Bu coğrafyanın adı Kürdistan’dır

Zekeriya Yapıcıoğlu
Zekeriya Yapıcıoğlu
Zekeriya Yapıcıoğlu

DİYARBAKIR (K24)

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, ‘Kürdistan’ demeyi suç saymanın çok açık bir hukuksuzluk ve haksızlık olduğunu ifade ederek, “Bu coğrafyanın adı Kürdistan’dır” dedi.

Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Türkiye’de son dönemlerde ‘Kürdistan’ kavramı üzerinden yaşanan gözaltı ve tutuklamalar hakkında, Türklerin kaleme aldığı eserlerde bile Kürdistan’ın Kürtlerin toprakları olarak geçtiğini ve Kürdistan demenin suç olmadığını söyledi.

Türkiye’deki parti ittifakları hakkında ise Yapıcıoğlu, “Zamanı geldiğinde ittifaklar bizim de gündemimize girebilir ve bir ittifakta yer alabiliriz” ifadelerini kullandı.

2014’te meydana gelen 6-8 Ekim Olayları hakkında da konuşan Yapıcıoğlu, olayların 35 farklı yerde eş zamanlı olarak başlamış olmasının bir yerden kontrol edildiğinin bariz bir göstergesi olduğunu vurguladı.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu K24’ün sorularını yanıtladı.

Türkiye’de son dönemlerde ‘Kürdistan’ kavramı nedeniyle insanlar gözaltına alınıyor ve en son bir akademisyen tutuklandı. HÜDA PAR, Kürdistan ismi üzerinde Türkiye’de yaşanan bu durumları nasıl değerlendiriyor?  

Bu coğrafyanın adı Kürdistan’dır. Bugün değil, yüzyıllardır bu coğrafyanın adı Kürdistan’dır. Türklerin kaleme aldığı belgelerde en eski olan 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’de bir dünya haritası vardır ve orada bu bölge Arz-ı Ekrad olarak geçiyor. Bunu bugünkü Türkçeye tercüme edersen Kürdistan oluyor, yani Kürtlerin toprakları olarak geçer. Selçuklular döneminde burası Kürdistan’dı, Osmanlılar döneminde buraya Kürdistan denilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemindeki ilk Meclis tutanaklarında yine buranın adı Kürdistan’dır. Bugün Cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sayın Erdoğan’ın Meclis kürsüsünde de böyle bir açıklaması vardır. ‘Kürdistan neresidir’ diye soranlara cevaben ‘Açın ilk Meclis tutanaklarını Kürdistan’ın neresi olduğunu göreceksiniz’ diyor. ‘Kürdistan yoktur ve Kürdistan neresidir’ diyenleri cahillikle suçlamıştır.

“KÜRDİSTAN DEMEK SUÇ DEĞİLDİR”

Ama bugün ‘Kürdistan’ demek Erdoğan’ın devletin başında olduğu bir süreçte suç sayılıyor.  Hukuki olarak ‘Kürdistan’ demek suç mu?

Bugün gelinen noktada siyasi konjonktürde ‘Kürdistan’ demek suç sayılmaya veya gözaltı sebebi olmaya başladı. ‘Kürdistan’ demek suç değildir, ‘Kürdistan’ demeyi suç saymak çok açık bir hukuksuzluktur, açık bir haksızlıktır. Böyle bir tavır çözüme de huzura da kardeşliği de hizmet etmez. Aslında bugün mevcut kanunlarda ‘Kürdistan’ demenin suç olduğunu gösterebilecek herhangi bir madde de yoktur.

Yasal olarak mı?

