Hafızasızlaştırma ve acı dolu bir tarihin unutulması beni ürkütüyor

Türkan Elçi
Türkan Elçi Diyarbakır'da düzenlenen imza gününde (Foto: İhsan Yalın / K24)
Türkan Elçi Diyarbakır'da düzenlenen imza gününde (Foto: İhsan Yalın / K24)

28 Kasım 2015’te Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin yanında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, ilk romanının imza gününde okurla bir araya geldi.

Romanında yas yolculuğunu anlattığını belirten Elçi, kuş metaforunu seçmesinin nedenlerini anlattı.

“Yazmak bir itirazdır” diyen Türkan Elçi, “Bizim son birkaç yıl içerisinde yaşadığımız hafızasızlaştırma ve aynı zamanda acı dolu bir tarihin unutulması beni ürkütüyor” diye konuştu.

Türkan Elçi, “Mavi Karga” romanıyla ilgili K24’ün sorularını yanıtladı:

Sizi roman yazmaya iten sebep neydi?

İlk kitabım o açıdan ben de biraz heyecanlıyım. 3 yıllık bir çalışmanın ürünü, severek başlamıştım yazmaya. Sizin de bildiğiniz gibi öğretmenlik döneminden gelen bir çalışma diyebilirim. Ama son 3 yıl içinde Mavi Karga’da iyi bir iş çıkarmaya çalıştım. Bundan sonrası takdir okurun. Kitaba ilk başladığımda İstanbul’da ikamet ediyordum. Yarım kalan hukuk eğitimimi de devam ettiriyordum. Bir yandan okula gidiyordum bir yandan da eve gelip kitabı yazmaya çalışıyordum. Yazma saatlerim genelde sabah saatleriydi diyebilirim. Diyarbakır’a yerleştiğimde pandemiyle birlikte bizi biraz eve hapseden bir dönem oldu. Bu dönemde ince bir işçilik olduğunu söyleyebilirim.

Roman kahramanlarınızı kuşlardan seçmenizin özel bir nedeni var mı?

Kuşları seçmemin birden fazla sebebi vardı. Kuş benim açımdan insanoğlu acı yaşarken, yeryüzünden göğe doğru yükselişini hayal ettim. Bunun karşılığı da simgesel olarak bir kuşa denk geliyordu benim nazarımda. Bu onun bir boyutu… Kuşu yazmamın birden fazla sebebi vardı. Benim için bir de özgürlüğü çağrıştıran bir yanı vardı. Neden alegori diye bana sorulan sorulardan bir tanesidir. Romanı kurgularken buna en uygun olabilecek metaforun da kuş metaforu olacağını düşündüm. Şu anda iyi ki de kuşu seçmişim diyorum. Dediğim gibi özgürlüğü çağrıştıran bir boyutunu anlatacak olursak, onun yerden göğe doğru yükselişinin ve o özgürlük alanının totaliter rejimler tarafından onların uçuşlarının, ifade özgürlüklerinin, yaşam haklarının ihlal edildiğini görebiliyoruz. Bir kuşun bu hasletlere sahip olduğu halde onun bu özgürlük alanının rejimler tarafından kısıtlanması ve engellenmesi ve bunun karşısında kuşların kendi dünyalarında oluşturmuş oldukları bir mücadele üzerine bunu anlatmaya çalıştım.

Neden mavi karga?

Neden mavi karga… Alegorik olması açısından mavi kargayı uygun buldum. Aslında romanın daha çok değişim üzerinde durulan bir mevzusu var. Bütün kuşların belli bir dönem sonra çektikleri acıdan ve karşılaştıkları haksızlıklar sonrası bir değişime uğradıklarını görürüz. Değişime uğrayan kargaların kendi siyah renklerinden uzaklaşıp farklı farklı renklere bürünmeleri aslıdan değişimi bize işaret eden bir metafordur aynı zamanda. Kahramanımız da mavi renge dönüştü. Mavi de sanatta özgürlüğü çağrıştırdığını biliyoruz.

Kitapta “mezbele” sıkça geçen bir mekan. Mezbelenin gerçek hayatta mekânsal bir karşılığı var mı?

Mezbele aslında tamamıyla metaforik bir mekan benim romanımda. Mezbele ifade özgürlüğünün kısıtlandığı, yaşam hakkının ihlal edildiği bir mekan. Bu sebeple ben bunu sadece günümüz coğrafyasında veya bir harita üzerinde bunun bir karşılığı var mı deme konusunda ‘hayır’ diyeceğim. Çünkü bu hem bir kurgusal mekan hem de aynı zamanda dünyanın neresinde olursa olsun, nerede ifade özgürlüğü kısıtlanıyorsa, yaşam hakkı ihlal ediliyorsa mezbele aslında orasıdır diyebiliriz. Bu sebeple dünyanın neresinde olursa olsun, bir okur bu kitabı eline alıp okuduğu zaman mezbelenin aslında burası olduğu konusunda kendisine geniş bir alan tanınıp okurun adını koyacağı bir alan bıraktım diyebilirim.

Mavi Karga mezbeleden sonra savaşın yaşandığı bir şehre gelince hayretler içinde kalıyor. Bunu bir kuşun gözünden vermeyi özellikle mi seçtiniz? Öyleyse neden?

