İsrail, Suriye ve Irak’ta Kürtlerin çıkarına olan bir Türkiye’nin etkili olmasından yana

Hay Eytan Cohen Yanarocak
Hay Eytan Cohen Yanarocak
Hay Eytan Cohen Yanarocak

Azad Altun / İSTANBUL (K24)

Kudüs Güvenlik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (JISS) Türkiye Uzmanı Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak, İsrail’in Suriye ve Irak’ta İran yanlısı milisler ve Esad güçlerinden ziyade Kürtlerin menfaatine aykırı olmayan bir Türkiye’nin daha fazla etkili olmasını istediğini söyledi.

İsrail’in Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile PKK’yi birbirinden ayrı tuttuğunu kaydeden Yanarocak, İsrail’in PYD ile PKK’yi de aynı görmediğini belirtti.

Son zamanda Türkiye ile İsrail arasında gelişen ilişkileri değerlendiren JISS uzmanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelme kararının Türkiye tarafından geldiğini ifade ederek, Erdoğan’ın bunu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog üzerinden yaptığını vurguladı.

Türkiye ile Yunanistan ilişkilerine değinen Dr. Yanarocak, gerekli irade gösterilmesi durumunda Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’in bir araya gelmesiyle Doğu Akdeniz’e ortak boru hattı kurup Avrupa’ya doğal gaz akşının yapılabileceğini belirtti. 

Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak, K24’ün sorularını yanıtladı.

29 Ocak 2009 tarihinde dönemin Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre'nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu'nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e ve programın moderatörüne yönelik "One Minute" tepkisinden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler tamamen kopmuş ve onarılamaz hale gelmişti. Fakat bugün ise Türkiye ile İsrail arasında yeni bir sayfa açılıyor ve iki ülke arasındaki ilişkiler yeniden revize ediliyor. Buradan başlayalım isterim, ne oldu da bu iki ülke değişmeye ve ortak çıkarlar etrafında bir araya gelmeye karar verdi?

Öncelikle ben bu ilişkiyi çok pozitif görüyorum. Bana kalırsa zaten yıllar yılı bu ilişkilerin baş aşağı gitmesinin hiçbir amacı yoktu. Hiç kimseye hizmet etmiyordu. Ne Türkiye'nin çıkarınaydı ne de İsrail’in. Zararın neresinden dönülse kardır. Dolayısıyla şu anda iki ülkenin yeniden yakınlaşmak için çeşitli çerçevelerle de olsa gerek NATO çerçevesinde olsun gerekse enerji sebebiyle olsun ya da turizm adıyla olsun değişik konularda bir araya gelmeye çalışmaları ve bir araya gelip ortaklaşa sonuç almaları, pozitif sonuç almaları bana göre çok önemli. İki ülke halkına da bunu aynı şekilde gösteriyor. Yani iki ülke hem Türkiye hem İsrail beraber el ele verip bazı konuların üstesinden gelmek için ortaklaşa çaba sarf ettikleri zaman faydalı bir şekilde elimizde bir sonuç elde edeceğimizi ve iki ülkenin de bu sonucu menfaatlerine hizmet edeceğini söylesek herhalde yeridir. Şimdi son günlerde hepimiz görüyoruz. Türkiye ile Yunanistan arasında özel olarak da Doğu Akdeniz'de Girit ve Meis adası dolaylarında bir gerginlik mevcut. Üstelik bu gerginlik yine NATO’dan kaynaklanan yani iki ülkenin de NATO müttefiki olmasından dolayı sıklıkla hani bunu nasıl olurdu bu tarz bir gerginlik söz konusu olur tarzı haberleri hepimiz şahitlik ediyoruz. Yine bir NATO görevi kapsamında bu son günlerde Türk savaş gemisi Kemal Reis'in İsrail ziyareti de bence oldukça anlamlı. Çünkü hepimiz biliyoruz ki Türkiye son 10 yılda takınmış olduğu Filistin yanlısı siyasetten ötürü İsrail daha çok Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ilişkileri geliştirir hale gelmiştir. Her ne kadar şu anda da İsrail Kıbrıs Rum kesimi ve Yunanistan ile olan ilişkilerini bir geriletme yaşatmadan Türkiye ile de ilişkilerinin geliştiriyorsa da bunu belirtmekte yarar var. Ve bu en son Türk savaş gemisi Kemal Reis'in Hayfa limanını bu şekilde ziyaret etmesi bence çok önemli çünkü bütün Yunanistan ile Türkiye arasındaki gerilim zaten donanmaların birbiriyle jargonda da belirtildiği gibi it dalaşı yapmalarından kaynaklanıyor. Bu it dalaşı yapan gemilerden herhalde bir tanesi de bu Kemal Reis gemisidir. Dolayısıyla Doğu Akdeniz'de İsrail ve Türkiye'nin karşıt saflarda olmadığını da aynı zamanda bize göstermiş oluyor Kemal Reis gemisinin buraya gelmesi. Bir de ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Türk medyasında okudum. Kemal Reis Firkateyninin seçilmesinin önemli sebeplerinden biri de 1492 yılında Osmanlılar İspanya kökenli Sefarad Yahudilerini o zamanki Osmanlı coğrafyasından Kemal Reis adındaki bir amiralin gemileriyle taşıması ve dolayısıyla bu firkateynin özel olarak seçilmiş olduğuna dair bir haber de okudum. Bu ne kadar doğrudur bilmiyorum ama yine eğer bu haber doğruysa bu da çok güzel bir jest açıkçası. Daha doğrusu iki halkın yani Yahudi halkıyla Türk halkının tarih boyu ne kadar güzel bir şekilde yaşadıklarının da birbirlerine ve zaman içerisinde faydalı olduklarının da bir göstergesi. Osmanlı Türkleri Yahudileri mezalimden kurtarırken, Yahudiler de Avrupa'dan geçirdikleri bilgi teknoloji ve hatta ve hatta zamanın istihbarat bilgilerini de Osmanlı ile paylaşmış. Dolayısıyla burada karşılıklı bir faydadan bahsediyoruz aynı şekilde.