Evet, bu açık bir hukuksuzluktur. Kürdistan demeyi suç saymak, bunu soruşturma sebebi saymak ve ‘Kürdistan’ diyeni gözaltına almak, tutuklamak açık bir hukuksuzluktur. Kürdistan demek ‘terör örgütü propagandasını yapmak’ olarak değerlendiriliyor. Eğer Kürdistan kavramı kullanan herkes PKK’nin propagandasını yapmış olacaksa peki o zaman Irak Kürdistan Bölgesi ki bu anayasada yer alan bir tanımlamadır. Orda bir Kürdistan Bölgesi vardır, parlamentosu vardır, adı Kürdistan Parlamentosu’dur. Oranın bir yönetimi vardır yönetiminin adı da Kürdistan Yönetimi’dir. Ama son dönemlerde özellikle AK Parti’nin MHP ile yapmış olduğu siyasi ittifaktan sonra artık oraya ‘Kürdistan’ dememek için ‘Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ demeye başladılar. Halbuki orası Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi’dir. ‘İnkar ve asimilasyon politikaları bitti’ diyorlardı ama demek ki yönetimin içerisinde bir damar belki yine o tarafa götürmeye çalışıyor, siyaseten böyle okumak mümkün.  

“BİR İTTİFAKTA YER ALABİLİRİZ”

Türkiye’de artık birçok parti ittifaklar adı altında seçimlere katılıyor. HÜDA PAR da ittifaklarda yer almayı düşünüyor mu, yoksa tek başına mı yine seçimlere katılacak? 

Bugünkü mevcut Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunlarında yüzde 10’lük seçim barajı ve Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nde cumhurbaşkanı olabilmek için oyların yarısından fazlasını alma zorunluluğu siyasi partileri ittifak yapmaya zorluyor. Özellikle başkanlık sitemine geçildikten sonra yani 16 Nisan 2017 referandumundan sonra bu daha da belirgin bir hale gelmeye başladı. Fakat bundan sonra yapılan Haziran 2018’deki parlamento seçimlerinde biz herhangi bir ittifakta yer almadık. Bu HÜDA PAR’ın hiçbir zaman hiç kimseyle ittifak yapmayacağı anlamına gelmez. Henüz seçimlere bir yıldan fazla zaman var, bu kadar süre varken şimdiden ittifakları konuşmanın erken olduğunu düşünüyoruz. Zamanı geldiğinde ittifaklar bizim de gündemimize girebilir ve bir ittifakta yer alabiliriz. Ama bu ‘Ne pahasına olursa olsun illa bir ittifakta yer alıp bir şekilde bizim Meclis’e girme mecburiyetimiz vardır’ şeklinde de anlaşılmamalı. İlkelerimize uyarsa, uygun bir ittifak ortamı oluşursa ittifak yapılabilir. 

HDP ile ittifak yapar mısınız?

Bugünkü şartlarda HDP bugünkü HDP olduğu müddetçe ittifak çok mümkün görünmüyor.

Neden?

Bugüne kadar HDP ile herhangi bir irtibatımız olmadı, herhangi bir görüşmemiz olmadı. Ve HDP’yi olağan kongremize davet ettik, davetimize icabet etmediler. Bayramda ziyaret etmek istedik bize dönüş yapmadılar. Bu şartlarda bizim yeniden HDP’nin kapısına gitmemiz doğru olmaz. Önceki seçimlerde Azadi Hareketi ve 5 parti ‘Kürdistani İttifak’ adı altında bir araya gelmişlerdi. Bir ittifak teklif ettiler. Biz dedik ki ‘Biz buradayız ama siz HDP’ye giderseniz bu iş olmayacak, buyurun gidin biz burada bekliyoruz’ dedik. Gittiler bir daha dönmediler. Bizimle bir daha görüşme ihtiyacı hissetmeden HDP ile bir ittifak kurdular o da yürümedi.

HDP mi bırakmadı?

Bilemiyorum, o sorunun muhatabı ben değilim. Yani ne bizim tabanımız ne de HDP böyle bir ittifaka hazır değil. 

Peki, ittifak için HÜDA PAR Türkiye’de kendisini hangi partiye yakın görüyor?

HÜDA PAR herhangi bir parti veya ittifakla ittifak yapmış değil. Herhangi bir parti ve ittifaka angaje olmuş durumumuz yoktur.

“CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI ÇIKARTABİLİRİZ”

Gelecek seçimde cumhurbaşkanı adayınız olacak mı?

