K24 RÖPORTAJ - ‘Planda Türkiye ile Kürtler’in zararı büyük...’

M. Ali ERDOĞAN

Finans ve ekonomi analisti Atilla Yeşilada, “Kerkük dünyanın en büyük petrol merkezlerinden biri, Bu konuda bir netlik yok ama anladığım kadarıyla Bağdat yönetimi oranın zenginliklerini İran veya savaş biterse Suriye üzerinden dünya pazarlarına nakletmeyi düşünüyor. Eğer gerçek plan buysa, o zaman tabii hem Türkiye’nin hem Kürtlerin zararı çok büyük olur” dedi.

Bağımsızlık referandumu sürecinde yaşanan krizin ardından büyük bir yara alan Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkilerin geleceği ne olacak? Türkiye, Kerkük petrolünü gözden çıkardı mı? Kürdistan’ın ekonomik potansiyeli nedir? Türkiye’de dolar ve euronun önlenemez yükselişinin sebepleri neler?

Tüm bu sorulara Türkiye’nin önde gelen iktisatçılarından, ekonomiyle ilgili önemli raporlara imza atan finans ve ekonomi analisti Atilla Yeşilada ile cevap aradık.

İşte K24’ün soruları ve Atilla Yeşilada’nın yanıtları:

Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler referandum öncesinde uzunca bir süre gayet iyi yürüdü. Referandum sonrasında ise bitme noktasına geldi. Tabii Ankara o süreçte çok rencide edici bir üslup kullanmasına rağmen Erbil, Ankara’ya karşı böyle bir dil kullanmaktan uzak durdu. Bugüne kadar süregelen ekopolitik ilişkileri ve bu ilişkilerin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu hükümetin iktidar olduğu dönemlerdeki en büyük başarısı Irak Kürtleri’ni kazanmasıydı. Bunu ifade etmek lazım. İyi bir seviye yakalanmıştı. Yapılan ticaretten karşılıklı olarak bir fayda sağlanıyordu.

Şimdi tabii bu bağımsızlık referandumu çok zamansız oldu. Barzani niye Ankara’ya danışmadan böyle birşey yaptı, anlamış değilim. Belki Bağdat’tan bütçe payını alamadı ve çok sıkışmıştı. Tabii Irak Kürt bölgesinin politik iç dinamiklerini çok iyi bilmiyorum. Ama verilen tepkinin böyle olacağını herkes öngörebilirdi.

Türkiye bu konuda abartılı davrandı. Ben 15 yıllık dostluğun uygulanmayacak bir referandum için bir kenara atılmasını doğru bulmadım. Sonuçta Türkiye de, Irak Kürtleri de kaybetti. Şu anlamda, Irak bugün artık İran’ın eski dildeki ifadesiyle peyki, yani kolonisi haline geldi. Bu saatten sonra ne Sünni Arapları ne Türkmenleri ne de Kürtleri Şii çoğunluğun elinden almak kolay olmayacak.

Irak Kürdistanı açısından tabii Kerkük’ün kaybı çok büyük birşey. Ben niye Ankara, Kerkük’ün Şiilerde olmasını isteyip Kürtler’de olmasını istemez, bunu da çözebilmiş değilim.

Onun ötesinde Kerkük dünyanın en büyük petrol merkezlerinden biri, Bu konuda bir netlik yok ama anladığım kadarıyla Bağdat yönetimi oranın zenginliklerini İran veya savaş biterse Suriye üzerinden Dünya pazarlarına nakletmeyi düşünüyor. Eğer gerçek plan buysa, o zaman tabii hem Türkiye’nin hem Kürtler’in zararı çok büyük olur.

Kerkük petrolü şuan zaten Haşdi Şabi tarafından İran’a kaçak yollarla gönderiliyor. Günlük olarak İran’a gönderilen petrolün variliyle ilgili farklı rakamlar iddia ediliyor. Tabii Türkiye de bunu biliyor ve Kerkük petrolünü gözden çıkarmış gibi bir görüntü veriyor.