Günümüze gelirsek; ikili ilişkilerin yeniden askeri boyutlu iş birliğinin ilerletilmesi için önemli bir basamak olabileceğini düşünüyorum. Kuşkusuz bunun için karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerekiyor. Karşılıklı güvenin de tesis edilebilmesi için, bizim uzun bir süre kriz görmememiz gerekiyor. Burada uzun süreden kastımız nedir? Aylardan bahsetmiyoruz. Burada yıllardan bahsediyoruz. Bu şekilde ancak iki ülkenin güvenlik mekanizması ve birbirlerine güvenebilirler en sonunda bu güvenin yavaş yavaş tazelendiğini İsrail istihbaratı ile Türkiye istihbaratının ortak operasyonuyla İran hücrelerinin İstanbul'da masum İsrailli sivillere karşı terör hazırlığının çökertilmesinde de biz bunu görüyoruz. Dolayısıyla genel çerçeveye bakarsak her geçen gün ilişkilerin daha güçlendiğini görüyoruz. Mesela yanılmıyorsam bir iki gün evvel İsrail Başbakanı Yair Lapid İsrail hükümetinin Türkiye ile yapılmış olan havacılık anlaşmasını onayladığını da duyurdu. Yani her geçen gün pozitif haberlerle uyanıyoruz. Umarım bu daha da yeni pozitif haberlerle güçlenir.

70 yıldan uzunca bir süredir Türkiye ile İsrail arasında havayolu iş birliği yoktu, bu bir ilk oldu. İki ülke açısından ne anlama geliyor bu anlaşma?