Dediğim gibi kahramanım bir kuştan oluşuyor. Benim kuş seçmenin sebebi daha doğrusu o savaşı ve yıkımı o şehrin kuşun gözünden, özellikle bir karganın gözünden vermem tamamen bir tercihti. Çünkü bildiğiniz gibi insanoğlu biraz kendisi dışında başka canlıları biraz hakir gören, küçük göre veya insanların onlardan daha üstün olduğunu söyleyen bir canlı türüdür. Bu sebeple herhangi bir olumsuzluğu veya beğenmediği bir şeyi aniden bir hayvana affetme düşüncesi üzerine kuruludur. Fakat bir savaş sonrası bir yıkımı, bir vahşeti, onu bir kuş bakışıyla bize verdiği zaman aslında insanın hayvandan çok daha farklı olmadığını ve hayvandan çok daha değerli olmadığını… Çünkü hayretler içerisinde olması o savaşın yıkıcılığını bize izahta daha çok yardımcı oluyor. Aslında insanın savaşla beraber oluşturmuş olduğu tabloyla biraz utanç duyması gerektiği ve insanlığıyla da çok övünmemesi gerektiğini düşünerek karga dilinde konuşturdum diyebilirim.

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde, bir babaya, çatışmada ölen oğlunun kemikleri bir kutu içinde verildi. Romanın, bu denli acıları da yansıttığını söyleyebilir miyiz?

Kitabın ayrıntılarına dikkat edilirse kuş belli bir savaş görüntülerini ve yıkık mahalleri dolaştıktan sonra bir eve gidiyor. Burada ölü bir annenin sütünü emen bir yavru var. Herhalde bundan daha dehşet bir görüntü yok. Bu aslında ölmüş bir evladın kemiklerinin torba veya kutu içerisinde verilmesiyle aynıdır. Bu aynı zamanda ölüye verilen değersizliği de gösteriyor. Baba çocuğunun kemiklerini götürürken bizim ne kadar insanlıktan uzak olduğumuzu biraz daha düşünmemiz lazım. Çünkü o baba çocuğu her ne olursa olsun, neticede bir vatandaş o babanın gözünde bir evlat, yas tutma hakkını bile ihlal ediyoruz. Hukukta yas tutma hakkı çok önemlidir. Onun çok farklı bir şekilde hedef tahtasına koyduğunuz zaman korkudan da olsa, ürkse de çocuğunun yasını yaşamadan bile kendini imtina edebilir. Bu da acı bir şey. Kuş bunu görseydi buna da hayretler içerisinde kalmaz mıydı sizce? Mavi Karga buna da hayret ederdi.

Yazmaya devam edecek misiniz?

Yazmaya tabi ki devam edeceğim. Yazı benim için bir sığınak. Niye sığınak? Çünkü biz genelde tehlikeler ve kendimizi ifade edemediğimiz alanlardan kaçtığımız yerlere sığınak deriz. Benim de kendi yasımı yaşadığım süreç sonrası edebiyatta yazmak ve üretmek benim için hakikaten bir sığınak haline geldi. Onun için benim bu sığınaktan daha iyi eserler çıkarmam lazım. Çünkü toplumun buna ihtiyacı var. Çünkü yazmak bana göre, çekilen acılara itirazın diğer adıdır. Yazmak itirazdır aslında. Bizim son birkaç yıl içerisinde yaşadığımız hafızasızlaştırma ve aynı zamanda acı dolu bir tarihin unutulması beni ürkütüyor. Bu sebeple bu acıların yazılması gerektiğine inanıyorum. Her ne kadar zor da olsa bunu başarmak lazım. Bu itiraza yazarak devam etmek gerektiğini düşünüyorum. Benim şu anda üzerine çalıştığım bir şiir dosyam var. Umarım ileriki zamanda o da okurla buluşur.

Siz de birçok anne ve eş gibi uzun yıllardır derin bir acı yaşadınız, yaşıyorsunuz. Yaşadığınız acıyı kaleme almayı düşünüyor musunuz?

Otobiyografik bir roman veya anı her neyse onu şimdilik düşünmüyorum. Aslında Mavi Karga romanına baktığımızda yasın ta kendisidir. Her ne kadar alegorikse de her ne kadar benim mevzumu işaret ediyor gibi görünmüyorsa da bu bir yas yolculuğudur. Ve yasın sonrasında ve acının çekilmesi sonrasında bir kuştaki değişim ve değişim ihtiyacı, aynı zamanda o değişim ve dönüşümün kişisel bir acından genele umut verebilecek, genelin değişimine önayak olabilecek bir romandır. Bu sebeple benim sadece kendi acımla yola çıkıp kendimi anlatabileceğim otobiyografik bir romanı şu anda düşünmüyorum. Acı ise acı anlatıldı burada. Yas çekmekse zaten benim Mavi Karga’m yeterince yaslı günleri geçirdi.

Bir çözüm süreci oldu, siyasetçiler kan ve gözyaşı son bulsun, anneler artık ağlamasın dediler. Sizin bu anlamda bir mesajınız olacak mı?

Mesajımı şöyle diyebilirim; kitap başlı başına politik bir kitap. Kitap orada eğer iyi anlaşılırsa, ki bu da okurun ferasetine kalmış bir şey, iyi tanımlayabilirsek bunun tamamıyla bir yas sonrası ve acı yaşayan bir insanın tamamıyla şiddet karşıtı bir dil kullanması ve bu da savaşa karşı çıkması demektir. Burada savaşa karşı olmanın ve ağlamanın önüne geçilmenin ve hiç kimsenin canının yanmaması yönünde bir mesajın olduğunu zaten romanın satır aralarında rastlayabiliriz.