K24 ÖZEL - Suna Alan: Kürt müziği bocalıyor

2018 Nobel Barış Ödülü’nü alan Ezidi Kürt kadın aktivist Nadia Murad’la ilgili bir şarkı hazırlayan müzisyen Suna Alan, “Uzun bir süre Nadia'nın kırılgan sesini ve havada asılı bakışlarını unutamadım” dedi.

ANKARA (K24)

2018 Nobel Barış Ödülü’nü alan Ezidi Kürt kadın aktivist Nadia Murad’la ilgili bir şarkı hazırlayan müzisyen Suna Alan, “Uzun bir süre Nadia'nın kırılgan sesini ve havada asılı bakışlarını unutamadım” dedi.

İngiltere’de yaşayan Kürt müzisyen ve gazeteci Suna Alan, dengbêjlik kültürü ile Ege ve Rum ezgileriyle büyüdüğünü belirterek, “Geldiği toprakları inkâr, bireyin soy bağını inkârıdır yani soysuzluktur, bir kaybolma şeklidir” diyerek, düşüncelerini paylaştı.

K24’e konuşan Alan, 90’lı yıllarda Kürt müziğinde üretimin hat safhada olduğunu ve söz ile müzikte kaliteden ödün vermeyen nitelikli eserlerin ortaya çıktığını belirterek, şöyle dedi:

“Lakin 2000’li yıllarda bir bocalama yaşandığını düşünüyorum. Üretimde bir tıkanma var. 90’lı yılların ruhundan farklı olarak, Kürtçe müziğin kendini biraz daha serbest ifade ettiği şimdilerde, bu alanı 'piyasa' olarak gören ve maalesef üretmekten çok, başkalarının eserlerini ısıtıp ısıtıp dinleyiciye sunan bir anlayış var.”

Suna Alan’la müzik yaşamını, diasporadaki Kürt kültürel etkinliklerini ve Nadia Murad’ın hikâyesini konuştuk.

Klasik bir soru olacak, müzikle olan serüveniniz nasıl başladı?

Özce, henüz çocukken başladı demek daha doğru olur. Alevi Kürt bir aileden geliyor olmak, kültürel olarak bağlama sesi ve türkülerle, kilamlar ile büyümek demek. Siz buna Serhed yöresinden olduğum için dengbêjlik kültürünü ve İzmir'de büyümek durumunda kaldığım için de Ege ve Rum ezgilerini de ekleyin. Doğallığında mayanız temelden yoğruluyor. Öğrenim yaşamım boyunca üniversite yılları da dâhil amatör düzeyde çalışmalarım oldu. Ancak profesyonel olarak Londra'ya yerleştikten sonra müzik ile kendimi ifade etmeye başladım.

Kürtçe müziği, topraklarından binlerce kilometre uzakta sürdürmek ve diasporadaki Kürt müzikseverlere ulaştırmak sizin için ne ifade ediyor?

Sanatçının gerçekte beslenme kaynağı kendi topraklarıdır. İlhamını oradan alır çünkü. Lakin sürgün ya da zorunlu göçler ve hatta zindanda olmak -ben buna hep hasret kalma durumu diyorum- sanatçıyı inanılmaz yaratıcı da kılabiliyor ki Kürt sanat ve edebiyat tarihinde örnekleri çoktur. Sadece Kürtler değil elbette ki, başına aynı işler gelmiş hemen hemen her halkın tarihinde bu hep böyle olmuştur. Mesela yakın zamanda kaybettiğimiz dünyaca ünlü Ermeni sanatçı Charles Aznavour'un ''Ils sont tombés'' (düştüler) isimli şarkısı soykırıma atfendir. Zulüm, kuşaktan kuşağa unutulmayan bir şeydir. Binlerce kilometre uzakta da olsanız, yaşadıklarınızı sanat yahut edebiyatın herhangi bir formu ile anlatmak boynunuzun borcudur, vicdani bir sorumluluktur. Sadece kendi halkınıza da değil ulaşabildiğiniz herkese...

Son yıllarda Kürt müziğinde bir dönüşüm yaşanmaya başladı. Modern Batı müziği ile Kürt müziği harmonisinden oluşan bir tür ortaya çıktı. Diasporada yaşayan bir müzisyen olarak, bu karşılıklı etkileşimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her dönemin ruhuna, ekonomik ve siyasal havasına göre müzikal beğeniler değişiyor, farklı müzikal denemeler yapılıyor. Yani mesela Erivan Radyosu’nda Kürtçe eserler kayıt altına alındığında bir iki enstrüman eşlik ederken, internet ile sınırlar ötesine sesimizi duyurabildiğimiz ve sınırlar ötesinden müzikal eserleri dinleyebildiğimiz şimdilerde, modern Batı enstrümanları ile Kürt müziğinde denemeler neden yapılmasın? Böylesi bir müzikal harmanlamanın özellikle yeni neslin ilgisinde ve diasporadaki Kürtlerin kendilerini diğer halklara anlatması çabasında etkili olduğunu gördüm.