Şimdi bu Havacılık Antlaşması'nın önemi neden kaynaklanıyor? 2007 yılına kadar İsrailli havayolu şirketleri Türkiye'ye uçuyordu da o zaman niçin buna ihtiyaç duyuldu?  Çünkü 2007 yılında Türkiye'de bir yönetmelik geçti. Bu yönetmeliğe göre Türk havalimanlarında bir tek Türk güvenlik memurlarının silah taşıyabileceği belirtildi. İsrail Hava Yolları yani daha doğrusu İsrail bayrağı taşıyan bütün havayolu şirketleri, örneğin Elal, İsrair ve Arkia uçtukları bütün ülkelere silahlı korumalarla uçarlar. Yani bu sadece Türkiye'ye mahsus değil. O uçak New York’a da gidiyorsa Brüksel'e de gidiyorsa, Londra’ya da giriyorsa, İstanbul'a da gidiyorsa her İsrail uçağının içerisinde silahlı güvenlikler bulunur. Türkiye'de de o uçak ineceği zaman haliyle silahlı güvenlikler kendi silahlarını yerel havalimanına teslim etmek istemedikleri için, İsrail Hava Yolları diyelim genel adıyla, 3 şirket Türkiye'ye uçmama kararı aldılar. Çünkü eğer uçsalardı bu da İsrail yasalarına aykırı hale gelirdi. Dolayısıyla şu anda bu havacılık anlaşması bize neyi anlatıyor; havacılık anlaşması bu konuda Türkiye'nin İsrail'e karşı bir istisnai hak tanıyacağını bize anlatıyor. Dolayısıyla artık eğer isterlerse veya bunun karlı olacağına kanaat getirirlerse İsrail bayrağı taşıyan havayolu şirketleri Türkiye'ye uçabilecek demek. Bana sorarsanız bu olacak çünkü Türkiye, İsrailliler için son derece cazip bir turizm destinasyonu ve inanılmaz derecede yakın. Ben geçen gün Antalya'dan geri döndüm buraya. Yaklaşık 50-55 dakikalık bir yolculuktan sonra Antalya'ya geliyorsunuz. Tek kelimeyle gerçekten harika… Bu kadar yakınlık varken birçok İsrailli hele hele transit uçuşlarını İstanbul üzerinden dünyanın çeşitli noktalarına yapıyorken, bu havacılık anlaşmasının hem İsrail Hava Yolları hem Türk Hava Yolları hem de genel olarak Türk turizmine büyük bir gelir getireceğini düşünüyorum. Ve en önemlisi bunu hiç kimse konuşmuyor, herkes paradan bahsediyor ama Türk insanı ile İsrail insanı birbirini tanımaya başlayacak, temasa geçecek. Haberlerde gördüğü İsrailli imajındansa veya buradaki gördüğü Türk imajındansa gerçekten ete kemiğe bürünmüş gerçek bir insanla tanışacak, konuşacak. Dolayısıyla ben bunu yine halklar arası barışın güçlenmesi adına çok olumlu bir adım olarak görüyorum.

Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor, Kıbrıs sorunu gündemde, Türkiye ve Yunanistan ilişkileri en gergin safhada. Ortadoğu malum… Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş devam ediyor ve önemli gıda ve enerji krizlerinin doğmasına sebep oluyor. Türkiye’ye baktığımızda tam olarak bu gergin hatların göbeğinde duruyor ve hakeza İsrail. Tüm bu sorunsalların içinde olan iki ülkeden söz ediyoruz. İlişkilerin revize edilmesi yönünde ilk adımı atan taraf sizce kim? Değişen ülke İsrail mi Türkiye mi; İsrail’de bu gelişme nasıl okunuyor ve yorumlanıyor?

Aslına bakarsanız benim perspektifimden, ki herkes benimle hemfikir olmak zorunda değil elbette, İsrail-Türkiye ilişkilerinin bugün düzelmesinin ana kararını alan taraf İsrail tarafı değil Türkiye’dir. Yani bir başka şekilde söylemek gerekirse ilişkilerin kötüleştirilmesine geçmişte Türkiye karar vermişti. Çünkü bunu Filistin sorununa endekslemişti. Bugün ilişkileri yine kendi iradesiyle Türkiye iyileştirme kararı alıp İsrail'le ilişkilerini tamir etmeyi seçen taraf yine Türk tarafı. Dolayısıyla bence burada değişen taraf İsrail tarafı değil. Bence burada siyasetini değiştiren, yani siyasetini kökten değiştiren taraf Türkiye. Bakın genel açıdan baktığımız zaman Türkiye, Mısır ile yakınlaşmaya çalışıyor. İsrail’le yakınlaştı, büyükelçinin atanması bekleniyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile ilişkiler düzeltildi. Hatta ve hatta Esad rejimiyle dahi bir şekilde ilişkilerin düzeltilebileceği söyleniyor. Yani bütün bunlara baktığımız zaman burada Türkiye'nin değiştiğini görüyoruz. Şimdi Türkiye'de niçin İsrail’in değiştiği söyleniyor? Şöyle söyleyelim: Belki birazcık da ulusal gururdan kaynaklanıyor. Hani sanki Türkiye bu adımı atmadı da İsrail’de hükümet değişti ondan bu adım atıldı gibi. Ben sizi temin ederim yarın öbür gün Netanyahu İsrail’in başına geçse de ilişkilerin kötüye gitmesi için Netanyahu bir adım atmayacaktır. Var olan ilişkiyi koruyacaktır. Bu bir İsrail devlet politikasıdır. Çünkü İsrail, Türkiye ile olan ilişkilerine azami dikkat ve önem verir. Türkiye gibi bölgesel bir gücü, bu kadar önemli jeostratejik bir noktada bulunan bir ülkeyi kendisine bir rakip hatta ve hatta bir düşmana asla çevirmek istemez. İsrail'in maalesef zaten yeterince düşmanı mevcut. Buna bir de Türkiye'yi eklemek gerçekten çok irrasyonel olur yani. Dolayısıyla genel çerçeveden baktığımız zaman Türk tarafı Netanyahu'nun gidişini bir fırsata çevirip yeni gelen İsrail hükümeti ile böylesine bir yakınlaşmayı çok daha rahat bir şekilde kendi tabanına satabileceği için bana sorarsanız böyle bir fırsatı değerlendirdi ki bu doğrudur. Çünkü maalesef Başbakan Netanyahu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan aralarındaki bu ilişkiyi birazcık kişisel hale getirdiler. Ve bir türlü yıldızları tutmadı. Bu sebepten ötürüdür ki zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail ile normalizasyonu İsrail Cumhurbaşkanı Herzog üzerinden yaptı. Niçin Herzog üzerinden yaptı? Resmi olarak Herzog üzerinden yaptı çünkü yarın öbür gün İsrail Başbakanı değişebilir. Bu süre zarfında o zaman bu süreç sekteye uğrar. Ancak cumhurbaşkanının değişmeyeceğini belirli bir süreyle orada duracağını Sayın Erdoğan da gayet iyi biliyor. Bunun yanında İsrail Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuz. Yani yarın öbür gün Gazze’de bir operasyon gerçekleşirse veya ön göremediğimiz üçüncü Lübnan savaşı başlarsa bu kararı almış olacak olan kişi Erdoğan'ın partneri değil Erdoğan'ın partneri Herzog dolayısıyla, hiç kimse ‘Erdoğan sen nasıl olur da Herzog ile el sıkıştın’ diye suçlayamaz. Çünkü Herzog ve Erdoğan siyaseten sorumsuz. Dolayısıyla Erdoğan kendisini inanılmaz derecede sağlama alıp çok akıllıca, yani onun perspektifinden bakılınca gerçekten takdire şayan bir düşünce yeteneği. Bu şekilde bir karar alarak hem İsrail'le ilişkileri düzeltmeyi seçti İsrail Cumhurbaşkanı üzerinden onaylayarak. Kendisine de sorulduğu zaman bu mütekabiliyet diyecektir. O da Cumhurbaşkanı ben de Cumhurbaşkanıyım diyecektir.

