Kılıçdaroğlu helalleşmek istiyorsa Kürt liderlerin mezarlarını ortaya çıkarsın

Latif Epözdemir
HAK-PAR Genel Başkanı Latif Epözdemir
HAK-PAR Genel Başkanı Latif Epözdemir

DİYARBAKIR (K24)

HAK-PAR Genel Başkanı Epözdemir, “Kemal Kılıçdaroğlu, helalleşmek istiyorsa; Şeyh Said, Seyid Rıza ve Saidê Kurdi’nin mezar yerlerini ortaya çıkarsın” dedi.

Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Genel Başkanı Latif Epözdemir, Kürtlerin hak ve hürriyetleri için adım atmaya niyetli ve samimi olan her partiyle bir araya gelebileceklerini belirtti.

Kürt siyasi partilere birlikte çalışmak için kapılarının açık olduğu mesajını veren HAK-PAR Genel Başkanı, başka parti ve oluşumlardan ittifak teklifi gelmesi durumunda parti olarak değerlendirebileceklerini söyledi.

Epözdemir, Kürtlerin Türkiye’de kendi adına bir partiyle seçime girmeleri gerektiğinin de altını çizdi.

Epözdemir ayrıca, silahlı mücadeleyi yürütenlerin Kürtlerin aidiyetlerini bozduğunu söyledi.

HAK-PAR Genel Başkanı Latif Epözdemir K24’ün sorularını yanıtladı.

Türkiye’de partiler artık ittifaklarla seçimlere katılıyor. HAK-PAR, herhangi bir ittifakta yer almayı düşünüyor mu?

HAK-PAR kendisi dışındaki partilerle birlikte olmak istiyor. Ama bizim birtakım vazgeçilmezlerimiz var. 

Nedir onlar?

Kürtlerin hak ve özgürlüklerine saygı gösterebilecek ve bu esaslar çerçevesinde bir ittifak anlayışını bize önerebilecek kesimlere, partilere yok demeyiz. Bizim olmazsa olmazlarımız budur. Çünkü biz kendimizi bir Kürt ve taraf partisi olarak tayin ettiğimiz için siyasetimizde bir başkasına eklemlenme yoktur. Biz ne Kürt ne de Türk partilerine eklemlenmeyi düşünmüyoruz. Bizim karşıtlık üzerine siyaset yapma alışkanlığımız da yok. Ayrıca öyle bir siyaseti doğru da görmeyiz. Biz Kürtlerin milli menfaatlerine, Kürtlerin hak ve hürriyetlerine kavuşması için adım atmaya niyetli olan samimi bulduğumuz her kesimle, her platformla bir araya gelmeyi yeğleriz. Fakat bugün Türk siyasetinde istenen bu değil.

Ne istiyor Türk siyaseti?

Türk siyaseti istiyor ki Kürtler bu halleriyle karşılığında hiçbir şey almadan, bir şey elde etmeden birilerinden birini tercih etsin. Millet İttifakı, ‘Efendim mevcut iktidar faşist bir iktidardır, biz ona karşı demokrasi mücadelesi veriyoruz. Kürtler de demokrasiden yana olur, o yüzden Kürtler doğal olarak bizim müttefikimizdir, biz ne desek onlar bizi desteklemelidirler’ diyor.     

Cumhur İttifakı ne diyor?

Cumhur İttifakı da diyor ki; ‘Yahu ben bu Kürtlere hayret ediyorum. Kürtleri köleleştiren sistemin adı CHP’dir. Tek parti döneminde Kürtlere en büyük zararı veren CHP’dir, bu Kürtlerin orda ne işi var.’  Anlayacağınız Kürtleri saf malzemesi olarak kullanan her iki ittifak da yanlış yapıyor.

Peki, bu anlayışa karşı Kürtler ve Kürt siyaseti ne yapmalıdır?

Kürt siyaseti artık kendini bu esaretten kurtarmalı. Kürtler kendilerine hiçbir statü talep etmeyen partilerle ilkesiz bir biçimde bir araya gelmemeli. Kürtler kimseye eklenmemelidir. Geçmişte HDP’nin yüzünden Kürtlerin CHP’ye eklemlenmesi bir daha yaşanmamalı. 

Kürtler şu an CHP’ye mi eklemlenmiş oldular?