Ben bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Hem aramızdaki kardeşlik ve akrabalık bağlarından ötürü hem de stratejik anlamda çok büyük bir yanlış olduğunu düşünüyorum.

Tabii bir şey daha oldu. Türkiye ile Erbil yönetimi ilişkileri yeniden yoluna koyacak. Bu konuda şüphe yok. Çünkü çok büyük bir Kürt nüfus var Türkiye’de. Başka türlüsünü düşünmek imkansız ama Kürtler fakirleşti. Bütçeden hâlâ paylarını alamadıklarını düşünüyorum. Daha önemlisi de petrol olmayınca o anlaşma da iptal oldu anladığım kadarıyla.

Oradan da bir gelir gelmiyor. Kürt bölgesi zengin değil, kendi iç dinamikleriyle zenginleşmesi yıllar sürer. Ben Bağdat’ın da bu konuda bir yatırım yapacağını düşünmüyorum.

Tabii ki siyasi anlamda ilişkilerin düzelmesi iki taraf için de sevindirici olur ama ekonomik anlamda bir anlamı kalmadı. Çünkü artık Kürtler’in ticaret için ödeyecekleri gelir kaynakları bitti. Yarın öbür gün IŞİD bölgede tamamen imha edilir, Amerika da desteğini çekerse, Irak Kürt bölgesini nasıl geçinecek? O soruyu da sormadan edemiyorum açıkçası.

Denize açılan bir toprağının olmaması ekonomik anlamda ciddi bir sorun.

Evet.

Bağımsızlık referandumu sürecinde yazdığınız yazılarda Türkiye’nin Kürdistan’a yönelik ambargosunun maliyetinin 6-8 milyar dolar olacağını söylüyordunuz. Tabii hava ambargosu oldu. Habur Sınır Kapısı’ndaki gidiş gelişlerde de bir kısıtlama oldu. Bu süreçte Türkiye’nin parasal kaybı ne oldu? Bir de Kerkük – Ceyhan boru hattı üzerinden 50 yıllık bir anlaşma yapılmıştı. O ne durumda? Tekrar canlanma durumu söz konusu olabilir mi?

Şimdi birinci sorunuza cevabı rakamsal olarak bilmiyorum. Çünkü o şekilde bir istatistik varsa düzenli olarak açıklanmıyor. Ama referandumdan önce de Türkiye’den orada iş yapan işadamlarının alacakları birikmişti. Çünkü savaş Irak Kürt Bölgesini fakirleştiriyordu ve destek alamıyordu bir türlü. Bundan sonra yani Irak Kürdistanı’nın özerkliği de tehdit altında. Çünkü Bağdat nefes aldırmak istemiyor. Sınır kapılarının da kimin elinde olduğu önemli, oradan da bir gelir elde ediliyor. Bu da şimdi Bağdat’ın eline geçecek güya oradan Erbil’e pay gidecek. Buna inanmak da güç.

Evet, yani bir 6-8 milyar dolarlık hacim vardı. Bunun ne kadarı geriye kalır? Bunu tahmin etmek güç ama kaba hesapla herhalde bir yarı yarıya düşer.

Başka bir sorun daha çıktı. Şuana kadar Ankara, Irak Kürt Yönetimi’nin kendi toprakları üzerindeki salahiyetini tanır gibi duruyordu. Hani resmen bir tanıma olmasa da onlarla konuşuyordu. Dolayısıyla aralarındaki anlaşma da geçerliydi. Hatta Türkiye bu konuda başka ülkelere de meydan okumuş ve o Kerkük petrolünü Ceyhan’dan satmıştı. Amerika’da falan dava açıldı, Türkiye geri adım atmadı.

Şimdi Türkiye’nin resmi politikası anladığım kadarıyla Irak’la ilgili tüm ilişkileri Bağdat üzerinden yürütmek. Peki, nasıl olacak bu anlaşma? Nasıl uygulanmasını sürdürecek? Ben açıkçası cevapları bilmiyorum. Bir de dediğim gibi yani İran çok satranç bir ülke. Türkiye’nin bu şekilde zenginleşmesine müsaade etmez diye düşünüyorum. Dolayısıyla o anlaşmanın kadük kalacağı, uygulamaya geçemeyeceği korkusu içerisindeyim.

