K24 ÖZEL - Dişkaya: Kürtçe müzikle geçinmeye çalışmak deli işi

Kamiran Ali Bedirhan, Cigerxwîn, Arjen Ari, Sabahattin Ali ve daha birçok ismin eserlerini besteleyen müzisyen Yunus Dişkaya, son albümü HesretDefter’de Kürt şair Fêrikê Ûsiv’in eserlerini seslendiriyor.

ANKARA (K24)

İnternette yayımladığı çalışmalarıyla bilinen Yunus Dişkaya, yakın zamanda Nevzat Çelik'in şiirlerinden bir albüm çıkaracağını belirterek, “Kürt müzisyenler çok zor şartlarda mücadele veriyor” dedi.

Kamiran Ali Bedirhan, Cigerxwîn, Arjen Ari, Sabahattin Ali ve daha birçok ismin eserlerini besteleyen müzisyen Yunus Dişkaya, son albümü HesretDefter’de Kürt şair Fêrikê Ûsiv’in eserlerini seslendiriyor.

HesretDefter, Fêrîkê Ûsiv'ın tüm eserlerini kapsayan üç ciltten ilkinin adı. Besteler de o kitaptaki şiirleri kapsıyor. Toplam üç disk/albümden oluşuyor. 15 parçadan oluşan ilk diski daha önce yayımlamıştım. 18 parçadan oluşan ikinci diskin ise 17 parçası yayımlandı.

Kürt müzisyen Yunus Dişkaya ile Kürt müziğini, yaptığı çalışmaları ve HesretDefter albümünü konuştuk.

K24’ün soruları ve Yunus Dişkaya’nın yanıtları…

Cigerxwîn, Fêrikê Ûsiv, Arjen Arî, Kamiran Ali Bedirhan, Karacaoğlan ve Sabahattin Ali’nin eserlerini seslendiriyorsunuz. Bu eserleri tercih etmenizin nedeni nedir?

Soruda adı geçmeyenler de dâhil bestelediklerimin hepsi sevdiğim şairler. Müzik dışında, insanlardan bağımsız doğrudan ilişki kurabildiğim bir sanat dalı yok. Edebiyat genel olarak kendime ve insanlara tahammül edebilmenin, sürdürülebilir bir ruh halini diri tutmanın aracı benim için. Bende tersi etkisi olan yazarları, iyi de olsalar okumamaya çalışırım.

Kürt şairlerin ise, Kürtçe'nin kendisi gibi, farklı bir yeri var. Müzikal serüvenim bittiğinde bir Kürt olarak geride sadece Türkçe ve cüz-i de olsa Farsça ki, ikisi de Kürtler açısından "İşgalcinin dili" konumunda, bir diskografi bırakmış olmak istemem. Yapamayacak olsam bunu dert edinmezdim ama yapabilip de yapmamak barışabileceğim bir durum değil. İlk başta amacım dağınık olan Cegerxwîn bestelerini bazı eklemelerle birkaç albüm içinde toplamak ve o defteri kapatmaktı; ama zamanla daha fazlasını yapabileceğimi hissettim. Kürt şairlerle ilgili ahkâm kesmek istemiyorum, çoğunu daha yeni anlayabilir hale geldim. Ve halen anadil rahatlığından uzağım. 

Her sanat dalının farklı bir etkisi sözkonusu. Bu, müzik için de böyledir şüphesiz. Sözünü ettiğim isimlerin eserlerini müzikle buluşturmanın nasıl bir etkisi olabilir?

Bu, benim cevaplayabileceğim bir soru değil. Dili geliştirmeye çalışmamdan dolayı Kürtçe albümlerde ne dendiğini önemser hale geldim ama normalde bu şekilde müzik dinlemem. Bilmediğim bir dilde "acaba ne diyor?" diye hiç merak etmem, bildiğim dillerde de dinlerken durup "Vay burada ne demiş böyle!" diye düşünmem. Durup düşünüyorsam zaten, büyük bir ihtimalle o parçayı bir daha dinlememe neden olacak bir sıkıntı vardır benim için. 

Müzikte organik bir şekilde yer aldığı sürece, ki bu da kısmen dili bilip bilmemenizle bağlantılı, vokalin içeriğini şairlerden mi yoksa başka bir kaynaktan mı aldığının bir önemi yok. Söz müzikte "edebiyat" olarak var olmaz benim için. 

“HasretDefter” isimli albümünüzde Fêrîkê Ûsiv’den besleniyorsunuz. Bu albümden bahseder misiniz?

HesretDefter, Fêrîkê Ûsiv'ın tüm eserlerini kapsayan üç ciltten ilkinin adı. Besteler de o kitaptaki şiirleri kapsıyor. Toplam üç disk/albümden oluşuyor. 15 parçadan oluşan ilk diski daha önce yayımlamıştım. 18 parçadan oluşan ikinci diskin ise 17 parçası yayımlandı. O da bittikten sonra üçüncü diski başka bir zamana bırakacağım. Normal şartlarda ilkinden sonra ara vermem gerekirdi ama teknik olarak üçü tek albüm olduğu için büyük kısmını bitirmiş olmak istedim. 