HDP’nin sayesinde Kürtler CHP’ye eklemlendiler. Geçen belediye seçimlerden HDP Kürtleri CHP’ye eklemlemeseydi CHP beş büyük belediye başkanlığını kazanabilir miydi? Kazanamazdı. Selahattin Demirtaş son balkon konuşmasında emanet oylardan bahsediyor. Demek ki HDP’nin izlemiş olduğu siyaset karşıtlık üzerine gelişti. Bu şekilde birini karşına alırken birisine eklemlendi. Çünkü ortada bir ittifak yok, bir ittifak varsa bunun prensipleri nelerdir? Bu ittifakı kimin adına ve hangi sıfatla yapman önemlidir. HDP bir Türk partisi olduğunu söylüyor. Türk partisiysen hangi hakla Kürtlerin adıyla ittifak yapıyorsun? Böyle bir sıkıntı var.    

Peki bu konuda bütün Kürtlerin kendilerine yönelik bir öz eleştirileri yok mu?

Biz Kürtlerin Türklere eklemlenmemesi ve kendilerine statü tanımayan Kürtlerin oylarının Türk partilerine gitmemesi için bir çalışma yaparak Kürtlere milli bir adres oluşturamadık.

Milli adresten kastınız nedir?

Milli adresten kastım; seçimde Kürtlerin oy verebileceği milli bir adres yaratmak zorundayız. 20 milyon Kürt seçmeni var, Kürt kimliğiyle seçime katılma hakkı kazanmış bir Kürt partisi yok.

O zaman siz Kürt partilerinin Türk partilerle ittifak yapmalarını yanlış mı buluyorsunuz?

Kesinlikle yanlış buluyorum. Bizim söylediğimiz şey; Kürtler öncelikle kendi adına seçime girme yeterliliği olan bir adres yaratmalıdırlar. Seçime girebilme hakkı olan bir Kürt partisi olmalıdır ve bütün Kürtlerin ve diğer Kürt partilerinin de bu projenin etrafında toplanmaları gerekiyor. Bu projeyle seçime girip Kürt seçmeninin oy verme yönünü değiştirmesini sağlamalıdır. Biz bunu söylüyoruz.

Peki herhangi bir parti ya da yeni bir oluşum sizinle ittifak teklifinde bulundu mu ya da HAK-PAR’ın adını kullanarak seçime girmek isteyen oluşumlardan teklif aldınız mı?

Şimdiye kadar olmadı. Bize böyle bir teklif gelmedi, gelirse parti içerisinde ve organlarıyla değerlendiririz. Ciddi ve samimi bulduklarımızla ilgileniriz, programımıza alırız, gerekeni de yaparız. Bu tür şeylere kapalı değiliz. Biz siyasi bir partiyiz, işbirliği güç birliği yapacağımız kesimler bellidir. Legal demokratik siyasi bir parti olmamız hesabıyla bizim muadilimiz olan partilerle görüşmeyi doğru görürüz. Onun dışında kendisinin var olduğunu kabul edip de farklı mücadele yöntemi benimsemiş farklı grup, alternatif, örgüt veya kesimlerle ilişkilerimiz yok. Bunu doğru da görmeyiz ayrıca. Onları gereksiz gördüğümüz için değil, bizim muadilimiz Kürt siyasetindeki mevcut Kürt siyasi partileri olduğu için. Biz onlarla birlikte ortaklaştırmalar gerçekleştirebiliriz. Bizim bir çerçevemiz var. Diyoruz ki ‘Gelin Kürtlere kendi kimliğiyle seçimlere girebilecekleri bir adres yaratalım. Bugün eğer psikolojik bariyerlerimizi kırabilirsek mantıklı, akıllı olan amaca en yakın olan, bizi ulaştırabilecek ve bu koşullara kendini en yakın hisseden HAK-PAR’dır.’ Yani Türkiye’de 20’den fazla teşkilatı var, teşkilatlanmaları devam ediyor. Daha önce seçime girmiş, programı kabul edilmiş, programında federasyon olan milli ve demokrasi projeleri var. Dolayısıyla bizim dışımızdaki arkadaşlara, ‘Partilerini kapatsınlar gelsinler bize ilhak etsinler’ demiyoruz. Ama diyoruz ki ‘Sizin partileriniz de örgütlemeleriniz de dursun, gelin hep birlikte biz Kürtlerin legal siyasete seçime girme hakkı olan bir partiyi de var edelim ve hazırlayalım. Şu an ki koşullarda en uygun olan HAK-PAR’dır. Gelin birlikte HAK-PAR’ı ortaklaşalım’ diyoruz. Kendimize ait olan partiyi onların da hizmet alanı olarak öneriyoruz. Gelin siz de burada hizmet edin, bizim tüzüğümüz buna uygun. Onlar gelse de gelmese de eğer seçimler zamanında yapılırsa biz çok ciddi bir şekilde HAP-PAR’I seçime hazırlayacağız. Bunu tek başımıza da yapsak aynı çağrımız bakidir. Bizim dışımızdaki Kürt partilerine ‘Gelin bundan sonraki yolu birlikte yürüyelim’ diyoruz. 