Petrolden de büyük mesele, doğalgaz. Hakikaten hem o bölgenin hem de Türkiye’nin kaderini değiştirdi. Okuyabildiğim kadarıyla birkaç yıl içinde senede TANAP kadar, ileriki aşamalarda belki senede 20 milyar metreküp Avrupa’ya ve Türkiye’ye pompalayacak bir anlaşmadan bahsediyoruz.

Türkiye’deki seçimlerden sonra kim iktidar olur bilinmez ama Türkiye’nin ve Amerika’nın siyaset değiştirip Kürtler’in otonom haklarını, kendi toprakları üzerindeki ve kendi topraklarının altındaki tabii kaynakları üzerindeki tasarruf hakkını kabul etmesi lazım. Ancak ondan sonra bütün bunlar gerçekleşir. O zamana kadar açıkçası bu konuda hiçbir şey yapılamaz.

12 Mayıs’taki Irak parlamento seçimlerinde “Irak milliyetçiliği” ile bilinen, aynı zamanda ABD ve İran’ın Irak’taki tahakkümüne bir nevi karşı olan Mukteda Sadr birinci çıktı. KDP’nin de oyları yükseldi. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Sayın Barzani ile Haşdi Şabi’nin önde gelen liderlerinden aynı zamanda Fetih Listesi’nin başkanı Hadi Amiri dahil birçok liderle telefon görüşmesi oldu. Ayrıca ABD Başkanı’nın özel temsilcisi McGurk, referandumun ardından ilk kez Sayın Barzani ile görüştü. Tüm bu gelişmeler gelecek döneme dair ne tür işaretler barındırıyor olabilir?

Bunlar önemli gelişmeler tabii… Irak’ın Türkiye’nin çıkarları açısından değil, orada yaşayan insanların çıkarları açısından İran veya herhangi bir ülkenin yörüngesinde kalması istenmez. Kendi kaderlerini tayin etsinler. Yine aynı şekilde Kürtlerin kendi bölgelerinde otonom yaşama hakları olsun. Suriye için de aynı şeyi düşünüyorum.

Senaryolar çok karışık. Şimdi Sadr gerçekten daha çok milliyetçi yönü ağır basan bir lider ama ülkede İran tarafından beslenen 600 bin Haşdi Şabi var. Ne kadar bu bağımsızlık şeyini gerçekleştirebilecek?

İkincisi, Amerika tarafında durum enteresan. Şu anlamda; Trump’ın ne yapacağı hiç belli değil. Amerika’nın bölge konusundaki resmi politikasını deşifre etmekte herkes zorluk çekiyor. Ama şöyle bir durum var. İran’ın genişlemeci emellerine karşı uzun soluklu bir mücadele düşünülüyorsa o zaman İran’a karşı bir payanda olarak Irak Kürtlerini de destekleyecektir. Türkiye’nin de bu mücadelede yerini almasını isteyecektir. O zaman tabii Irak Kürtlerine hem maddi hem de diplomatik anlamda destek artabilir. Ama bizim bölgemizde oyun hiç bitmez, ben şuandaki durumu özetliyorum.

Türkiye’de de iktidar değiştiğinde ki, Meclis’te çoğunluk galiba muhalefete geçecek. Anketler öyle diyor. HDP barajı aşıyor bence. Bütün bu koşullar değişebilir.

Şuanda Şii milliyetçisi bir Bağdat yönetimi ve diğer etnik gruplara haklarını vermemeye kararlı bir Bağdat yönetimi olduğu sürece biz ve Kürtler hiçbir şey yapamayız. Bu değişirse tabii ki tüm bunları yeniden değerlendirmek gerekir.

Son olarak Türkiye’de Dolar ve Euro’nun yükselişini sormak istiyorum. Nereye kadar devam edecek bu yükseliş? Yakın zamanda doların 5 lirayı bulacağı söyleniyor. Bu önlenemeyen yükselişin nedeni nedir?

