İstanbul ve Kürtler (1)

Kurd24

1983 yılında İstanbul’a geldim. Bu hesaba göre tam 36 yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Diğer bir deyişle ömrümün 3/2’sini İstanbul’da geçirmiş oluyorum. İstanbul üzerinden devşirmeye çalıştığım yerel aidiyet duygusu, hep ikircikli bir karakter taşıdı. Gitmek ile kalmak ve benimsemek arasında sıkışıp adeta arafta kalan yerleşik Kürt olma duygularım, ne İstanbul’u kelimenin tam anlamıyla benimsedi ne de İstanbulsuz yapabildi.

Bugün de şu satırları yazdığım tam şu an da aynı belirsizlik, aynı ikircikli ruh hali devam ediyor. 1992 yılına kadar Kürdistan'a dönmek ve orada herhangi bir şehir de yaşamak temel hedefimdi. Öyle ki, Silvan ya da Van’a yerleşmek üzere çok ciddi hayaller bile kurmuştum. 1992 yılında İstanbul’da yakalanıp Batman’ın Beşiri ilçesindeki cezaevine tıkıldığımda, dönüş hayallerimin üstüne bir bardak soğuk su içmek zorunda kaldım. O yıllarda cezaevinde beni görmeye gelen dostlarımla yaptığım sohbetlerde zihnimi fena halde baskılayan kimi önemli şeyler fark ettim. İlki, dostlarımla aynı kelimelerle konuştuğumuz halde, o kelimelere aynı anlamları yüklemediğimizi fark etmem oldu. Zihnimiz ve hayatlarımız ayrışmıştı aslında. O cezaevinde iki yıl kaldım ve İstanbul’a başka duygularla geri döndüm.

İstanbul’da alışageldiğim hayat standardımın ekonomik boyutu bir tarafa, bu hayatın içinde varlığımı konumlandırdığım sosyal ve kültürel temel, geçmişte doğru bulduğum, tartışmasız kabul ettiğim kimi doğru değerleri anlaşılan çoktan aşındırmıştı. Kendimi hayat karşısında daha güçlü ama daha sorumsuz hissetmeye başlamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, sadece kendi ihtiyaçlarımı gidermek maksadına bağlı olarak kendimi güçlü hissediyor ve bu maksadın içeriği, beni o orandan sorumsuzlaştırıyordu. Kendimden esirgediğim düşlerim ve hayallerim, ‘Tam zamanıdır’ diyordu. Ve artık İstanbul bir karnavaldı.

Mikhail Bakhtin “Karnavaldan Romana” adlı eserinde, karnavalı şöyle tanımlar: “Karnaval, sahneye çıkmaksızın ve icracılar ile izleyiciler arasında ayırım yapmaksızın gerçekleşen bir törendir. Karnavalda herkes etkin bir katılımcıdır,karnaval edinimine herkes katılır. Karnaval izlenilmez, hatta daha doğru bir dille icra bile edilmez. Katılımcıları, karnavalın içinde yaşarlar, karnavalın yasaları yürürlükte olduğu sürece, bu yasalara göre yaşarlar, yani karnavalesk bir yaşam sürerler. Karnavalesk yaşam alışıldık seyrinden çıkmış, bir yaşam olduğu için de bir ölçüde ‘ters yüz edilmiş bir yaşam’dır. Dünyanın tersine çevrilmiş tarafdır...”

Kendi kişisel deneyimimin sorumluluğunu unutmadan İstanbul ve Kürtlere baktığım zaman, tematik olarak gördüğüm ve algıladığım şeylerin, kişisel tecrübemin boyutlarını aştığını sanıyorum.

İstanbul’un katı hiyerarşik yapısının doğurduğu “zorunlu eşitsizlik” mecburiyetten bir tarafa bırakılırsa, İstanbul Kürtlerinin, bu şehrin sunduğu diğer imkanları da sosyal, siyasal, kültürel ve sportif olarak askıya aldıkları kolayca görülebilir. Kendin hiyerarşisine katılım konusunda gönülsüz olan Kürtler, bu mesafe koyucu gönülsüzlüğü, diğer bir ifadeyle askıya alma işini, rasyonel olarak kolayca izah edebilecekleri kanısında değilim. Hem bu şehirde yaşama isteği ve arzusu hem de bu yalıtılmışlık hali, bugün içinden geçmekte olduğumuz İstanbul ve Kürtler bahsini korkarım açıklamaya hiç yetmez.

Bu satırları yazarken elbette aklımın bir köşesinde Kürt sorunu vardır. Elbette Kürt ve Türk olma hallerini unutmuyorum ya da bu hallerin hayat üstündeki etkisini küçümsemiyorum. Bu durumun doğurabileceği bütün zorlukları göz önünde bulundurarark söylüyorum.

İstanbul’da yaşama arzusu, İstanbul’da yerelleşme arzusundan bağımsızlaşmaz. Yerelleşme, büyük sorunları unutmak ona sırt dönmek anlamına gelmez. Hatta belki de yerelleşmek, çözümünü arzu ettiğimiz o büyük sorunların, çözüm süreçlerini daha makul ve uygulanabilir hale getirip hızlandırabilir.

Kürtlerin İstanbul’da sosyal, kültürel ve sportif olarak var olmalarının, hem İstanbul’a hem de kendilerine sonsuz faydaları olacaktır. 31 Mart seçimleri ve 23 Haziran’da yapılacak olan seçim gösteriyor ki İstanbul'da yaşayan Kürtlerin böyle yapılanmalar üretmeleri artık zorunludur. (Devam edeceğim)

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.