Dolayısıyla tereyağından kıl çeker misali, Erdoğan kendi istemiş olduğu amaca erişmiştir.

Bugün şu anda her iki ülke yeniden birbirlerine elçi atayacağını söylüyorsa bu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iradesinden kaynaklanmaktadır. Tabii ki şunun da altını çizmek de yarar var; geçmişteki normalizasyonun veya ilişkilerin aksine bu normalizasyondan İsrail ilk kez somut kazanımlar elde etti. Hamas'ın Türkiye'de bulunan önde gelen bazı militanlarını sınır dışı edildiğini biz basından okuduk. Onun dışında bu havacılık antlaşması yine çok önemli bir kazanım İsrail hava sanayisi için. Dolayısıyla geçmişteki gibi İsrail, Türkiye her istediği anda Türkiye'nin kollarına koşmadı. Bunda da tabii ki en büyük etken, Kıbrıs Rum Kesimi-Yunanistan bir tarafta Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas, sahnenin arkasında Suudi Arabistan…

Bu İbrahim Anlaşmalarının blokunun hatta Hindistan’la beraber güçlendirilmiş olan İbrahim Anlaşmaları İsrail’i hayatı boyunca yani ömrü boyunca hiçbir zaman olmadığı kadar güçlü hale getirmesinden kaynaklanıyor. İsrail bu fırsatı gördü bunu maksimize etti sanki kaldıraç etkisi gibi bunu kullandı Türkiye üzerinde. Ve bir şekilde bunu somut kazanımlara dönüştürüp elçisini Ankara'ya bu şekilde yolluyor İsrail. Dolayısıyla bunu bu şekilde görmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Bu benim kanaatim. Bence değişen Türkiye, İsrail değil.

Ortadoğu’da da önemli gelişmeler yaşanıyor. İsrail, Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltme yolunda önemli adımlar atıyor. İlişkilerin büyükelçilik seviyesine çıkacağı ifade ediliyor. Bir yandan İsrail diğer yandan baktığımızda ise Türkiye de Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirme süreci başlatmış durumda. Neler oluyor?