Çok uzun zamandır, kesintisiz bir şekilde kayıt yapıyorum. Yaptığım albümleri bile tekrar dinlemeye pek vaktim olmadı. Tek bir şairden ya da farklı şairlerden belli miktarda parçanın kaydını çok fazla sorun yaşamadan yapabiliyorum ama sayı arttıkça enerjim azalıyor, farklı bir şeyler yapma veya ara verme isteği, istemesem de müzikal tercihlerde az da olsa etkin hale gelebiliyor. 

Bandrollü albüm çıkarmıyorsunuz. Bunun nedeni nedir?

Bandrollü albüme karşı değilim, hatta albümlerin internet sitesinin insafı ve benim biyolojik ömrüm dışında bir varoluşa sahip olabilmeleri açısından basılmalarını isterdim. Ama gerçeği kabullenmek gerek; müzik üretmek ve internette paylaşmak dışında "müzisyen" kelimesinin ihtiva ettiği hiçbir niteliğe sahip değilim. Sahneye çıkmıyorum, müzikle ilişkimi bozacağını düşündüğümden "müzisyen" olmak ve gündelik hayatıma hiçbir olumlu etkisi olmadığı için de tanınmak istemiyorum. Bir şirket, pazarlayamayacağı birinin albümünü niye çıkarsın?

Kürt müzisyenlerin; Kürt şair ve edebiyatçılarının eserlerinden faydalanması için ne diyebilirsiniz?

Kendisi iyi yazabilen birinin başkalarının yazdıklarını kullanması gerekmez. Şairler müziğin sözel kısmının derinliğine kafa yormamanızı sağlarlar ama müzik "nameli şiir" değildir. Bambaşka bir varlık alanına sahiptir. Bir parça sözlüyse ve o dili biliyorsanız elbette içeriği ile kendini duyurur ama bu içerik salt şiir olarak okurkenki gibi olmaz. Şiir bir tür dua ise, müzik vecd halidir. 

Kürt müzisyenler hakkında bir şey söyleme hakkını kendimde görmüyorum. Çok zor şartlarda mücadele veriyorlar. Ama dışarıdan şunu söyleyebilirim; Kürt müzisyenlerin genelleştirilebilir bir "vasat"ın altına düşmeyen, yeni besteler içeren albümler yapmak dışında bir dertlerinin olmaması daha iyi olur. Vasat üstü olanlar bir şekilde karşılığını bulacaktır diye umuyorum. Önemli olan devlet eliyle baskılanan ve yok edilmeye çalışılan bir dil, kültür ve yaşam alanının aksi yönde canlı tutulmasıdır; ama bu da müzisyenlerin yapabilecekleri bir şey değil. Kürtçe iletişim ve kültür alanları neredeyse topyekûn kapatıldı. Popüler kültür vasatı için bile uygun bir ortam yok.

Müzik tarzınız da Kürtçe’ye yeni bir renk getiriyor şüphesiz. Kürt müziğinde yenilik konusunu, bu müzik tarzıyla birlikte değerlendirmenizi isteyeceğim.

Maalesef Kürtçe olan hiçbir konuyu, diğer dillerin çoğunluğunda olduğu gibi bir verili rahatlıkla konuşma lüksümüz yok. Türkiye'de Kürtçe olan hemen herşey gibi müziğin de üstünde devlet “makam"larının tehditkâr marşları çalınıyor. Başkaları hakkında konuşurken, Kürtler konusunda başkalarının sıklıkla yaptığı hariçten akıl verme ukalalığını yapmak istemiyorum. 

Müzik üzerine fikirlerden çok hislere sahibim ve konuşmak zorunda kaldığımda onları rasyonel bir kalıba dökmeye çalışıyorum. Müziğe genel olarak nasıl bakıyorsam, bu konuda da aynı şeyi düşünüyorum. Adı konabilir bir tarzımın olduğunu düşünmüyorum ama yüzlerce parça arasından yaptığım parçaların seçilebileceğini de düşünüyorum. Tabii bunu olumlu anlamda söylüyorum. Hiçbir zaman tarz gözeterek müzik yapmadım.

Bence her parça tek olarak kendi biçimini dayatır. Başka müziklerle örtüştüğü oranda onlardan beslenir. Beslenemediği oranda da "geleneksel" olarak kalır. Müzisyen kendi sezgileri, yeteneği ve dağarcığı ölçeğinde bir biçim verir. Bir parçayı sakil durduğu bir biçimin içine oturtmaya çalışmak da bence anlamlı değil. Hem, bir müzik üretildiği topraklardaki gelenekten faydalanmıyor diye geleneksel olmaktan çıkmıyor. Bir blues ya da rock vs. altyapısını alıp üstüne yerli vokal eklediğinizde, vokal melodisinde ve tınısında, enstrüman kullanımında yerel veya kişisel bir şeyler yoksa bir Amerikalı veya dünya müziğine aşina biri için geleneksel ve muhtemelen vasat bir şey yapmış olursunuz. 

