Uyanınız sabahtır!

Kurd24

Geçen haftaki yazımda Başkan Trump’a rağmen Amerika’nın Kürtlerle işbirliğinin kimi aksamalarla birlikte kesinlikle devam edeceğini belirtmiştim. Nitekim Suriye’den çekilme kararına ilk andan itibaren karşı çıkan Cumhuriyetçi senatör Lindsey Graham, Trump ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası Beyaz Saray’da bir basın toplantısı düzenledi ve Trump’ın da Kürtleri Türklerin insafına bırakmak istemediğini ifade etti. Neticede Trump, Kürtlerle ilgili kaygılarını dile getirdi ve Kürtleri korumak istiyoruz dedi.

Basın toplantısında senatörün “Hiç kimse yokken Kürtler yanımızdaydı” demesi, Kürtlerin, bu çetin dönemde aldığı rolü hakkıyla yerine getirdiğini gösteriyor. Fakat bu ifade aynı zamanda müttefikliğe sadık kalmak isteyen ve Trump’ın kararına karşı birleşen komutanların ortak serzenişi olarak da görülmeli.
Trump’ın Suriye’den asker çekmesine karşı çıkan isimlerden biri de Vietnam Savaşı’ndan DAİŞ’in doğuşuna kadar 46 yılını donanmada geçiren ve Amerikan ordusunun en uzun süre görevde kalan generali olarak tanınan John Kelly’di. Görevinden ayrılırken Beyaz Saray’ın tam bir kaos halinde olduğunu belirten ve Trump’ın fevri çıkışlarını dizginleyen kişi olarak tanınan Beyaz Saray eski Genel Sekreteri John Kelly, kendi başarısının Trump’ın yapmadıklarıyla ölçülmesi gerektiğini belirtirken bizi aslında gerçekleşmemiş kıyametlerden de haberdar ediyor.

Kelly, Los Angeles Times’a verdiği röportajda, görüş ayrılıklarına rağmen neden 18 ay görevde kaldığı sorusuna da ilginç bir cevap veriyor: “Askerler böyledir, görevi bırakıp gitmezler.” Kelly’nin bu tutumu salt bir asker vefası mıdır yoksa artık tümden ayyuka çıkan Ortadoğu’ya dair politik çalkantıya duygusal bir itiraz mıdır bilinmez ama uluslararası ajanslar, Suriye’den çekilecek Amerikalı komutanların YPG’ye verilmiş silahların geri alınmasını istemediklerini de aktarıyor.

Amerikalı üst düzey yetkililerin verdiği demeçler, Trump’ın Suriye’den çekilme kararını fevri bir şekilde verdiğini ortaya koyuyor fakat ben böyle olduğu düşüncesinde değilim. Bu, çok daha büyük ve tarihsel bir değişimin işaret fişeğidir ve Kürtler bu meselede lokal bir sorun olarak yer alıyorlar.

Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana yazılarımda ve verdiğim konferanslarda Kürtlerin elini çabuk tutması gerektiğini ve bu değişim döneminde taleplerini gerçekleştiremezlerse işlerinin zora gireceğini belirtiyorum.

Takdir edersiniz ki biz Kürtler, Türkiye, Irak ve Suriye’de uzun süredir elimizde bulunan moral üstünlüğünü peyderpey kaybettik ve son iki üç yılda pazarlık gücümüzün artık iyice zayıfladığına şahit olduk. Bundan sonrası çok daha zor olacak zira sertleşen oyunda Ortadoğu’daki güç dengeleri başka bir coğrafyaya, Pasifik’e doğru kayıyor ve bize ayrılan sürenin de sonuna doğru geliyoruz. Bu bizim açımızdan bir politik kıtlık dönemi olacak.

Elbette ki Suriye’deki askerlerin çekilmesi için biraz daha zamanın olduğu ve Kürtlerin korunacağı söyleniyor. Hatta bu çekilme, Kürtlere ciddi silah desteği sağlayan Amerika’nın Suriye’den bağlarını tamamen koparacağı anlamına gelmiyor. Trump, Irak’taki askerlere yaptığı sürpriz Noel ziyareti sırasında “Suriye’de bir şey gerekirse burayı üs olarak kullanabiliriz” diyerek buna işaret ediyor fakat biz Kürtlerin çok daha fazlasına, uluslararası bir koruma kalkanına, garanti altına alınmış milli haklara ve statüye ihtiyacı var. Tıpkı Körfez Savaşı’ndan sonra olduğu gibi.  

