Dalkurd acı çeke çeke 1-0

Eğer Halmstads hücum oyuncuları biraz daha yetenekli ve akıllı olsalardı, ilk 20 dakika da maçı koparır, son noktayı koyarlardı.

Ali Fikri Işık

Doğrusunu söylemek gerekirse son üç maçın ardından, bir pratik tecrübe olarak Dalkurd’un en hafif deyimle “yenilmemek” için, yenilmemeyi “öğrenmeyi” prensip olarak önüne koyacağını düşünüyordum. Çünkü bu takımın ligde kalıcı olabilmesi, her bakımdan öncelikli olarak yenilmemeyi karakter haline getirmesine bağlı. Bu karakter aynı zamanda bir oyun ve sistem tercihi de olacaktı. Ama gelin görün ki Halmstads maçı başladığında, son üç maçta Dalkurd’a puan ve başarı getirmiş olan iki temel futbol prensibinin terk edilmiş olduğunu gördüm. Takım ne kenarları çoklu ve değişken katılımlı kademeler ile kapatmayı düşünüyor ne de defansı ileri çıkartarak rakip için oyun alanı daraltmayı düşünüyor. Dalkurd lige başladığı ilk maç gibi futbol oyun prensiplerini rafa kaldırmıştı.

Nitekim, Halmstads ilk 20 dakikada bu iki bariz zaafı çok iyi kullandı. Eğer Halmstads hücum oyuncuları biraz daha yetenekli ve akıllı olsalardı, ilk 20 dakika da maçı koparır, son noktayı koyarlardı.

Oyuna böyle bir başlangıç yapmanın mantığını anlamak son derece güç. Normalde 3-4-3 oynayan Dalkurd, bir anda 3-1- 6 düzeninde oynamaya başladı. Bu durumun akıl kârı olmadığı açık. Kalecinin hiç kısa pas kullanmıyor olması, bütün kaleci vuruşlarını olabilecek en uzak yere vurması, teknik direktör ya da bir bütün olarak teknik ekibin böyle bir oyuna karar verdiğini gösteriyor. Çünkü top kaleciye gelince, orta saha dörtlüsünün iki kenar oyuncusu hücum üçlüsüyle bütünleşip, 3-2-5 gibi tuhaf bir dizilim oluşturuyorlar. Bu dizilimde defansif hiçbir tedbir yoktur. Bu dizilim bütün kontrataklara savunmasız yakalanmak demektir. İnanılır gibi değil ama gerçek.

Oysa bir hafta önce Norrby deplasmanında Dalkurd çok dengeli bir dizilimle rakibine neredeyse pozisyon bile vermemişti. Kanatlar çok iyi kapatılmış, takım geriye doğru koşular yapmak zorunda kalmamış ve maç boyunca daha diri kalmıştı.

Liverpool, Şampiyonlar Ligi şampiyonu olurken bütün maçlarında rakiplerine oynayacak alan bırakmamak için her türlü tedbiri almıştı. Türkiye milli takımı Fransa’yı 2-0 yenerken, alan daraltıp, son dünya şampiyonuna oynayacak bir metre bile bırakmadı. Portekiz ilk Avrupa Uluslar Kupası şampiyonu olurken Hollanda'ya aynı şeyi yaparak, zaferini ilan etti.

Top rakibe geçtiğinde yapılacak tek şey budur. Alanı defansı ileri çıkartarak daraltır ve kanatları çoklu kademe ile kapatırsın. Oyunun gerisini, hem geriden daraltıp hem de kanatlara yığılma sağlandığında rakibe çoklu pres yapma imkanı doğuyor. Ve her pres de topun daha çabuk kapılması anlamına gelir. Topu rakipten ne kadar hızlı alabilirseniz kaleniz o kadar hızlı şekilde tehdit ve tehlikelerden uzak durmuş oluyor.

Üstelik sözünü ettiğim işler yetenek gerektirmiyor. Bunları yapmak için yetenekli oyunculara ihtiyaç yok. Fiziksel olarak diri ve yeterli her oyuncu bu basit planlamayı bir organizasyon haline dönüştürebilir. Bu bir oyun mimarisidir. Bu teknik direktör ve teknik heyetin kotaracağı bir iştir.

Dalkurd bu planlamayı kendi oyununun bir parçası haline getirmeden hiç rahat etmeyecektir. Her maçta Halmstads maçında olduğu gibi acı çekecektir. Halmstads şansız, Dalkurd şanslıydı ve şans her zaman Dalkurd’dan yana olmaz. Çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüsünde tepe taklak olur.

Dalkurd ya işini ciddiye alacak bu planı yapılandıracak ya da dilim söylemeye varmıyor ama bu planı mutlaka hayata geçirecek. Başka çare yok.