor. Bu kapsamda Süleymaniye havalimanına giden uçaklara hava sahasını kapattı. Süleymaniye’ye fiili ambargo uyguluyor vs. Ancak diğer yandan KYB-İran-PKK üçlüsünün Erbil yönetimini sıkıştırma ve etkisiz kılmayla ilgili attığı adımların hiçbirine ses çıkarmıyor, tepki göstermiyor ve KDP’nin yanında yer almıyor.

Irak Kürdistan Bölgesi’nde Türkmenlerin Meclis dışında kalması Türkiye’yi çok ilgilendirmiyor. Kotaların kaldırılması ve dışarıdan müdahalelerin yapılmasına karşı bir şey söylemiyor. Oysa Irak siyasetinin önemli bir ayağını Türkmenler oluşturuyor iddiasında bulunuyor sürekli. Hatta Kerkük’e girme tehdidini de “Türkmen soydaşları koruma” gibi bir argümana dayandırıyor. Federal Mahkeme kotaları kaldırıyor ve Türkmenler Meclis dışında kalıyor, buna karşı Türkiye’nin diyecek bir sözü olmuyor.

İşin en ilginç taraflarından bir tanesi de kotaların kaldırılmasına yönelik davayı KYB açtı. Mahkeme de KYB’yi haklı buldu ve kotaları kaldırdı. PKK de basın medyasında mahkemenin bu kararını destekledi ve KDP’nin artık iyice köşeye sıkıştığı şeklinde başlıklar attı.

Şimdi buradan yine operasyon gündemine dönelim. İlişkilerin bu kadar karmaşık, çetrefilli ve çok yönlü olduğu bir atmosferde Türkiye kime karşı operasyon düzenleyerek ne gibi sonuçlar elde edecek? Cevabı ben vereyim: ulaşmak istediği hedeflerin hiçbirine ulaşamayacak ve propagandasını yaptığı hiçbir amacını da gerçekleştiremeyecek.

Irak Federal Hükümeti (Bağdat) da Türkiye’nin ne yapacağını çok iyi bildiği için uzlaşı içinde ve uyumlu hareket ediyor. En son PKK’yi “yasaklı örgüt” olarak da ilan etti. Zira bunun Irak’a bir maliyeti yok. Maliyet olursa bu Kürdistan Bölgesi’ne olacaktır. Kürtler yapılan anlaşmaların bedelini ödeyecektir.

PKK de İran’ın kendisine sağladığı konforlu alanlardan kitlesini motive etmek için “SİHA’ları düşürecek teknoloji müjdesi” veriyor. Oysa “müjdeyi” verdikleri esnada da önemli komutanları SİHA’larla vuruluyordu. Herkes iki tarafın da “komşular pazarda görsün” politikası yürüttüğünü çok iyi görüyor fakat dile getirenler çok az.

Türkiye devleti çökmez, PKK örgütü de bitmez. İkisi de kendilerinden emin. Burada ezilen ve geri kalan Kürtler oluyor. Zira Kürtlerin geleceğiyle oynanıyor. Kürtler adına siyaset yapanlar ya da savaşanlar en çok Kürtlere zarar veriyor. Bunun anlaşılması lazım.

Türkiye’nin muhtemel operasyonuyla PKK’ye bir şey olmayacak fakat Kürtler biraz daha geri gidecek. Siyaset ve sivil alanlar biraz daha zayıflayacak. Kazanımlar biraz daha törpülenecek. Barış, kardeşlik, toplumsal uzlaşma, demokrasi, adalet ve iyi namına ne kadar değer varsa hepsi başka bahara ertelenecek.

Bu politikalar sonuçsuzdur, söylemler kısır döngüdür ve “kahramanlık sloganları” da karşılıksızdır. Devlet de PKK de halkın çıkarına olanı değil kendileri için işlevsel olanı tercih ediyor. Kaybolan bizim yarınlarımız ve ıskalanan günümüzdür.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.