Dersim’in Kayıp Kızları’nın yazarı: Hedef Dersim’in Kürt-Alevi kimliğiydi

“Dersim’in Kayıp Kızları” kitabının yazarı Kazım Gündoğan, Dersim halkının, Kürt ve Alevi olduğu için bu denli sert uygulama ve katliama maruz kaldığını söyledi.
Araştırmacı-yazar Kazım Gündoğan
Araştırmacı-yazar Kazım Gündoğan

İSTANBUL (K24)

K24’e konuşan araştırmacı-yazar Kazım Gündoğan, “4 Mayıs 1937’de Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın da katıldığı Bakanlar Kurulu kararında Dersim’i tedip ve tenkil harekâtı kararı alınır ve 1937 yılı boyunca sert bir biçimde uygulanır” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı döneminde “sorun” olarak kalan Alevi-Kızılbaş toplumunun meselesini devraldığını ifade eden Gündoğan, şunları söyledi:  

“Osmanlı hilafeti boyunca süren Dersim’de Alevi-Kızılbaş toplumunun asimilasyonu, İslamlaştırılması ve kırımlara uğratılması politikasının Cumhuriyet’e devredilmesiyle o koşullarda bir ulus devlet süreci oluştu. Buna kaynaklık eden ırka dayalı ulus devlet modeli ve ideolojisi İslam’la birleşince Türk-İslam sentezi diyebileceğimiz bir ideolojinin Türkiye’de Türk ve Müslüman olmayan bütün toplumları Türkleştirme, Türkleştirilmiyorsa da yok edilmesi politikası başladı. Dersim’de yaşananlar da bu ürünün bir sonucu… Lozan Anlaşması’ndan sonra 1924’te başlayan devletin sınırlarını ve uluslararası kimliğini kazanan, deyim yerindeyse devletin tapusunu alan İttihatçı kadrolar, önemli ölçüde herkesi Türkleştirmeyi ve İslamlaştırmayı bir merkezi politika olarak belirlediler. 1924 Anayasası bunun için hazırlandı.”

ŞARK ISLAHAT PLANI’NIN AMACI NEYDİ? 

Türk olmayan toplumların Türkleştirilmesi için 1925-1930 yılları arasında Zilan ve Ağrı katliamlarının yaşandığını ifade eden Gündoğan, “Şark Islahat Planı ile Türk olmayan toplulukların Türkleştirilmesini amaçlayan politikaları uygulamak için 1925’ten 1930’a kadar çok sert bir biçimde Zilan ve Ağrı gibi büyük katliamlar gerçekleştirildi. Dersim meselesi ise daha sonraya bırakıldı. Onun için Şark Islahat Planı’nın Dersim’de nasıl uygulanacağına dair her yıl raporlar hazırlayan, kanunlar çıkaran ve en sonunda 1935 yılında ‘Tunceli Kanunu’ ile Dersim’in lağvedilmesi ve Türk-İslam politikalarına uygun yeni bir kentin inşa edilmesi kararı alındı ve sonra devam edildi” diye belirtti.  

“KATLİAM EMRİ BAKANLAR KURULU’NDAN ÇIKTI”

Atatürk’ün de katıldığı 4 Mayıs 1937'deki Bakanlar Kurulu kararıyla Dersim’de soykırım yapıldığını belirten Gündoğan şunları anlattı:

“4 Mayıs 1937’de Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın da katıldığı Bakanlar Kurulu toplantısında Dersim’i tedip ve tenkil kararı alınır ve 1937 yılı boyunca sert bir biçimde uygulanır. Toplumun ileri gelenleri, pirleri, aşiret liderlerinin bir kısmı teslim olur, bir kısmı da direnişe katıldığı için öldürülür. Seyid Rıza da Erzincan’da gözaltına alınır ve olağanüstü yetkililerle donatılmış uydurma mahkemelerle yargılanır. Ayrıca Dersim’in ileri gelenleri için de o göstermelik mahkemelerle birkaç duruşmada 11 kişi hakkında idam kararı verilir. Yaş şartı dolayısıyla bir kısmının cezası ertelenir. Seyid Rıza ile birlikte 6 kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilir. Devamında 1938 yılında ise uçaklar, zehirli gazlar -ki bunlar 37’de de kullanıldı- ve en ağır silahlarla 3 ve 4’üncü ordu ile birlikte yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı bir temizlik harekâtıyla Dersim soykırımı gerçekleştirilmiş olur. Dersimlilerin Aleviliği ve Kürtlüğü Türk-İslam sentezi politikası için en büyük sorun. Bundan dolayı Dersim’de bu kadar sert uygulamalar gerçekleştirildi.”

HARKEKAT VERGİ VERİLMEDİĞİ İÇİN Mİ YAPILDI?

Son olarak “Dersimliler vergi vermedikleri için devlet tarafından cezalandırıldılar” iddialarının doğru olmadığını vurgulayan Gündoğan, şunları söyledi:

“Bütün soykırımcı ve katliamcı devletler katliamlarını meşrulaştırmak ve saklamak için çok şey uydururlar. O yüzden Dersimliler vergi vermedi, askerlik yapmadı, yol yapımına karşı çıktı vs. gibi iddiaların hepsi yalan. Resmi tarih tarafından uydurulan bu söylemi, orada görev yapan pek çok kişi hem hatıralarında hem de yazdıkları kitaplarda net bir şekilde ortaya koydukları hakikatle yalanlamaktadır.”