Ceza indirimi mi, özel af mı?

Kurd24

14 Mayıs 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk icraatlarından biri bir genel af kanunu çıkarmaktı. Uzun tartışmalardan sonra 14 Temmuz 1950 tarihinde “Bazı Suç ve Cezaların Affı Hakkında Kanun” adıyla yasalaştı. Bazı suçlar kapsam dışı bırakılmış olmasına rağmen, yine de adil ve eşit bir anlayıştan uzaktı ve toplumdaki birtakım mağdur insanların adalete olan güvenleri sarsılmıştı.

1965 senesi başları olmalıydı; İsmet İnönü Başbakan, Sırrı Atalay da Adalet Bakanı’ydı. TBMM’de bir ceza infaz kanunu değişikliği tartışılmaktaydı. Kanuna göre ceza alan bir kişi, hükümde belirtilen cezanın yüzde 60’lık kısmını tamamladığında, meşruten tahliye edilecekti. Yani bir ceza infaz indirimi söz konusuydu ve bu da, mahkûmlar için bir tür af anlamına geliyordu. Konu basında tartışılırken, gazeteci Mete Akyol’un Milliyet gazetesinde bir yazısını okumuştum.

1950 senesinde Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bir kadın, tarlada çalışırken tecavüze uğrar. Şikâyet üzerine tecavüzcü yakalanıp tutuklanır ve hapse mahkûm edilir. Kısa bir süre bir mağdur kadın kasabada yürürken yolda tecavüzcü adama rastlar ve öfke ile adama hapiste olması gerektiği halde nasıl olur da karşısında olduğunu sorar. Adam gayet alaycı bir dille, Adnan Menderes’in af çıkardığını ve kendisinin de artık serbest bırakıldığını söyler.

Öfkeden deliye dönen kadın “-Sen Menderes’in mi ırzına geçtin de seni affedip serbest bırakmış?” dedikten sonra, sövüp sayıp ağzına geleni söylemiş.

Bülent Ecevit başbakanlığındaki CHP-MSP Koalisyon Hükümeti 1974 yılı baharında Cumhuriyetin 50’nci yılı nedeniyle TBMM’ye bir genel af kanunu tasarısı getirmişti. Adalet Partisi’nin başını çektiği muhalefet partileri devlete karşı işlenmiş suçların kapsam dışı tutulması için direniyorlardı. Adalet Bakanı Şevket Kazan da kürsüye çıkıp, devletin esas olarak kendisine karşı işlenmiş suçları af etme yetkisi varken, bunun tersini söylemenin yersiz ve manasızlığı üzerine oldukça anlamlı bir konuşma yapmıştı.

Derken 1974 yılı Mayıs ayında hükümet cephesinden bazı firelere rağmen, kavga gürültü arasında kanun TBMM’den geçti. TCK’nın 141. ve 142. maddeleri kapsam dışı bırakılmıştı, ama o maddelerden çok daha ağır ve karşılığı idam cezası olan 146. Madde kapsama dâhil olmuştu. Bizim “lümpen affı” ismi taktığımız oldukça tuhaf bir kanun ortaya çıkmıştı.

Ecevit kanunu hemen Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. AYM çok kısa bir sürede kanunun bazı maddelerini eşitlik prensibine aykırı bularak bozdu ve affın kapsamını genişletti. Hatta bununla da kalmayıp değişik başlıklarda da olsa kanundaki tuhaflıktan kaynaklanan birçok maddeyi 4-5 yıl boyunca inceleyerek kapsamı genişleten kararlar verdi.

12 Eylül 1980 sonrasında Kenan Evren’in hemen her mitinginde lanet okuduğu 1974 affı, öyle bir etki bırakmış olmalı ki, 1982 Anayasası’na devlete karşı işlenmiş suçların af kanunu kapsamına alınamayacağı hükmü getirildi. 12 Eylül askeri diktatörlük döneminde uygulanan hukuk dışı mahkeme kararıyla cezalandırılan birçok insan, TBMM’nin af yetkisi olmadığı için ancak Mart 1986 ve Nisan 1991 tarihlerindeki infaz indirimi kapsamında çıkarılan kanunlarla hapishanelerden çıkabildiler. Yalnız 1991 yılındaki indirim, TCK 125. Maddeyi kapsam dışı bırakması tam bir ayrımcılıktı ve enteresandır ki AYM de bu uygulamayı anayasaya ve eşitlik prensibine aykırı bulmamıştı.

