8 yılda 100 bin kayıp

Türkiye’de “kayıp çocuk” vakalarının 8 yılda 100 bini aştığı belirlendi.

ANKARA (K24)

Türkiye’de son günlerde çocuk kaçırma vakaları ve ölümleri artmaya başladı. Bir hafta içerisinde Ankara’nın Polatlı ilçesinden ve Ağrı’dan 2 çocuğun ölüm haberi kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Türkiye’de “kayıp çocuk” vakalarının 8 yılda 100 bini aştığı ortaya çıktı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2008 - 2016 yılları arasında 16 ülkenin nüfusundan fazla çocuk kayboldu.

TÜİK Adli İstatistik verilerinde, 2008-2016 yılları arasında resmi olarak kayıp müracaatı yapılan çocuk sayısı 104 bin 531'e ulaştı.

Ağrı'da kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir ile yeniden kamuoyunun gündemine gelen kayıp çocuklara ilişkin son olarak 2008 - 2016 yıllarını kapsayan TÜİK Adli İstatistiklerine göre, 31 bin nüfuslu San Marino, 36 bin 656 nüfuslu Lihtenştayn ve 56 bin 810 nüfuslu Grönland'ın da aralarında bulunduğu 16 ülkenin nüfusundan daha fazla çocuk kayboldu.

Ailelerine kavuşturulan çocukların sayısının yer almadığı istatistiklere göre, 2008 yılında 4 bin 517, 2009 yılında 5 bin 81, 2010 yılında ise 8 bin 81 çocuk kayboldu.

Kayıp çocuk sayısının çift hanelere çıktığı 2011 yılında 10 bin 67, 2012 yılında 12 bin 474, 2013 yılında 16 bin 218, 2014 yılında 18 bin 696, 2015 yılında 17 bin 706 ve 2016 yılında ise 11 bin 691 çocuk kayıp olarak bildirildi.

HUKUKÇU BAYRAM: İNDİRİM UYGUNMAMALI

Diyarbakır’da çocuk hak ihlalleri alanında çalışan aktivist ve hukukçu Gazal Bayram, “Salt cezalandırmayla değil, çocuk şiddetinde koruyucu ve önleyici tedbirlerin uygulanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

K24’e, cezanın artması veya ağırlaştırılmasıyla sorunun çözülmeyeceğini belirten Bayram, mevcut yasaların bu anlamda yeterli olduğunu, ancak indirim uygulanmaması gerektiğini dile getirdi.

Asıl sorunun koruyucu ve önleyici tedbirler olduğu ifadesini tekrarlayan Bayram, Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Öte yandan, çocuk hak ihlalleri alanında çalışan birçok STK’nın kapatıldığını hatırlatan Gazal Bayram, son zamanlarda Türkiye medyasında idam konusunun sıklıkla gündeme getirilmeye çalışıldığını söyledi.

İDAM VE ÇOCUK ŞİDDETİ

Çocuk ölümlerinin ve şiddetinin daha önce de olduğunu, bunun idamın yeniden gündeme getirilmeye çalışılması için yapılabileceğini vurgulayan Bayram, arama çalışmalarının yetersizliğinden de bahsederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Medyada söylenilenler korkunç noktada. İdamı getirerek insanları kriminalize edip ve ‘terör örgütü üyesi’ deyip, çok rahatlıkla idama götürme çabası olduğu kanısındayım. Örneğin Leyla, köyüne 3 kilometre uzaklıkta bulundu. Demek ki çocuk o civarlarda alıkonulmuştu. Sıkı bir takiple Leyla’ya neden ulaşılamadı? Gerçek anlamda bir arama çalışmasının yapıldığını düşünmüyorum.”

GAZETECİ TAHİNCİOĞLU: HABERİN ŞİDDET DİLİ

Eskiden bu yana çocuk haberlerinin veriliş biçimiyle ilgili medyaya dönük haklı eleştirilerin olduğunu belirten gazeteci - yazar Gökçer Tahincioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şiddeti yeniden üreten başlıklandırma, haberin görselinde şiddet gören çocuğun fotoğrafının ya da görüntüsünün kullanılması, kendi görüntüsü yoksa istismara uğramış izlenimi veren görsellerin kullanımı, çocukları arzu nesnesi olarak gösterebilecek görsel kullanımı, haberlerin içeriğindeki şiddet dili…”

K24’ün sorularını yanıtlayan Tahincioğlu, “Medyanın bir bölümü bu eleştirileri ciddiye alıyor ve bu konudaki haberlerde içeriğe ve sunuma özellikle dikkat ediyor. Bir bölümünde ise önemsememe hali devam ediyor” diyerek, gazetecilerin bu tip haberlere yönlendirilmesi gerektiğini söyledi.

SOSYAL MEDYANIN ROLÜ

Öte yandan, haberlerdeki yoğunluktan ve vaka sayısının çokluğundan söz eden Tahincioğlu, şunları söyledi:

“Sosyal medyanın uyarıcı rolü, medyanın bu konularda kendine çeki düzen vermesini sağlayabiliyor. Ancak bazen de sosyal medya, görseller ve kullanılan dille yeniden üretilen şiddetin merkezi haline gelebiliyor. Geleneksel medyada çalışanların ya da sosyal medyada bu haberleri üreten ve paylaşanların şiddetin yeniden üretilip, sıradanlaşma potansiyeli bulunduğunu, böylece dalga dalga yayılabildiğini unutmaması gerekiyor.”

İstismar vakalarını haberleştirirken, olayın nasıl yaşandığını anlatmanın kimseye faydası olmayacağını dile getiren Tahincioğlu, “Çocuğun görselinin kullanılmasının, yaşadığı yerin, ailesinin, mahallesinin açıkça yazılmasının da. Aksine çocuk ya da şiddet mağduru bunlarla bir kez daha zarar görüyor. En büyük hassasiyeti öznesi çocuk olan haberlerde göstermemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.