Kürt milliyetçiliği belirgin biçimde yükseldi

Reha Ruhavioğlu

ANKARA (K24)

Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından desteklenen ve saha görüşmeleri Rawest Araştırma tarafından yürütülen Kürt Çalışmaları Merkezi’nin “Kürtlerde Değerler ve Tutumlar” başlıklı çalışması 11 şehirde, 18 yaş üzeri Kürtlerin değer yargılarını ve tutumlarını daha yakından anlamayı, birbirleri ve Türkiye toplumu ile aralarındaki benzerlik ve farklılıkları görmeyi ve göstermeyi amaçlayan araştırma raporu yayımlandı.

Rapordaki birtakım verileri değerlendiren Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu’na göre Kürt milliyetçiliği bir üstünlük olarak algılanmıyor.

Son beş yılda Kürt milliyetçiliğinin belirgin biçimde yükseldiğini dile getiren Ruhavioğlu, “Ancak bu milliyetçiliğin Türk milliyetçiliği gibi salt politik ve dışlayıcı bir hüviyetle değil daha eşitlikçi ve kültürel bir bağlamda kabul edildiğini, bunun da Kürt milliyetçiliği ile ilişkilenmeyi kolaylaştırdığını söylemek mümkün” dedi.

Ruhavioğlu ayrıca, “Bununla birlikte gençlerde örneğin anadilin kullanımı daha da azalırken Kürt kimliğinin daha da güçlendiğini görüyoruz. Kürt milliyetçiliği gençlerde hatırı sayılır bir karşılık buluyor” ifadelerini kullandı.

Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, araştırma raporundan yola çıkarak artan Kürt milliyetçiliği, Kürtlerde birlik kavramının yükselişi ve gençlerin kimlikle ilişkisi gibi konularda K24’ün sorularını yanıtladı.

“Kürtlerde Değerler ve Tutumlar: 2021” araştırmasındaki notlarla başlamak istiyorum. Raporda Kürtlerin “milliyetçilik” ile “Kürt milliyetçiliği” kavramlarına farklı baktıkları; Kürt milliyetçiliğinin daha kabul edilebilir bir kavram olarak değerlendirildiği görülüyor. İki kavramı birbirinden ayıran unsurlar nelerdir?

Milliyetçilik soyut bir kavram olarak olumsuz algılanıyor. Bunun arka planında İslami söylemin de sol söylemin de milliyetçiliği olumsuzlamasının etkisi var. Ancak söz konusu somut milliyetçilik örnekleri olunca Kürtlerin Türk milliyetçiliğine daha da olumsuz yargılar yükledikleri görülüyor. Bununla birlikte söz konusu Kürt milliyetçiliği olunca bu kavram çoğunlukla olumlu bir anlamla değerlendiriliyor. Özellikle Kürt ve Türk milliyetçiliklerini birbirinden ayıran unsurları deneyim ve ihtiyaç diye tasnif edebiliriz. Türk milliyetçiliği Kürtler için yeterince olumsuz bir tecrübeye sahip. Buna olumsuz anlam yüklemeleri gayet anlaşılır. Diğer taraftan Kürt milliyetçiliği bir üstünlük olarak algılanmıyor, eşitlik talebini kesen bütün alt talepler bir şekilde Kürt milliyetçiliği ile ilişkili ve bu da Kürt milliyetçiliğini farklı değerlendirmeye sebep oluyor. Örneğin bu araştırma vesilesiyle mülakat yaptığım bir imam, kendisi politik Kürtlükten uzak, muhafazakâr ve milliyetçiliği dini bir motivasyonla reddetmesine rağmen “Bugün Kürtçe için verilen çaba Kürt milliyetçiliğinin iyi tarafıdır” minvalinde bir şey söylemiş, Kürt milliyetçiliğinde Türk milliyetçiliğinden farklı olarak olumlu şeyler olduğunu anlatmaya çalışmıştı.

Buna mukabil Kürt milliyetçiliğinin Kürtler arasında yüzde 10 bandına yerleştiğini görüyoruz. Artan milliyetçi tutumu nasıl değerlendirmek gerekir?

Milliyetçiliğin düzeyi ile ilgili raporumuzda iki farklı veri var. Biri kimlik olarak hangi dünya görüşünü önceledikleri bahsinde yüzde 10’un kendisini Kürt milliyetçisi olarak tanıtması, bu kimliği öne çıkarması. Ancak diğer taraftan bütün katılımcılara ne düzeyde Kürt milliyetçisi oldukları sorulduğunda Kürt milliyetçiliğinin çok daha geniş bir alanı kapsadığını görüyoruz. Kendisini hiç milliyetçi görmeyenlerin oranı yüzde 19. Yani yüzde 81’de az veya çok bir milliyetçilik etkisi var. Katılımcıların dörtte biri ise kendisini yüksek düzeyde Kürt milliyetçisi olarak kabul ediyor. Milliyetçiliğin sağcıları da solcuları da dindarları da AK Partilileri de HDP’lileri de ortak kesen bir özelliği olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla son 5 yıllık araştırma tecrübesine dayanarak Kürt milliyetçiliğinin belirgin biçimde yükseldiğini söylemek mümkün. Ancak bu milliyetçiliğin Türk milliyetçiliği gibi salt politik ve dışlayıcı bir hüviyetle değil daha eşitlikçi ve kültürel bir bağlamda kabul edildiğini, bunun da Kürt milliyetçiliği ile ilişkilenmeyi kolaylaştırdığını söylemek mümkün. Öbür taraftan Türkiye’de Kürtleri ilgilendiren tarafıyla siyaset giderek kimlik temelli bir hal alıyor. Kimlikle ilişkili hakların kamusal alandan dışlanması, artan ayrımcılık ve siyasi baskı Kürtlerin Kürt milliyetçiliğine yönelmesine sebep oluyor.

