Afrin’den Sonra Rus-Kürt İlişkileri

Kurd24

 

Suriye rejimine bağlı Ulusal Savunma Güçleri (NDF) isimli milis grupların Afrin’e girmesiyle beraber Suriye krizinde Kürtler açısından yeni bir döneme girildi. Batı Kürdistan’daki yönetimin yaptığı açıklamalara göre rejim milislerinin konuşlanacağı bölgeler Afrin şehir merkeziyle sınırlı değil. Aksine, bu güçler Türkiye sınırına yakın alanlarda da üslenerek devam eden Türk operasyonlarına karşı YPG ile beraber aktif olarak yer alacaklar. Altını çizmek gerekirse, NDF denilen milis örgüt Suriye’nin pek bilinen yeraltı örgütü Şebbiha’dan başkası değil. Baas partisinin gönüllü milisleri olarak anılan ve resmiyette hiçbir kayıtları tutulmamış olan Şebbiha, yani “hayaletler” örgütü, 2012’de bir gecede ortadan yok olup yerlerini resmen kurulmuş olan NDF’e bıraktılar. Bu süreçte sayısız iyi tanınmış Şebbiha lideri NDF’in komuta kadrosunda resmi olarak yer aldı. Tabii Suriye rejimi ve Baas Şebbiha’nın varlığını inkar ettiği gibi NDF ile aralarında bir geçiş olduğunu da kabul etmemekte.

Baştan altını çizmekte fayda gördüğüm husus ise Afrin’e girişine izin verilen yabancı unsurların bir anlaşma çerçevesinde üslendikleri. Yani Afrin’deki yönetim herhangi bir anlaşma yapmayı müzakere dahi etmeyecek olan bir gücün olası başarısıyla şehirdeki varlığını tamamen yitirmek yerine müzakereyle dahil olacağı bir süreci yeğlemiş görünüyor. Bu özellikle savaş koşullarının zorladığı pragmatik gereksinimleri karşılayan bir adım.

Savaş pragmatizminin zorlayıcı doğasını bir yana bırakırsak, Suriye’deki denklemin iki süper güç arasındaki çarpışmayla hızla değişiyor olmasının fiili sonuçlarını en çok yaşamakta olanın Batı Kürdistan olduğu biraz daha belirginleşecektir. 2015 yılında başlayan Rus müdahalesi Suriye’nin zaman içerisinde ABD ve Rusya arasında iki fiili bölgeye ayrılmasına sebep oldu. Kürdistan ise her iki bölgeye de yayılmış bir biçimde varlığını devam ettirdi. Bu Kürtler için bazı avantajlar sağlayabilmesinin yanı sıra, iki büyük gücün çıkar çatışmalarıyla beraber riskler de getirdi. Afrin’deki durum bu çatışmadan görülen zararın son örneği.

Afrin’e yapılan Türkiye müdahalesinin neden Menbic ya da Tel Abyad’a yapılmadığı sorusu durumun kısa bir özetini yapmaya yeterli olacaktır. Afrin, ABD müttefiki olan YPG’nin ABD’nin liderliğini yaptığı koalisyonun nüfuz alanının dışında kalan tek bölgesi. Bu itibarla, Afrin’e yapılan müdahale Rusya’nın gözetiminde yapılmakta, ve netice olarak ABD müttefiki bir gücün Rusya’nın açık hedefi haline gelmesini sağlamakta. Başka bir deyişle, Türkiye’nin Rusya’nın gözetiminde ABD’nin müttefiklerinden birine karşı sınır ötesi bir operasyona girişmesi Rusya’nın muarızı olan koalisyonun içine kadar müdahale etmesinin yolunu açmakta. Devam eden operasyon her ne kadar Türkiye’nin kısa vadedeki çıkarlarını korumak ve Kürtleri ise kısa vadede zora sokmakla ün yapmış olsa da içeriği bakımından Rusya-ABD çekişmesinin bedelini Kürtlerin ödediği farklı bir boyutu.

Askeri ve siyasi çekişme Rusya ve ABD arasında olduğundan ötürü bu operasyondan çıkacak zaferin de bu iki güçten birine ait olmasını beklemek gerçekçi olur. Aslında NDF’in Afrin’e girişiyle beraber Rusya ilk raundun galibinin kendi müttefiki olan Esad rejimi olduğunu da müjdelemiş oldu. Türkiye ve ABD arasındaki ilişkiler süregeldiği üzere kötüleşmeye devam ederse ikinci raundun da Rusya’ya bir galibiyet olarak yazılması kaçınılmaz. Fakat, yapılan bu hesapların sürprizi bu iki ihtimal değil, YPG-Rusya ilişkilerinin geleceği.

Afrin operasyonu her ne kadar ciddi bir siyasi ve askeri baskı olarak YPG’nin omuzlarına yüklenmiş olsa da, Batı Kürdistan’daki oluşum ABD ile olan ittifakında gerilemelere izin vermeyeceğini ilan ederek bu baskının düzeyini biraz da olsa tahammül edilebilir bir seviyeye düşürmeyi başardı. Fakat, dikkat çekilmesi gereken husus sadece YPG-ABD ilişkileri değil. Kürt oluşumunun Rusya ile olan ilişkileri de bu krizle beraber yeniden şekillenmeye gebe.

Rusya’nın operasyona yeşil ışık yakmasıyla beraber en çok konuşulan konuların başında YPG’nin Rusya’dan ister istemez uzaklaşacağı oldu. Siyasi bir yakınlaşma için bu ihtimal gerçekliğini koruyor olsa da, neredeyse rehin alınmış bir Afrin’in geleceğini belirleyecek iki muarız gücün yani Türkiye ve Suriye’nin bölgedeki askeri varlıklarını Rusya’ya borçlu olmaları Kürt-Rus ilişkilerinde de ciddi bir değişimin sebebi olacak gibi görünmekte. Her ne kadar siyasi olarak Rusya’dan uzaklaşılsa da, pratik koşulların Afrin’e yapılacak her türlü askeri, tıbbi ve finansal takviyenin Rusya’nın elinde bulundurduğu bölgelerden geçmeye mecbur olması ve bugünden sonra Türkiye ile Suriye’nin Afrin üzerindeki planlarının tek onaylayıcısının Rusya olması ister istemez Suriye Kürt oluşumunu Rusya’yı daha sık dinlemeye itecektir. Uzun vadede ABD-Kürt ilişkilerinin bu denklemden nasıl bir neticeyle sıyrılacağı ise henüz teorik bir tartışmadan öteye gidememekte.    

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.