Bu seçimde Cumhurbaşkanı adayı çıkarır mıyız, çıkarmaz mıyız konusunda tabanımız ve teşkilatlarımızla çok geniş bir istişare sonucu böyle bir karar vereceğiz. Ve bu konuda kendi tabanımızla bir anket yaptırdık, bunun sonuçlarını şu anda değerlendirme aşamasındayız. Kendi adayımızı da çıkartabiliriz. Ama eğer kendi adayımızı çıkarmazsak o zaman mevcut adaylara bakacağız. Bunların içerisinde en iyi olduğuna kanaat getirdiğimiz kimse biz ona destek vereceğiz.  

2018’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı desteklemeniz ‘HÜDA PAR neden kendi adayını çıkarmadı’ şeklinde eleştirilere sebep olmuştu. Buna cevabınız ne olur?

O gün için 6 aday vardı ve bunların içerisinde seçimi birinci turda kazanma ihtimali sadece bir kişi için geçerliydi. Eğer seçim ikinci tura kalsaydı 3 aday için ikinci tura kalma ihtimali konuşuluyordu, bu 3 kişinin içerisinde Sayın Erdoğan’ın daha doğru bir isim olduğuna kanaat getirerek mevcut adaylar içerisinde biz ona destek verdik.

O kararınızın yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?

Bugün de o kararımızın yanlış olduğunu düşünmüyoruz. ‘Niçin kendi adayını çıkarmadı?’ diyenler, bir derece kadar anlaşılabilir ama adaylar arasında ‘Neden falan kişiye destek verdiler?’ diyenler o zaman herkesin kendisine uygun olan bir tercih hakkını gözden uzak tutmamalılar.  

“6-8 EKİM OLAYLARI BİR YERDEN KONTROL EDİLDİ”

6-8 Ekim Olaylarının sorunlusu Selahattin Demirtaş mıdır? Çünkü Demirtaş’ın bu olaylardan dolayı yargılandığı ve bundan dolayı hapiste olduğu söyleniyor. Demirtaş, insanların sokaklara çıkmasını teşvik etti mi sizce?

Ben bir hukukçuyum, dosyadaki delilleri görmeden kesin olarak kimseyi suçlu ilan etme taraftarı değilim. Ama şunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim; şimdi Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun uzun sürmesiyle ilgili bazen bana soruyorlar. Ben de prensip olarak diyorum ki kim olursa olsun uzun tutukluluk Türkiye’de ciddi bir sorundur. Tutuklama bir tedbirdir, infaza dönüşmemelidir. Bu prensip olarak böyle. Arkasından şunu diyorum: Hiç kimse siyasi kimliğinden dolayı herhangi bir haksızlığa uğratılmamalıdır. Ama hiç kimse taşıdığı siyasi sıfattan dolayı suç işleme ya da suç işledikten sonra yargılanmama imtiyazına sahip olmamalıdır. 6-8 Ekim Olaylarıyla ilgili olarak defaatle biz söyledik. 6-8 Ekim Olayları sadece o gün sokağa çıkmış olanlar ve birileri tarafından özellikle HDP cenahı tarafından provokatör olarak suçlanan kişilerin kendiliğinden yaptıkları bir iş değildir. 35 farklı ilde eş zamanlı olaylar başladı. 25 parti binamız saldırıya uğradı. 12 kardeşimizi şehit verdik. Bunların hepsi her yerde olan olayların birbirine çok benzer olması ve eş zamanlı olarak başlamış olması bir yerden kontrol edildiğinin bariz bir göstergesidir.

Bunu sadece HDP’lilerin yapmadığını mı söylüyorsunuz?