Diasporadaki Kürtlerin kültürel etkinliklere yönelik ilgisi nasıl?

Bir gözlem olarak belirtiyorum. Göçmen tüm topluluklar yerleştikleri yeni coğrafyalarda, kendi kültürlerini inanılmaz sahipleniyorlar. Anadil eğitimi başta olmak üzere kültürel kodlar bir şekilde aile ve topluluk içinde vücut buluyor. Bu diasporadaki Kürtler için de geçerli. Günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun, Gürcistan'dan tutun da İrlanda'da karşınızdakinin Kürt olduğunu anlayabilmek güç olmuyor. Hatta şunu söylemek yanlış olmaz: Diasporada kültürel etkinliklere ilgi politik etkinliklere göre daha yüksek.

Bir mülakatta, “Kendimi toprağından koparılmış asi bir meşe ağacı gibi hissederim çoğu zaman. Şeytan dağlarında karlar eridiğinde, olgun koşullar yaratıldığında gelip yeniden toprağı ve güneşi ile kavuşacak, kuşlara ve Peri’ye ‘Ben geldim, sesimizi büyüterek geldim!’ diyecek olan bir ağaç. O zaman Kanîreş’in en güzel kilamlarını yere ve göğe söyleriz. O günün özlemi ve hayali ile…” diyorsunuz. Doğup büyüdüğünüz topraklara ilişkin ne diyebilirsiniz?

Kişiyi var eden, aidiyet kazandıran kökleri ve kültürel kodlarıdır. Kanireş'in, bir bütün Serhed yöresinin kültürel özelliklerini taşıdığımı ve nereden geldiğimi bilmenin gururu ve özgüveni ile birey olarak toplum içerisinde kendimi daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Geldiği toprakları inkâr, bireyin soy bağını inkârıdır yani soysuzluktur, bir kaybolma şeklidir.

Ezidi Kürt kadın aktivist Nadia Murad şahsında DAİŞ tarafından esir edilen Ezidi kadınlar için bestelediğiniz şarkınız “Nadia”nın hikâyesini anlatır mısınız?

2016 yılında Nadia Murad insan hakları kuruluşları ve ilgili kurum ve kişilerle görüşme gerçekleştirmek üzere İngiltere'ye geldi. Kendisi ile gazeteci olarak bir sendika toplantısında görüşme gerçekleştirdim. Görüşme boyunca yaşadığı zulüm ve travmayı beden dilinden hissetmek mümkün iken, buna rağmen inatla Şengal'deki soykırımı, toplu mezarları ve 3 bin üzerinde esir Ezidi Kürt kadının DAİŞ'in elinden kurtarılması çağrısını tekrar tekrar yineliyordu. Yaklaşık bir saatlik bu görüşme benim açımdan oldukça sarsıcı oldu. Uzun bir süre Nadia'nın kırılgan sesini ve havada asılı bakışlarını unutamadım. Bir şeyler yapmalıydı. Zira Nadia herkesin yapabileceği küçük de olsa bir şey olduğuna inanıyordu. Herkesten yardım istiyordu. Ardından aynı yıl içerisinde barbarlar tarafından esir edilen Ezidi Kürt kadınlarına yönelik çalışma yürüten Ezidi ve kadın kurumlarına destek amacıyla iki konser organize ettim. Sonrasında bu beste şekillenmeye başladı.

Bu şarkı bilhassa Nadia'nın 'Dünyada sahip olduğum tek kişi annemdi. Beni Musul’a götürüp orada sattıklarında, işte o anda annemi ve kardeşlerimi unuttum. Çünkü orada kadınlara yaptıkları, ölümden çok daha ağırdı' sözleri üzerine şekillendi.

Ve geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz Nadia Murad, Nobel Barış Ödülü'nü kazandı. Şunu da vurgulamak istiyorum. Röportajı gerçekleştirdiğimiz yıl Nadia Murad Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmişti. Buna ilişkin ne düşündüğünü sorduğumda, 'Beni Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermeden önce DAİŞ’in elindeki kadın ve çocukları özgürleştirsinler' yanıtını vermişti. Bunu çok onurlu bulmuştum.