Küresel ortam değişti. Yani doları ucuz tutan, Türk lirası gibi paraların değerini az çok savunan Amerikan Merkez Bankası’nın sonsuz para basmasıydı. Geçen sene ondan vazgeçtiler, aksine, artık piyasadaki doları çekiyorlar. Dolar pahalanıyor. Biz de yüksek miktarda dolara muhtaç bir ülkeyiz. İşte malum cari açık var. Cari açık ne demek? Yurtdışından devamlı borçlanmak zorundasın. Az bir rakam değil, biz var olanı yenilemek ve ticaret açığımızı finanse etmek için senede 230 milyar dolar borçlanıyoruz.

Tabii dolara bu kadar talep olduğunda, doların da arzı azaldığında dolar fiyatları yükseliyor. Bunun çaresi Türk lirasını cazip hale getirmektir. Yani Türkiye’de reform yapmak demokratik ve ekonomik olarak, borçlanmayı azaltmaktır. Yani bütçe harcamalarını kısmaktır. Bir yandan da Merkez Bankası’nın faiz arttırmasıdır. Aklın yolu bir.

Erdoğan, Londra’ya gitti, yatırım dünyası kendisinden bunların yapılacağını duymak istiyordu ama tam tersini söyledi. Merkez Bankası bağımsız değildir dedi. Faizler düşürülecektir dedi. Bunun üzerine insanlar paniğe kapıldılar, yatırımcılar. Ve Türkiye’den kaçmaya başladılar. Bu kaçış devam ediyor.

Şimdi Merkez Bankası gelecek hafta faiz arttırmazsa ben doların ne kadar yükseleceğini tahmin edemem. Çünkü bu bir panik, yani kaçıyor insanlar.

Birisi ağzına kadar dolu sinemada yangın diye bağırmış. Hani Allah göstermesin, kaç kişi ayaklar altında kalır, kaç kişi kapıya varır bilmek çok zor.  4,5 mu olur, 4,70’te mi durur?

Eğer Merkez Bankası faizleri arttırırsa o zaman dolar-tl, Euro-tl yatışır. Ama şunu da görmek lazım; hem bizde hem de yurtdışında 24 Haziran’da seçimler bitiyor. Sonra daha dört başı mamur, daha makul politikalara geçilir diye bir beklenti var. Bu olmaz. Mart’ta yerel seçimler var. O da en az genel seçimler kadar önemli. O zamana kadar kim hükümet olursa olsun ben kayda değer bir reform yapabileceğini ya da şu anki kötüye gidişatı engelleyecek somut ve kararlı tedbirler alabileceğini düşünmüyorum.

Dolayısıyla, rakam vermesem de işte yaz aylarında turizm var. Enerji faturası falan düşüyor. Biraz rahat ederiz ama sonbahardan itibaren kim iktidarda olursa olsun Türk lirası yine baskı altında kalacak. Çok zor bir kış geçireceğiz. Ancak gelecek Mart seçimlerini atlattıktan sonra ortaya çıkacak iktidar kompozisyonu kendi içinde anlaşırsa ve böyle çok acı bir reçete yani IMF’nin reçetesi türünde bir şey uygularsak Türk lirası yeniden değer kazanabilir.

ATİLLA YEŞİLADA KİMDİR?

1961 yılında İstanbul’da doğdu. Eastern Illinois Üniversitesi’nde Ekonomi ve işletme okudu. Kaliforniya Üniversitesi’nde ekonomide yüksek lisans yaptı. Troy, Rensselaer Polytechnic Institute Üniversitesi’nde Finansal Ekonomi dalında doktora çalışmaları yaptı. 1989 yılında bir yıl The Jerome Levy Institute’da araştırma uzmanı olarak görev yaptı. Eşzamanlı olarak doktora sürecinde çeşitli Amerikan Üniversiteleri’nde ekonomi ve finans dersleri verdi.

1990 yılında Türkiye’ye dönüp 2011 yılına farklı kurumlarda yöneticilik görevlerinde bulundu. Birçok tv kanalında ekonomi ve finans programlarını sunan Yeşilada, çeşitli uluslararası kuruluşlara danışmanlık hizmeti veriyor.