Diyorum ki bu bir yerden kontrol edildi. Şimdi o gün hem Mehmet Öcalan İmralı ile görüştükten sonra hem Kandil’den hem HDP Genel Merkezi’nden ‘halklara acil çağrı’ adıyla sokağa çağrıldı insanlar ve aynı zamanda sokağa çıkmış olanlara da yardım edilmesi istendi kendi tabanlarından. Sokağa çıkanlar yakıp yıkmaya başlamışlardı. Sokağa çıkanlara ‘Yardım edin’ diye çağrı yapmak ne anlama geliyor? Bunun mutlaka hesabının verilmesi lazım. Bize göre HDP’nin de bu olaylarda ciddi bir sorumluluğu vardı. Bu sorumluluk nasıl anlaşılacaktır?  Sorumluluğun boyutu mutlaka yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır. Biz bu yargılamanın adil bir şekilde yapılmasını istiyoruz. Herkese adalet diyoruz, bizim düşmanımız bile olsa ya da bizim siyasi rakibimiz de olsa ya da bizim katilimiz bile olsa yargılanan kişinin gerçekten adil bir şekilde yargılanmasını istiyoruz. Ama biraz önce söylediğim gibi bir kişi siyasi makam işgal ediyor diye yapmış olduğu hukuksuzlukların ve işlemiş olduğu suçların yargılanması ertelenmemelidir. Şimdi şöyle söyleniyor; 6-8 Ekim 2014 Olayları nedeniyle neden 2020 yılında 6 yıl sonra soruşturma açıldı? Ben de şunu söylüyorum; bu soruşturmanın 6 yıl sonra açılmış olması siyasi nedeniyledir. Bu soruşturma neden 6 yıl bekledi? Bir şey daha söylüyoruz. Diyoruz ki, sadece o gün sokağa çıkan tetikçiler değil, onları sokağa salanlar, sokağa çağıranlar, onları azmettirenler, onlara bu malzemeleri, silahları temin edenler ve o gün sokakları onlara terk edenler de bu olaylarda suçludurlar. O gün sokakları onlara terk edenler görevlerini kusurlu bir şekilde ihmalen veya kasten yerine getirmemiş olan kamu görevlileri de bu davaya halen dahil edilmemişlerse bunun sebebi de siyasidir. Siyasi nedenlerle onlar bu davaya dahil edilmemişlerdir. Biz diyoruz ki mutlak surette onlar da yargılanmalıdır, onlar da bu davaya dahil edilmelidir.

Burada devlettin güvenlik zafiyetinden mi bahsediyorsunuz? Devlet de mi suçlu diyorsunuz?

Zaafiyet miydi, kasıt mıydı, alan açma mıydı, bir şeyin hesabı mıydı ben onu bilemem. Onu ortaya çıkaracak olan yargı makamlarıdır. Belki o gün çok farklı bazı şeylerin zemini hazırlanmak istenmişti. Belki o katliamlar çok daha büyük boyutlara ulaşsa halkta çok ciddi bir infial oluşsa can kayıpları yüzler, binlerle ifade edilirse silindir gibi geçip ezmek için göz yumuldu. Dediğim gibi bu lokal bir şey midir ya da devletin bazı makamlarında oturmuş olan kişilerin bir yerlerle bağlantılandıkları işte FETÖ gibi ‘Onlar bilinçli bir şekilde olayların bu boyutlara gelmesine zemin hazırladılar’ demeleri doğru mudur? Ya da merkezi bir karar mı? Ben onu bilemem.  Ama mutlak suretle bunların açığa çıkması lazım. Evet, o gün sokak o çapulculara, o tetikçilere o vandallara terk edildi ve çok ciddi bir tahribat oluştu. Bunun sebebi dediğim gibi ihmal midir, kasıt mıdır, başka bir şey midir, yargı bunu açığa çıkarmalıdır.     

“TÜRKİYE’DE EKONOMİ İYİ GİTMİYOR”

