Açlık grevleri yeniden yaygınlaştırılırken

Kurd24

Geçen haftaki yazımı bitirmeden önce şöyle bir cümle kullanmıştım: “… Eğer HDP yöneticileri parlamentoda ve legal politikada hiçbir şey yapacak güçleri kalmadığına inanıyorlarsa ve cesaretleri de varsa, meşru zeminlerde kalarak o parlamentodan topluca istifa edip çekilmeleri bile açlık grevlerinden çok daha etkili ve sonuç alıcı bir eylem olabilir…” 

Bu arada halen Diyarbekir Cezaevinde tutuklu bulunan Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in 'PKK lideri Abdullah Öcalan’a ve cezaevlerindeki siyasi tutuklulara yönelik tecrit uygulamalarını protesto etmek’ gerekçesiyle 7 Kasım’da başladığı açlık grevinin üzerinden de bugün itibariyle 40 gün geride kaldı.

Geride bıraktığımız günlerde eyleme destek amacıyla ve aynı gerekçeyle açlık grevine başladığını ilan eden çok sayıda HDP’li yönetici ve taraftar gözaltına alındı. Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde de destek eylemlerine katılımlar artarak devam ettirilecek. Eylemlerin artmasıyla birlikte, Ekim ayı başlarından bu yana 2 aydır zaten yoğun olarak sürdürülmekte olan ve 1000’den fazla insanın gözaltına alındığı düşünülürse, yeni gözaltıların yaşanması ile sayının daha da artacağını tahmin etmek hiç de zor olmaz.

Kanaatimce bu eylemlerin yaygınlaştırılarak yeni bir siyasi hareketlilik hedeflenmiş gibi gözüküyor. Avrupa’dan yayın yapan ve PKK/KCK’ye yakınlığıyla bilinen bir TV kanalı, eylemin yaygınlaşması için adeta bir kampanya yürütmekte. “Tecriti kırmak için direnişi yükseltelim!” ve “Tecriti kaldıralım, Faşizmi yıkalım!” gibi sloganlarla cezaevlerinde ve Kürdistan kentlerinde bazıları süresiz dönüşümsüz, bazıları da dönüşümlü olarak başlatılmış olan açlık grevleri her gün artarak devam etmekte. Son olarak Maxmur Mülteci Kampı’nda da eylem başlatılmış. Özellikle haftasonları bazı Avrupa kentlerinde kampanyaya destek kapsamında mitingler ve yürüyüşler gibi protesto eylemleri düzenlenmekte.

Açlık grevleri, genellikle hapistekiler veya daha da beter şartlarda bulunan toplama kamplarında yaşayanlar gibi özgülüklerinden mahrum bırakılmış insanlar tarafından başvurulan bir eylem olarak bilinir. Benim bildiğim bir istisna olarak sadece Mahatma Gandi hapishane dışında ölüm oruçlarına başvurmuştur. İnsanlar, içerisinde oldukları şartlarda başka hiçbir şekilde seslerini duyuramayacakları ve artık yaşamalarının bir eziyet haline getirilmiş olması halinde, hayatlarını ortaya koyarak açlık grevi gibi bir eyleme başvururlar. Böylesi bir eylemi insanın kendi bedenine yönelik bir eziyet olarak gerçekleştirdiğini düşünsem ve benimsemiyor olsam da yine de bir mantığı olduğunu düşünürüm.

Ne var ki sayısız sivil eylem yapma alanına sahip olan, genel seçimlere katılıp 6 milyon insandan oy almış ve parlamentoda oy ve üye sayısı itibariyle üçüncü büyüklükte bir temsil oranına sahip olan bir parti, üye ve taraftarlarını açlık grevinden önce çok daha etkili eylemlere çağırabilir ve çağırmalıdır da. Yakın geçmişine bakıldığında, çeşitli gerekçelerle yüzbinlerce insanı meydanlara toplayabilme kapasitesine sahip bir parti, nasıl oluyor da yöneticilerini, parlamento üyelerini ve taraftarlarını, yapılacak hiçbir eylem kalmamış gibi, son çare olarak açlık grevi eylemine çağırabiliyor? Bunun haklı ve meşru bir izahı yapılabilir mi?