Geleneksel olmanın da yenilikçi olmanın da bence kendi başına bir değeri yok. Bazı parçalar o kadar eskinin vasatına yaslanır ki onlardan bin tanesi yan yana gelse farkına varmadan geçip gidebilirsiniz. Yenilikçi olmaya çalışmak da sanat açısından bir kısır döngüye sokabiliyor, çünkü bu ister istemez her sanat dalını o olmayan şeye dönüştürme eğilimine sahip. Müzik sessizliğe veya gürültüye, edebiyat, resim, sinema vs. göstergesizliğe saplanıp kalabiliyor. Karmaşıklığın, bir şeylerin tersi olma ya da herhangi bir şey olmama halinin kendi başına bir değer halini aldığı nihilist bir mecraya dönüşüyor.

 

Sentezlemelerde tahammül edemediğim tek şey yabancı tonlamalı ve melodili vokaller. Bence bir parçanın herşeyi başka yerlerden gelebilir ama içinde vokal olacaksa, hangi dille yapılıyorsa o dilden neşet etmeli. Vokal de "yabancı dil" gibi tınlayacaksa ne diye Kürtçe, Türkçe, farsça, Arapça vs dillerde yapasın ki. Tabii bunları müziğe dair evrensel gerçekler olarak söylemiyorum. Kendi beğenilerimden bahsediyorum.

Müziği beste, yani herhangi bir şekilde düzenlenebilecek melodik öz, düzenleme/orkestrasyon ve "sound" belirler. Bence en önemli kısım beste çünkü diğer kısımları çok fazla değişken etkiliyor. Herkes bunlardan meşrebine ve imkânlarına göre bir sonuç çıkarır. Yaptığınız müziğin skalasını, yetenek denen mesnetsiz şeytandan daha fazla, dinlediğiniz müzikler ve çalıştığınız müzisyenler belirler. Her şeyi kendiniz yaparsanız kendi sınırlarınızdan ibaret bir müzikle yetinmek zorunda kalırsınız. Tabii dinleyici de kendi dağarcığıyla sınırlı bir dinleme yapacaktır ve sizi o sınırların veya genişliğin içine çekmeye çalışacaktır. 

Müzik ve genel olarak sanat yapmaya ve onunla geçinmeye çalışmak Türkiye'de uzlaşabilecek durumlar değil. Kürtçe müzikle geçinmeye çalışmak ise, politik pornolarda figüran olmaya meraklı değilseniz, tamamen deli işi bir uğraş. 

Dinleyicileriniz nasıl tepki veriyor?

Bilmiyorum. Youtube yüklemelerinden ve kısmen de Twitter hesabından dolayı eskiye nazaran daha fazla haberdarım ama bir fikir oluşturacak kadar değil. Benim duyabileceğim şekilde olumlu şeyler söyleniyor ama tenhalarda ne dönüyor bilemem. Twitter'da ise kendimi müzikten çok şiir paylaşan bir hesap gibi hissediyorum. 

Verdiğiniz bir mülakatta, “Bu coğrafyanın bütün mazlum “halklar” sesini sanatta bulmayacaksa, sanat ne için var ki” demiştiniz. Sizce sanat nedir?

Bence insanın yeryüzündeki gereksiz varlığını az da olsa gerekçelendiren tek insani üretim. Onun haricinde insanlık kesintisiz bir pişmanlıktan başka birşey değil.

Yeni çalışmalarınızdan da sözeder misiniz?

HesretDefter'in ikinci diskinden sonra, ya sözleri bana ait albümlerden birine ya da Nevzat Çelik'in şiirlerinden oluşan albüme başlayacağım. Ama becerebilirsem biraz ara verip tazelenmeye ve belki repertuara başka bir enstrüman eklemeye çalışacağım. 

YUNUS DİŞKAYA / PORTRE

1978 yılında Adıyaman'ın  Kahta ilçesinde doğdu. Ortaöğretim ve liseyi Kahta İmam Hatip Lisesi'nde okudu. 1996'da, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandı. 

Mezun olduktan sonra, İ.Ü Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi İngilizce öğretmenliği bölümünde yaklaşık dört buçuk yıl çalıştı. Burada dil, dilbilim ve edebiyat kapsamındaki bazı derslere girdi. 2002 yılında Kars Sarıkamış'ta yedi buçuk ay askerlik yaptı. 2004 yılı ortalarında, hem askerliğin üstünde yarattığı tahribat, hem bazı kişisel nedenler ve bulunduğu bölümdeki bazı sıkıntılar dolayısıyla hem de insanlara bir şeyler "öğretme"ye çalışmanın kendisine uygun olmadığını düşündüğünden, istifa etti. 

İzmir'de yaşıyor.