24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde bir af kanunu vaadinde bulunan MHP, tam da vaadine uygun bir kanun teklifi hazırlayarak geçtiğimiz günlerde TBMM’ye sundu. AK Parti lideri ve Reisicumhur Tayyip Erdoğan, devlete karşı işlenmiş suçlar dışındaki cezaların affına pek sıcak bakmadığını açıklamış olsa da MHP’nin teklifi tam da kendilerinden beklendiği gibi hazırlanarak TBMM’ye sunuldu. Teklif, Erdoğan’ın açıklamalarının aksine, neredeyse yararlanması istenilenlerin isimlerin eksik bırakıldığı birtakım lümpenleri kapsayan özel bir af kanunu niteliğinde.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, Twitter hesabından “Nihayet şartlı ceza indirimi kanun teklifi büyük bir mücadele sonunda Adalet Komisyonu’na gönderildi…” açıklamasını yaptı.

Kanun teklifinde “Devlete, hükümete, milli savunmaya karşı suçlar, adam öldürme suçları, cinsel suçlar, çocuklara karşı yapılan cinsel suçlar, Orman Kanuna ait suçlar, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'ndaki suçlar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar”ın yanı sıra kapsam dışı kalan diğer TCK maddelerinden bazıları ise şöyle: 

“TCK Madde 302'de devletin birliği ve ülkenin bütünlüğünü bozmak, 305’te temel milli yararlara karşı faaliyetle bulunma ve bunun için yarar sağlama, 309'da anayasayı ihlal, 310'da cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı, 311'de yasama organına karşı suç, 312'de hükümete karşı suç, 313'de TC Hükümetine karşı silahlı isyan, 314'te silahlı örgüt, 315’te silah sağlama, 316'da suç için anlaşma, 318'de halkı askerlikten soğutma, 319'da askerleri itaatsizliğe teşvik, 326'ncı maddedeki devletin güvenliğine ilişkin belgeler, 327'deki devlet güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, 328'deki siyasal veya askeri casusluk, 329'da düzenlenen devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, 330'daki gizli kalması gereken bilgileri açıklama, 334'de yasaklanan bilgileri temin, 336'de yasaklanan bilgileri açıklama, suçları ve bu suçların eski ceza kanunumuzdaki karşılığı olan suçlar..."

Yukarıda saymadığım maddeleri de göz önüne aldığımızda, aslında bir af kanununda yer alması gereken ne varsa bu teklifte kapsam dışına bırakılmış. Söylenenlere bakılırsa sadece “kader kurbanı” olarak andıkları birileri kanun kapsamına girecekmiş. Elbette ceza kanunlarında kader kurbanı diye bir suç türü yok. Ama Devlet Bahçeli ve partisine göre, onlarca sabıkası olup, gasp, hırsızlık ve cinayet suçlarından hüküm yiyenler, dolandırıcılar, rüşvetçiler, zimmetçiler, yolsuzluk yapanlar, milleti haraca bağlayan organize suç örgütü mensubu gangster, çete mensupları vb. kader kurbanı olarak kabul edilebiliyor. Üstelik toplumda bu insanların bir an önce hapisten çıkmaları yönünde bir talep olduğunu duyan da yok.

Peki, toplumda kader kurbanı olarak ifade edilen bir kategori yok mu? Elbette var ve bu insanlar genellikle pek gürültü patırtı da çıkarmazlar. Örneğin, aç kaldığı için baklava veya simit çalan çocuklar için bu tabir kullanılabilir. Bir ekmek çaldığı için kürek mahkûmu olan Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki Jean Valjean bir kader kurbanı sayılabilir. Keza sadece şüphe üzerine ömür boyu kürek cezası alan ve yıllarca yattıktan sonra kaçıp Kelebek kitabını yazan Henri Charriere de tam bir kader kurbanı olarak tanımlanabilir.

Anlaşılıyor ki Devlet Bey seçimlerden önce yaptığı bir cezaevi ziyaretinde birilerine bazı vaatlerde bulunmuş. Şimdi hükümet AK Parti üzerindeki yaptırım gücünü ve nüfuzunu kullanarak vaadini gerçekleştirmek istiyor. Serbest bırakılmaları halinde, gerçekten toplumda birazcık da olsa yumuşama sağlayabilecek insanların bir aftan yararlanma şansları yok gibi. Ne diyelim, bari onlar bizi affetsin.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.