Binlerce taraftarını hiç de sonuç alma ihtimali olmayan bir eyleme sokarak başlarını belaya sokmak, ancak demokratik ve sivil eylemler gerçekleştirebilme kapasitesinden yoksun, inisiyatifsiz, kapasitesiz ve iradesiz parti memuru “yöneticilerin” başvurabileceği bir eylem tarzı olabilir.

1950 yılında Nazım Hikmet hapishanede 20 gün kadar açlık grevine gitmişti. 1963 yılında ise devrik Reisicumhur Celal Bayar hapishanede kendi şartlarını protesto etmek üzere 3 gün için açlık grevine gitmişti. 1982 Temmuz ayında resmi adı Diyarbekir 5 Nolu Askeri Cezaevi olan ölüm kampında başlatılan ölüm orucunda PKK kurucularından Kemal Pir ve 3 arkadaşı hayatını kaybetmişti. Yine aynı dönemde gerek Diyarbekir’de gerekse Türkiye’nin değişik cezaevlerinde birçok açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri gerçekleşti ve pek çok insan hayatını kaybetti.

Dünya çapında etki yaratan açlık grevi veya ölüm oruçları da yaşanmıştı. Bunların en bilineni, sivil itaatsizliğin simgesi sayılan Gandi’nin 17 kez gerçekleştirdiği açlık grevi ve ölüm orucu eylemleridir. Keza 1981 yılında İngiltere’de hapiste bulunan ve aralarında parlamento üyesi Boby Sands’ın da bulunduğu IRA üyesi 10 kişinin hayatının sona ermesiyle sonuçlanan ölüm orucu eylemlerine tanık olduk. Öte yandan 1930’lu yıllarda Sovyetler Birliğinde Sol Muhalefet mensuplarının Kuzeydoğu Sibirya’daki Kolima bölgesi kamplarında başlattıkları ve çok sayıda insanın trajik ölümleriyle sonuçlanan eylemlerini de anmak mümkün. 

Geçen hafta da belirtmiş olduğum gibi Öcalan yaklaşık 3 seneyi aşkın bir zamandır mevcut yasalara aykırı olarak yakınları ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Evet, bu duruma göz yummamak anlaşılır bir olay. Taraftarlarının adeta tanrısal bir önder olarak kabul ettikleri bir insana bir tecrit uygulanıyorsa, bunun sona erdirilmesi için taraftarlarının protesto eylemlerine başvurmasında bir anormallik yok. 3 yıldır yasalara aykırı olarak devam eden bir uygulamanın ne zaman sona ereceğine dair bir işaret de olmadığına göre, bunun sona erdirilmesi için bir şeyler yapılmasının da anlaşılmaz bir yanı yok. Ama bu arada ister istemez insanın aklına bazı ihtimaller de gelmiyor değil. Acaba mevcut durum gerçekten bir tecrit mi, yoksa Öcalan’ın bir tercihi mi gibi tuhaf sorular da insanın aklına takılıyor ve bunun cevabını da kesinlikle bilmiyoruz.

Yakın geçmişte çeşitli tarihlerde Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki şartlarının iyileştirilmesi amacıyla taraftarlarınca çeşitli bireysel ve kitle eylemlerinin yanı sıra açlık grevleri de yapıldı. Ama insan şunu da sormadan edemiyor: Neden bu eylemlerden hiçbirisinde Öcalan’ın kendisi hiçbir şekilde yer almıyor? Neden Öcalan da kendi şartlarının düzeltilmesi ve siyasi talepleri için hiçbir eylemde bulunmuyor? Taraftarları önderleri uğruna gözlerini kırpmadan kendi bedenlerini yakmak gibi, ölüm orucu gibi hayatlarını feda edecekleri eylemlere girişirken, dünyada hangi silahlı örgüt liderinin hiçbir eylemin içerisinde yer almadan, sadece konuşup onlara talimatlar verdiği görülmüştür?

 

   *kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.