Bağımsız devlet, ulusal marş ve Kürdistan bayrağına sempati gibi konular da araştırmada yer alıyor. Son yıllarda bu üç kavrama ilginin arttığını, Kürtlerin “birlik” ifadesini daha çok benimsediğini söyleyebilir miyiz?

Kürtler arasında birlik konusundaki en önemli eşik Suriye iç savaşı. Suriye’deki iç savaş öncesi Kuzey Kürtlerinin kahir ekseriyeti Rojava’yı bu kadar yakından tanımazken bugün nüfusun önemli bir kesimi Rojava’yı ilçelere kadar tanıyor. Rojava’daki gelişmeler sürerken Irak Kürdistanı’ndaki gelişmeler de birbirinden haberdar olmayı arttırdı. Dolayısıyla bugün Kürtler 10 yıl öncesine nazaran birbirilerine daha yakınlar, birbirlerinden daha fazla haberdarlar.

Bütün bu gelişmeler Kürtler arasında bir birliği oluşturan ve pekiştiren gelişmeler oldu. Bu süreç hem Kürt milliyetçiliğini besleyip pekiştirdi hem de birlikteliğin sembollerine aşina olmayı ve sahiplenmeyi beraberinde getirdi.

Bugün sadece HDP seçmeninin değil AK Parti seçmeni olanların da ya da Türkiye ile daha sıkı bağı olan Kürtlerin de nezdinde Kürtlüğün değer ve sembollerine ilgi artmış durumda. Yani Türkiyeli de olsalar Kürtlerin Kürt kimliği pekişiyor ve güçleniyor. Bu durum da bize güçlenen bir Kürt kimliği olduğunu ve Kürt meselesinin çözümü tartışmalarında bunun göz ardı edilemeyeceğini gösteriyor.

Verileri incelerken ilginç bulduğum notlardan biri de katılımcıların çoğunun kendisini solda değil, merkezde konumlandırıyor olmasıydı. Sol ve sağ (ya da merkez) kavramları Kürtlerde nasıl karşılık buluyor?

Araştırma verilerinden hareketle Kürtlerin yaklaşık yarısının siyasal bağlamda sağ ve sol arasında kutuplaştığını, bir o kadarının da merkezde konumlandığını söylemek mümkün. Sol ve sağa atfedilen anlamlar kişinin konumlandığı yere göre değişiyor. Solda olanlar için sol makbul ve sağ olumsuz bir anlam taşıyorken sağda olanlar için sağ daha olumlu ve sol negatif anlamlarla yüklü. Bu da az önce söylediğim siyasal kutuplaşma ile alakalı, onu tamamlayan bir husus. Merkez tam da bu noktada önemli bir konuma dönüşüyor.

Çünkü merkez farklı siyasi yakınlık ve dünya görüşünde olan Kürtler için bir buluşma ve müzakere alanı. İki tarafın da tabiri caizse makulleri merkezde buluşuyorlar. Dolayısıyla merkez güçlü bir diyalog alanına dönüşüyor. Türkiye’nin batısında örneğin AK Parti ve CHP seçmeni arasında bu kadar geniş bir merkez ve müzakere alanı yok. Kürtlerde merkezin geniş bir alan olması önemli bir fark olarak öne çıkıyor.

Merkez geniş ve canlı bir müzakere alanı olduğundan Kürtlerin birbirleriyle daha fazla konuştuğu, birbirlerini ikna ettikleri bir alan aynı zamanda. Örneğin AK Parti’den ilk kopan oyların Kürt oyları olması da CHP’nin en çok Kürtlerde yükselmesi de bu merkezdeki müzakerelerin bir çıktısı olarak okunabilir.

Öte yandan araştırmaya göre anadili, farklı görüşlerdeki tüm Kürtlerin ortak talebi olarak öne çıkıyor. Bu duruma en iyi örnek de geçtiğimiz aylarda seçmeli Kürtçe derslerin tercih edilmesi için sürdürülen kampanyaydı. Anadille ilgili taleplerin artması, kampanyaların sürdürülmesi niçin bu kadar önemli?