Bunun yanı sıra müzik ile gerçek yaşam arasındaki bağı da sormak istiyorum. Zira içinde bulunduğu toplumun kültürel özellikleriyle şekillenen müzik; gelişmesine imkân tanıyan ve gelişmesine imkân sağladığı, kimi zaman sözlü mesajlardan daha etkili olduğu siyaset ile bir bütün olmuştur. Kürt müziği de bu tanıma oldukça uyuyor. Nadia’nın hikâyesi de, dengbêjlik geleneği de böyle aslında. Siz politika ve müzik arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Doğallığında politika ile haşır neşir büyümüş bir neslin çocuklarından biriyim. Radyoda protest şarkılar, köylü ve emekçi aile bireyleri tarafından evde çalınıp söylenen türküler, şarkılar ve elbetteki Kürtçe kilamları söylemenin başlı başına politik bir eylem olduğu zamanlar... Benim çocukluğumda belleğimde taptaze kalmış sadece iki kilam vardır. Biri 1988'de Bagok dağında yaşamını yitiren teyzem Ayten Tekin'in sesinden dinlediğim ''Geliyê Zîlan'', diğeri de 26 yıldır siyasi nedenlerle hapiste bulunan dayım Eren Tekin'den dinlediğim ''Kîne Em''dir. Bir de nereden duyduğumu hatırlayamadığım ancak henüz kara önlüklü bir ilkokul öğrencisi iken hatırımda kalan ''Gittiğim yol ihtilal, ihtilal'' diye hala gülümseyerek anımsadığım bir marş melodisi var. Şunu demek istiyorum: Böyle politik bir ortamda büyüdüm çünkü zulüm vardı.

Zulmün olduğu yerde siz tepkilerinizi kültür sanat yahut farklı yöntemler ile dile getirirsiniz. Bunun için de vicdan gereklidir. O nedenle ben sorunuzu ''vicdan ve müzik'' arasındaki ilişki olarak yorumluyorum kendimce. Günümüzde sanatçı Mem Ararat'ın ''Lorîka Cemîlayê''si bir zulüm sonrası yakılmış ağıttır. Vicdanı olanın yapabileceği iştir bu. Yine Çewlikli sanatçı Rençber Ezîz, Mêrdinli Hozan Hemido, 1986’da Saddam Hüseyin‘in ajanları tarafından kaçırılıp katledilen Eyaz Yusif (Zaxoyî), Şilili şarkıcı ve müzisyen Victor Jara ve daha nice sanatçı zulme müzik ile karşılık vermiş ve bu nedenle ağır bedeller de ödemiştir.

Kürt müziğinin şu anki durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

90’lı yıllarda Kürt müziğinde üretim hat safhadaydı ve söz ve müzikte kaliteden ödün vermeyen çok sayıda nitelikli eserler ortaya çıktı. Lakin 2000’li yıllarda bir bocalama yaşandığını düşünüyorum. Üretimde bir tıkanma var. 90’lı yılların ruhundan farklı olarak, Kürtçe müziğin kendini biraz daha serbest ifade ettiği şimdilerde, bu alanı ''piyasa'' olarak gören ve maalesef üretmekten çok, başkalarının eserlerini ısıtıp ısıtıp dinleyiciye sunan bir anlayış var. Gelişen teknoloji ve sosyal medya ile de daha fazla popüler olma açlığını da buna ekleyin, böyle biraz ne yaptığını aslında bilmeyen bir hal alındı. Çok değerli sanatçı arkadaşlarımı dışında tutarak ifade etmeliyim ki sanatçının yaşamda bir duruşu yok. Dünyanın her yerine sesimizi duyurabilmek harika olurdu! Ancak bunu daha fazla üreterek, kendimizden ve vicdanımızdan katarak yapmak muazzam olmaz mı?

Yeni projeleriniz neler?

Londra ve dışında konserler devam edecek. Erivan kilamlarını ve hikâyelerini tanıttığımız bir projem var. Onu dinleyici ile buluşturmak için çalışmalarımız var. Bir de yeni yılda bir albüm çalışması içerisinde olmayı planlıyorum.

SUNA ALAN KİMDİR?

Kürt şarkıcı ve gazeteci. Bingöl’de doğdu. 2 yaşında iken ailesi, İzmir’e göç eden Alan, çok kültürlü bir ortamda çocukluk ve gençliğini geçirdi. Geleneksel Kürt dengbêj müziği ve Alevi Kürt deyişleri ile büyüdü ve İzmir (Smyrna) müziğinden etkilendi. Londra’da çalışmalarını yürüten Alan, kadın ve insan hakları, çevre gibi çeşitli aktivite ve çalışmada yer alıyor.