Kürtler muhatap alınmadan Kürt sorunu çözülür mü?

Olabilir. Şöyle; Kürtleri köleleştiren sistemle ilgili yasal düzenlemelerin çoğu TBMM’de yapıldı. TBMM’de eğer demokratik bir sistem olursa, Meclis’teki bileşenler arasında bir konsensüs sağlanabilirse, Kürt sorununun ortaya çıkmasına sebep olan bütün yasal ve kararnameler iptal edilirse Kürtler otomatik olarak özerkleşir. Örneğin Tevhid-i Tedrisat Kanunu kaldırıldığı zaman anadilde eğitimin yolu açılıyor. Kararname geri alınırsa Kürdistan’daki bütün şehir ve köy adları geri gelir. Meclis isterse bunu yapabilir. 

Bundan bir süre önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ‘helalleşme’ açıklamasında bulundu. Belki biraz gündemden düştü ama ben yine de size sormak istiyorum, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kılıçdaroğlu’nun helalleşme açıklamasını önemli bir adım olarak görüyoruz. Fakat bu slogan düzeyinde kalmamalıdır. Siyaset sloganlarla yapılacak bir şey değil. CHP’nin ilk önce kendi geçmişiyle yüzleşmesi lazım. Kürtlerle ilgili yapılan bu kötülükler hepsi tek parti döneminde yapıldı ve bunun mimarı da CHP’dir. 1920 ile 1950’ye kadar Kürtlere her türlü kötülükler yapıldı. Kürtler katliama ve soykırıma uğramış, dilleri yasaklanmış, yerlerinden edilmiş, Kürtlükleri bastırılmış, bunlara ilişkin onlarca kanun çıkarılmış, Kürtlere karşı ne kadar kötülük varsa ne gerekiyorsa hepsi yapılmış. Takrir-i Sükun’dan tutun, Şark İstiklal Mahkemesi’ne kadar hepsini CHP iktidarında yapıldı. Zilan Katliamı, Dersim Katliamı hepsi CHP dönemine ait. ‘Dersim’in etek altı kızları’ diye bir tabir var. CHP iktidarı zamanında anası, babası öldürülüp yetim bırakılan kız çocuklarını almış, çocukları olmayan Türk subaylarına vermişler. Tekçi ve Türkçü ideolojinin temeli CHP döneminde atılmış. Dolayısıyla CHP Kürtlerden özür dilemelidir. Ha CHP bunu kendi siyaseti adına yapmamış Türk devletini kurumsallaştırmak için devlet adına yapmış. Bu devletin ayıbıdır. Helalleşmek diyorsanız önce devlet kendisiyle yüzleşsin. Önce CHP kendi geçmişiyle yüzleşsin. ‘Ben geçmişte Zilan Deresi’nde bu kadar insan katlettim, ben Takrir-i Sükun’la bu kadar insan kaybettim, mecburi iskan yasasıyla bu kadar insanı yerinden ettim’ desin. Türk devleti hayvanlara yapılan muameleleri Kürtlere yaptı.  Çünkü Kürt meselesini bir güvenlik sorunu gibi gördü. Öyle gördüğü için de zarar etti.

Kılıçdaroğlu’na sesleniyorum; eğer helalleşmek istiyorsanız, adım atmalısınız. Dersim’in etek altı kızlarının kimliklerini ve hayat serüvenini açığa çıkarın. Kürtlerin efsanevi ataları olan Şeyh Said, Seyid Rıza ve Saidê Kurdi’nin mezar yerlerini ortaya çıkarın.

Kongre konuşmanızda Kürtlerin milli ve aidiyet değerlerinin bozulduğunu söylüyorsunuz. Biraz daha açmanız mümkün mü?

Bunun iki sebebi var. Birincisi; Türkiye’de Kürtlere karşı uygulanan politikalar, asimilasyon, entegrasyon, manipülasyon, yerinden edilme ve tenkil politikalarıdır. İkincisi de 1980’lerde Kürdistan’da başlatılan silahlı mücadeledir. Bugüne kadar gelinen noktada bu iki gerekçe Kürtlerin kendi aidiyetlerinden uzaklaşmasına neden oldu. Kürtler nereye ait olduklarını unuttular, milli değerlerinden uzaklaştılar. Siz Kürtleri Dersim’den Kırklareli’ne sürerseniz o çevredeki Türklerden etkilenir, onlarla kaynaşır aidiyetinden uzaklaşır. Şimdi bizim derdimiz bu. Biz dedik ki Kürt siyasetinin çok önemli ve milli görevi nedir? Kürtlerin bu bozulmuş olan aidiyetini geri kazandırmaktır. Aidiyeti geri getiremezseniz Kürtlere milli bir statü kazandıramazsınız. 