Bunun birkaç sebebi var. Kürtçe tahmin edilenden daha fazla kayboluyor. Bu da insanların dile sahip çıkma motivasyonunu güçlendiriyor. Diğer taraftan Kürt meselesinde herkesin ortaklaştığı yegâne talep anadil. Bu da her grubun kendi meşrebince sahip çıkmasını ve dil talebinin görünürlüğünün artmasını teşvik ediyor. Bir diğer sebep, Kürt meselesindeki zor talepleri gündeme getirmek için bugün koşullar uygun değil, daha yumuşak bir talep olan dil üzerinden Kürt meselesini gündem etmek daha makul bir seçeneğe dönüşüyor.

Kürtçe çözüm sürecinde Türkiye sathında bir meşruiyet kazandı ve bu meşruiyeti çatışma ile birlikte de kaybolmadı. Bugün Türkiye’deki Türk kamuoyunun da yüzde 40-45’i dil ile ilgili taleplere olumlu bakıyor. Bütün bunlara bakıldığında hem Kürtler için dil hareketinin yükselmesi anlaşılır hem de Türkiye siyaseti için Kürt meselesine uygun bir giriş kapısı anadil. Bu sebeple anadil meselesinin çözümünün zor olmadığını ve dil meselesinin önümüzdeki süreçte Kürt siyaseti için bir kaldıraç olma potansiyeli taşıdığını düşünüyorum.

Kürt gençlerinin kimlikle nasıl bir ilişkisi var? Kürt Z Kuşağı güncel siyasi gelişmelere de hâkim mi?

Yakın zamanda paylaştığımız “Kürtlerde Değerler ve Tutumlar Araştırması” da 2021’in başında açıkladığımız “Kürt Gençler Araştırması” da Kürtlerde üç temel kimlik grubunun öne çıktığını gösteriyor. Bunların biri muhafazakâr değerleri içeren kimlik. Müslümanlık, dindarlık, muhafazakarlık gibi vurguları içeriyor. Diğeri özgürlükçülük, demokratlık gibi demokrat değerleri içeren kimlik. Üçüncüsü de Kürtlüğe doğrudan yapışık kimlikler. Kuşaklara göre sıralamaları ve yoğunlukları değişmekle birlikte Kürtlerin büyük resimde Kürt, Müslüman ve demokrat bir görünüm verdiklerini söyleyebiliriz. Bununla birlikte gençlerde örneğin anadilin kullanımı daha da azalırken Kürt kimliğinin daha da güçlendiğini görüyoruz. Kürt milliyetçiliği gençlerde hatırı sayılır bir karşılık buluyor.

Z kuşağı ismiyle bir tasnif içime pek sinmemekle birlikte bu tanıma dahil edilen gençlerin de Türkiye’de homojen olmadıklarını, Kürt gençlerin farklı özellikleri olduğunu söylemek gerekiyor. Özellikle ayrımcılık pratikleri Kürt gençlerde daha fazla deneyimlendiği için gençlerin yaşam memnuniyeti daha düşük. Bütün bu deneyimlerin bir sonucu olarak Kürt gençlerin de siyaset kurumuna ilgili olsalar bile yakın durmadıklarını görüyoruz. Ancak bununla birlikte Z kuşağı içindeki Kürt yoğunluğunun Türkiye genelinden daha fazla olduğunu ve Kürt gençlerin siyasete Z kuşağı içinde daha fazla ilgi gösterdiklerini söylemek mümkün.

Güncel siyasi gelişmeler demişken, Türkiye’deki seçim havası Kürt kentlerinde “heyecanla” karşılık buluyor mu?

Bugün Kürt seçmenin sandıkla ilişkisi hem farklı bir motivasyon içeriyor hem de bir kilit rol taşıyor. Yerel seçimlerde CHP adaylarına verilen destek, Türkiye’de bir değişimin mümkün olabileceğini gösterdi ve Kürtler bu seçimde kilit bir role sahip olduklarının farkındalar. Öbür taraftan 2007’lerde HDP’li Kürtlerin ikinci partisi olan AK Parti bugün bu grubun en uzak olduğu parti. Çözüm süreci ile çözümün tadını alan Kürtlerin çatışma süresince yaşadığı deneyim onları AK Parti’den uzaklaştırdı. Bugün HDP’li seçmenlerin üçte ikisi sandığa Erdoğan’ın iktidarına son verme motivasyonuyla gitme eğiliminde.

Bu motivasyon Deva ve Gelecek gibi alternatiflerin ortaya çıkması ve CHP’nin 2019’dan bu yana Kürtlerle olumlu ilişki kurma niyeti taşıyan siyasetinin de etkisiyle CHP başta olmak üzere HDP dışındaki muhalefetin Kürtler nezdindeki desteğinin çarpıcı biçimde yükselmesini ve Kürt meselesi ile ilgili büyük gündemleri seçim sonrasına ertelemeyi beraberinde getiriyor. Elbette bu yükselişte aslan payı CHP’nin ama Deva ve Gelecek partilerinin de seçime nasıl girecekleri, süreci etkileme potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla bugün sahada güçlü bir heyecan olduğunu söylemek zor ancak güçlü bir motivasyon olduğu kesin.