Diyarbakır’ı geziyorsunuz bölgede ve Türkiye'de ekonomik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de ekonomi iyi değil, iyi gitmiyor. Küresel çapta bir ekonomik krizin ayak sesleri geliyor. Kapitalist sistemin varacak çok başka bir yeri de yok doğrusu. Yani yaklaşık olarak 10 yılda bir şişen balon patlıyor. Şu anda da balon epey şişmiş durumda. Pandeminin de etkisiyle araya başka bazı şeyler de girdi. Küresel manada enerji fiyatları yükseliyor, gıda fiyatları da yükseliyor ama Türkiye’deki artış bunların da üzerinde. Yani küresel çapta olan enflasyonun üzerinde bir enflasyon gerçekleşiyor Türkiye’de. Bize göre Türkiye'de ekonomi iyi yönetilmiyor. Türkiye'nin ekonomisi kırılgandır. Çünkü Türkiye dışarıya çok yüksek miktarda borçludur. Çok ciddi bütçe açıkları oluşmaktadır ve bu bütçe açıkları sürekli dış borçlanma suretiyle kapatılmaya çalışılmaktadır. Bu yöntem devam ettiği müddetçe de ekonomi kırılgan olmaya daha fazla kırılgan hale gelmeye devam edecektir. Yapısal bazı reformlar gerekir. Bu reformlar yapılmadan palyatif bazı tedbirlerle, dönemsel olarak belki dar gelirliler kısmen rahatlatılabilir ama bu rahatlama uzun vadeli olmaz. Şu anda da asgari ücretin düzeltilmesi veya yaşanılabilir bir seviyeye getirilmesi, ondan vergi alınmaması gibi bazı çalışmalar yapıldığı söyleniyor. Biz HÜDA PAR olarak yola çıktığımızdan beri ‘asgari ücretten kesinlikle hiç vergi alınmamalıdır. Bir de insanların hayatlarını devam ettirebilmek için ihtiyaç duydukları bütün maddeler özellikle dar gelirliler için vergiden arındırılmalıdır’ diyoruz.    

“KEMALİST BİRİ GELİP HÜDA PAR’A ÜYE OLMAK İSTERSE BİZ ALMAYIZ”

HÜDA PAR’da çoğu ya da hepsinin Mustazaflar camiasından olan kişilerin yer aldığı konusunda bazı eleştiriler var. Bu konuda bir açılım yapmayı düşünüyor musunuz?

HÜDA PAR’ın bir siyasi çizgisi var. Kemalist biri gelip HÜDA PAR’a üye olmak isterse biz onu almayız ya da bir liberal HÜDA PAR’a üye olamaz, çünkü HÜDA PAR İslam’ı hayatın merkezine alan, siyasi hayatı da dâhil hayatını buna göre tanzim eden bir kadrodur. HÜDA PAR’ın bir parti programı vardır, bir bakışı ve siyasi bir çizgisi vardır. HÜDA PAR sadece belli bir camia, sadece belli bir bölge, sadece belli bir kavme hitap etmez. Bu çizgiyi kendi çizgisi olarak kabul edebilecek insanlara kapımız açıktır. Ama birileri gelip ‘partinin çizgisi yanlıştır, şu çizgiye götüreceğiz’ derse kusura bakmasın başka partiye gitsin.   

Bugünkü İslâmcıların Kürt sorunu konusundaki yaklaşımlarını nasıl görüyorsunuz?

İslam saftır, temizdir, durudur. İslam bütün inananları kardeş olarak ilan eder. Kur’an ve Sünnet mutlak surette bütün Müslümanlara adaleti emreder. Belki İslam’ın en kesin ve istisnasız olan emri adalettir. Siz eğer İslam’ı 1-2 kelimeyle tarif etmeye çalışırsanız bunlardan biri tevhittir, biri de adalettir. Fakat maalesef bugün Müslümanlar çok sefer adaletten sapıyorlar ve bu sapmanın farkında da değiller.  Kürt sorunu bir adalet sorunudur, çözüm adaletin yerinden tesis edilmesidir. Sorun Kürtlerden kaynaklanmıyor, bugün uygulanan sistemden kaynaklanıyor. Yine sorun İslam’dan da kaynaklanmıyor, tam tersi sorun Müslümanların İslam’dan uzaklaşmış olmalarından kaynaklanıyor. Çünkü İslam mutlak surette adaleti emreder. Dolaysıyla ‘ben İslamcıyım’ diyen herkesi bu kategoriye koymak doğru değil, ama şuna inanıyorum; samimi Müslümanlar tarihte kime karşı haksızlık yapılmışsa ona karşı çıkmışlardır. Kürtlere yapılan haksızlıklar da dahil. Hepsi mi bunu yapmıştır? Hayır. Bazıları Kürt ya da Kürdistan demeyi bile İslam’a aykırı zannedecek kadar İslam’dan bihaber olmuşlardır, ama kendilerini İslamcı olarak isimlendirmişlerdir. Onların kusurlarını İslam’a mal etmek doğru değildir. 

zekeriya