Amerika’nın yerine Suriye’deki görevi devralacağını düşündüğüm Avrupa devletleri, ABD’nin Suriye’den çekilmemesi gerektiğine dair yargılarını DAİŞ ile mücadelenin henüz bitmemiş olmasıyla açıklıyorlar. Oysa biz Kürtlerin bu savaşın merkezinde bulunmasının sebebi ülkemizin bir parçasının Suriye tarafından işgal edilmiş olmasıydı. DAİŞ ile olan kahramanca savaşımızın temelinde de bu terörist örgütün topraklarımıza hem Başûr’da hem de Rojava’da yönelmiş olması yatıyor. Evet Ortadoğu’da Batı’nın değerleriyle uyuşan ve gelecek vaat eden tek toplumuz ama ne biz dünyanın fedaisiyiz ne de fundamentalizme karşı çocuklarımızı ölüme gönderebilecek lükse sahibiz.

Bu hatalı yaklaşımın aynısı, Ortadoğu’da kaynayan kazanda İran’dan yana tavır koyan PKK ve Suriye’deki kolu PYD/YPG’de de mevcut. Tekçi anlayışın bütün yıkıcılığına rağmen Kürdistan’ın tüm parçalarının hamiyetperverliğiyle bugüne gelen Güneybatı Kürdistan’ı, eninde sonunda getirip yine Suriye rejimine teslim etme fikri bütün bu mücadelenin özüne terstir. Zira Rojava, Kürdistan’ın Suriye işgali altındaki parçasıdır.

İdeolojik hastalıklardan ötürü uluslararası güçlerden hiçbir milli arzusu ve koruma talebi olmayanların Türkiye’nin işgali ihtimaline karşı, Kuzey Suriye adıyla kimliksizleştirdikleri bölgenin egemenlik hakkından da vazgeçmiş olmaları bizim açımızdan tarihsel bir trajedidir. Bağımsızlığı geçtim, federasyon bile olmayacak ve şehirler rejime tevdi edilecektiyse bütün bu olup bitenlerin ne gereği vardı?

Fırsat varken Cenevre ve Astana’da rejimin gölgesine sığınarak koparacak bir şey tutmayanlar, dünya kamuoyunun tüm desteğine rağmen Kürtlerin egemenlik hakkını savunmak yerine Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi Türk Kemalistlerin fotoğraflarını Kobani’ye asmayı başarı belleyenler, Kürt çocuklarının kanları üzerinden neyin mücadelesini vermektedirler? Bizim milletimiz kimin fedaisidir? Belirtmek gerekir ki bu durumun vebali aynı zamanda Rojava konusunda pasif bir siyaset yürüten Güney Kürdistan Hükümeti ve PDK’nin de boynunadır.

Biz Kürtlerin ülkesi yüz yıl önce tam da böyle bir kavrayışsızlık sebebiyle bölünmüş ve tüm milletlerin en az bir devletle günü kapattığı bir dönemde avucumuzu yalamıştık. Zira bütün dünya Osmanlı’yı tarihe gömmeye karar vermişken bugünkü gibi gerçeklikten kopmuş Kürtler, sultanı ve hilafeti kurtarmanın derdine düşmüşlerdi. O Kürtlerin torunları bugün, hakkında karar verilmiş Suriye’yi, İran’ı ve kim olduğu bilinmeyen halkları kurtarmayı üzerlerine vazife sanıyorlar.

Ey Kürtler, yüz yıldır yattığınız yeter! Uyanın, sabahtır. Artık sadece sahada kahramanlıkla anılmamalı, aynı zamanda başarılı askeri ve siyasi hamleler yapıp iyi bir denge sağlamalı ve milletinizin meşru haklarını almalısınız.

Yoksa bu yüzyılı da kaybetmekle kalmayacak, kaybolup gideceksiniz.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.