Kürdistan, Venezuela’nın neresinde?

Kurd24

Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip Venezuela, ekonomik krizin ardından, Çarşamba gününden beri büyük bir siyasi kriz yaşıyor. Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro’nun istifasını isteyen protesto gösterilerinin ardından, muhalefetin öncülerinden 35 yaşındaki Juan Guaido, seçim yapılana kadar kendisini ülkenin geçici cumhurbaşkanı ilan etti. Bu ilanın hemen ardından, Amerika, Guaido’yunu hükümetini tanıdığını açıkladı.

Daha önce de sık sık Amerika’yı Venezuela’nın iç işlerine karışmakla suçlayan Maduro, Amerika ile diplomatik ilişkileri kestiğini duyurarak tüm Amerikan diplomatların 72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Hakiki bir karşı çıkış için çok uzun bir süre olan 72 saate karşılık Amerika Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Maduro’yu Venezuela’nın cumhurbaşkanı olarak görmediklerini söyleyerek, diplomatların ülkeden çekilmeyeceğini belirtti.

Maduro’unun talimatının reddedilmesinin, Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarihinde bir ilk olduğunu belirtmekte fayda var. ABD’nin daha önce “kovulduğu” yerden “Hayır gitmem” dediği olmamıştı ama hep çok daha sert bir şekilde geri dönmüştü. Nitekim Washington Post’a konuşan Amerikan Diplomasisi Akademisi Başkanı Ronald Neuman “Bağımsız bir ülkenin tahliye emrinin reddedildiği bir başka olay daha hatırlamıyorum” diyor.

Genç siyasetçi Guadio, Amerika’nın yanı sıra, ondan fazla Latin Amerika ülkesi, Kanada ve İngiltere’nin de desteğini almış durumda ve “meşru başkan” olarak tanınıyor. Fakat bu desteğe rağmen Guaido’nun kritik devlet kurumlarında kontrolü nasıl ele geçireceği henüz netlik kazanmış değil. Dahası kendisi de ilanı dışında siyasi sürecin nasıl işleyeceği, insani ihtiyaçların nasıl giderileceği konusunda henüz ayrıntılı bir açıklama yapmış değil. Örneğin ordunun üst düzey komutanları Maduro’nun yanında olduklarını belirten açıklamalar yapıyor ve ülke dışından gelebilecek gıda ve ilaç yardımları da, limanlar Maduro’nun yandaşlarının denetiminden olduğundan, Guaido destekçilerine kolayca ulaşmayacak gibi görünüyor. Belki tek yol, bir hava harekâtıdır ve bu durum, üçüncü dünya savaşının soğuk savaşa evirildiği bugünlerde ne tür bir yeni sürece yol açar kestirmek çok zor.

Maduro’nun Twitter’dan paylaştığı teşekkürden de anlaşılacağı üzere, Venezuela’nın en büyük destekçileri şimdilik Çin, Rusya ve Türkiye.

Erdoğan ve Maduro arasındaki yakınlığın Venezuela’nın altınlarının Türkiye’de işletilmesi meselesiyle ilgili olduğu biliniyor fakat dünya basınında çıkan haberlerden anlaşılacağı üzere uluslararası algı, “diktatörler arası bir dayanışma” olduğu şeklinde. IMF verilerine göre daha önce ihracat gelirinin % 96'sını petrolün oluşturduğu Venezuela'nın ekonomisi 2013-2017 yıllarında %30 küçüldü ama Türkiye'yle ekonomik ilişkileri gelişti. Şu an Türkiye ile Venezuela arasındaki dış ticaret hacmi, yıllık 1 milyar doların üzerinde ve sadece 2018’deki ticaret hacmi önceki 5 yılın toplamından fazla.

Rusya ise son yirmi yıldır Venezuela’da köklü nüfuz oluşturmaya çalışıyor. Bu yüzden ortaya çıkan siyasi kriz en çok onun işine gelmiyor ve Maduro’nun yüzüstü bırakılması dâhil çıkarlarını korumanın peşinden gideceği söylenebilir. Zira “satmak” bir Rus devlet geleneğidir. Öyle ki bütün bu hengamede Rusya’nın tepkisi bir destek meselesinin de çok dışında. Rusya Dışişleri Bakanlığı Latin Amerika Departmanı Başkanı Aleksandr Shetinin, Rusya’nın Venezuela’da hükümet ve muhalefet arasında ilişkilerin kurulması için aracı olmak istediğini söylüyor.

Güneybatı Kürdistan ve Ukrayna - Kırım meselelerinde Amerika ile doğrudan bir restleşmenin içine girmekten yıllardır kaçınan Rusya, Venezuela için ne yapar bilinmez ama Çin işi Sosyalizm ve Bolivarcı Sosyalizm’in işbirliği salt ideolojik bir yakınlaşmaya işaret etmiyor. Zira Çin’in Venezuela ile çok büyük hacimli kredi ve enerji anlaşmalarının olduğu biliniyor.

Daha birkaç ay önce de gündeme geldiği gibi Çin, Venezuela’ya petrol sevkiyatı karşılığında son on yılda 50 milyar dolar kredi vermiş durumda ve Venezuela’nın Çin’e 20 milyar dolardan fazla borcu var. Mart 2017’de yaptığı Çin ziyaretinde Mudaro, Çin’i “abla”, Şi Jinping’i ise “ağabey” olarak tanımlamıştı. Buna karşılık bugünkü krizin ayak seslerini o günden gören Çin Dışişleri, dünyaya yönelik mesajlarında istikrarlı bir Venezuela’nın herkesin çıkarına olacağını belirtmişti. Ne var ki artık Venezuela’da istikrar yok ve Latin Amerika’nın yakın tarihi neredeyse kendi başına bir devrimler ve darbeler tarihinden başka bir şey değil ve öyle görünüyor ki işler gerçekten çok karışacak.

Trump’ın Suriye’den askerlerini çekme kararıyla ayyuka çıkan kriz için yazdıklarımda bunun çok daha büyük bir uluslararası krizle ilintili olduğunu ve Kürtlerin elini çabuk tutması gerektiğini söylemiştim. Zira dünyadaki güç dengeleri ve mücadele alanları başka coğrafyalara doğru kayıyor ve bu, Kürtlerin geleceği açısından çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Soğuk Savaş döneminin iki ucu olan devletler, SSCB’nin çökmesi üzerine bir ara dönem yaşadılar ve şimdi yeniden iki kutuplu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Enerji kaynaklarının aktarımı, ticaret yolları üzerindeki yeni düzenlemeler ve denetim uyuşmazlığı, dünyanın üretim atölyesine dönüşen Çin’in Afrika, Güney Avrupa ve Latin Amerika’daki ticari faaliyetleri artık diğer güçler için çok tehlikeli olmaya başladı.

Yeni yapılanmada Çin’in kutuplardan biri olacağı kesin ama diğer kutupta ABD’nin yanında kimlerin olacağı belirsiz. Bu durumun fay kırıkları ve kriz alanları Pasifik’te Kuzey Kore ve Ortadoğu’da İran iken Venezuela’da olanlar Latin Amerika’daki böyle bir arka plana işaret ediyor.

İran krizinin bir kazananı olmasını istediğimiz Kürtler ise tüm parçalarda iç sorunları ve komşularının onlar üzerindeki etkisi sebebiyle bir çağı daha kaçırmak üzereler.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.