Bunun çözümü nasıl olmalı sizce?

Biz şunu söyledik; Türkiye’de Türkçenin yanı sıra ikinci bir dil olarak Kürtçe resmi dil olmalı ve ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim dili olmalı. Ek olarak şunu da söyledik; bu yetmez, Kürtçe bölgede eğitim dili olarak zorunlu hale getirilmelidir. Çünkü Kürt toplumunun yüzde 70’i kendi dilini unutmuş. Olası bir siyasal statünün en önemli hedefi ortak yaşam alanında eşitliği sağlanmalı.

Silahlı mücadelenin Kürtlerin milli değerlerine zarar verdiğini söylediniz.

Şimdi nasıl aidiyetini bozdu? Kürtler adına savaşa çıkmış olan bir adamın en azından dağdayken hiçbir baskı unsuru ve problem yokken Kürtçeyi temel konuşma dili olarak ilan etmesi lazım. Kendisini Kürt gerillası diye tanıtan bu kesimler normal diyalog ve konuşmayı yaparken bile Türkçeyi tercih ediyorlar. Diyelim ki o da asimilasyona uğradı. Ama siz bir halkın kurtuluşu adına yola çıkıp yaptığınız silahlı mücadelede bu halka ne kazandırmak istediğinizi, hangi statüyü kazandırmak istediğinizi anlatmazsanız, programınızı net ortaya koymasanız, yürüttüğünüz silahlı mücadelenin amacının ne olduğunu halka söylemezseniz, halk sizin ne yapmak istediğinizin arkasında angaje olur gelir. Türkiyelileşmek istiyorsanız halk da Türkiyelileşme politikalarına angaje olur gelir. Bu aidiyetin bozulmasıdır. Kürtlere statü istemiyorsunuz,  devlet istemiyorsunuz, federasyon istemiyorsunuz, o zaman niye silahlı mücadele veriyorsunuz? O zaman Kürtler şunu düşünüyor: ‘Deme ki benim devlete ihtiyacım yok.’ Devlete ihtiyacı olmayan milli değeri de yok. Benim kendi kaderimi tayin etmeme hiç gerek yok. Eğer kendi kaderini tayin etmeye hiç gerek yoksa, eğer dilin bir işe yaramayacaksa niye anadilinde konuşasın ki? Budur aidiyetin bozulması. Ayrıca Kürtlerin kendilerine göre milli değerleri var. Kürt kültürü, tarihi, Kürt bilinci, Kürt aklı hepsi yok edildi, hiçe sayıldı.

Nasıl yok edildi ve kimler küçümsedi?

Şöyle yok edildi: Bunlar küçümsendi feodal değerler gibi topluma lanse dildi. Bunu Kürtleri kurtarmak adına silahı eline almış savaşanlar yaptı. Daha önemli bir şey diyeyim; Kürtlerin çok eski ve geçmişe dayalı bir tarihi var, bu tarihlerde değişik dönemlerde Kürtlerin başkaldırıları ve mücadeleleri var. Eğer siz bu tarihi yok sayıp Kürt tarihini sadece 1980’de kendi silahlı kalkışmanızla başlatırsanız siz bu halkın tarihini inkar ediyorsunuz, onu kendi geçmişinden izole etmiş oluyorsunuz. Budur aidiyetin bozulması. Kime soransanız ‘Biz olmasak Kürtler bitti’ diyor. Şeyh Said kimdir diye sorduğunda bir feodaldir diyor, Seyid Rıza bilmem başka bir şey diyor. Aynen Kemalist Türk sisteminin kullandığı jargonu kullanıyor. Kürtlerin geçmişten gelen bir milli hafızası var. Kürtler Şeyh Said, Seyid Rıza’yı kendi dedeleri olarak görüyorlar. Kürtler Saidê Kurdi’ye sahip çıkıyor. Üçünün mezar yerleri yok. Bu bir hafızadır. Gerçekten kendisine Kürt milli aidiyetine ait bir insanının, bir yapının çabaları arasında bu mezarların ortaya çıkarılması olmaz mıydı, elbette olurdu. Ama yok.