Suudi Arabistan’a yapılan bütün ziyaretler şu anda hala resmi olmayan ziyaretler ancak İsrail devlet başkanı Herzog yine kendisi siyaseten sorumlu olmadığı için nasıl söyleyeyim; bir dış politika piyonu olarak kullanıyor ve İsrail Cumhurbaşkanı. Ve İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ilk defa açık açık Suudi Arabistan'a bir resmi ziyaret gerçekleştirmekten memnuniyet duyacağını açık bir şekilde basına söyledi. Bu ne demek? Bu şu demek: Biz zaten aslında gidip geliyoruz bunu kimseye söylemiyoruz. Artık bu çocuğun adını koyalım demek. Ben size söyleyeyim; belki bu sene değil belki önümüzdeki sene ama bence bir 5 yıl içerisinde bu sözümü lütfen hatırlayın bu çocuğun adı bir gün konacak. Suudi Arabistan’la İsrail ilişkilerini büyükelçilik seviyesine çıkaracaklar. Ben buna inanıyorum. Bu çünkü bölgede İran etkisinin bir şekilde durdurulabilmesi için kesinlikle yapılması gereken bölgedeki bütün ılımlı aktörlerin takınması gereken tavır bu. Çünkü İsrail düşmanlığı bugüne kadar Suudi Arabistan'a, Emirliklere, Fas’a ne kazandırmış? Biz bunu soralım ama İsrail'le dostluk ne katabilir? İsrail’le dostluk turizm katabilir. İsrail'in tarım ve sulama alanında ki bu ülkelerin çok önemli bir sorunudur sulama ve tarım bu önemli uzmanlık alanının Suudilere, Faslılara, Emirliklere açılabileceğini İsrail'in Yüksek Teknoloji Hay-Tek şirketleri ile iş birliği yapılabileceğini; güvenlik sektöründe İsrail Demir Kubbe sistemi ile İran'ın potansiyel füze ve insansız hava aracı saldırılarının önlenebileceğini. Bunları üst üste koyabiliriz. Yani bunlar şu anda benim öngörebildiklerim. Elbette ki benim öngöremediğin birçok şey mevcuttur. O zaman buna İngilizcede cost-benefit analysis derler. Yani bir kâğıt alırsınız, bir tarafa artı yazarsın bir tarafa eksi yazasınız. Ve ortadan bir çizgi çekersiniz. Benim İsrail'le ilişkileri düzeltmemin ne gibi yararları var bana onları yazarsınız ya da ne gibi götürüleri var benden onları yazarsınız. Hangisi ağır basarsa o zaman siz onu uygulamaya başlarsınız. Buna da zaten reel politik denir. Kendi menfaatleriniz neyi gerektirirse ona göre adım atmak demektir. Demek oluyor ki artık Ortadoğu’da bulunan Araplar, Arap ülkeleri, hele hele günümüzde artık petrolün yavaş yavaş önemini yitireceği ve geleceğin bütün otomobillerinin elektrikle çalışacağını öngörüyorsak bu ülkeler yavaş yavaş ekonomilerinin tiplerini değiştirmeye başlamak zorunda olduklarını bugün idrak ediyorlarsa işte artık İsrail ile düşman olmanın kendileri için bir külfet haline geleceğini öngördükleri için bu siyasi değişimi yapmaya başlıyorlar zaten. Yoksa hiç kimse kara kaşı, kara gözü için İsrail'le zaten beraber olmuyor. Artık bölgedeki genç Arap liderler yani Muhammed Bin Selman Muhammed Bin Zaid Fas'taki yeni kral; artık bu yeni liderler fayda odaklı karar alıyorlar. İdeolojik odaklı karar almıyorlar. Budur Ortadoğu’yu şu anda temelden değiştiren ve bizi yeni bir Ortadoğu’ya doğru sürükleyen.

Tekrar Türkiye-İsrail ilişkisine dönecek olursak. Ve aynı zamanda İsrail’in Kürtlerle olan ilişkisine. Ortadoğu’nun göbeğinde bir yanda Suriye sorunu, İran ve nükleer tehdit ve Irak sorunu. Diğer taraftan baktığımızda ise Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunu. Tüm bu karmaşık sorunlu ve fay hattı gibi duran bu gergin ilişkilere baktığımızda İsrail ve Türkiye arasında enerji ve jeopolitik çıkarlar açısından nasıl bir hassas denge kurulacak? Bu mümkün mü?

Bence iki değişik sepette incelememiz gerekiyor. Birinci sepet; İran, Suriye ve Irak… İkinci sepet; Doğu Akdeniz… Bana sorarsanız bu iki sepet veya bu iki küme birbirleriyle kesişmiyor. İsrail, yani hani derler ya ‘Bütün yumurtaları aynı sepete koyma’ diye biz iki ayrı sepeti analiz edelim kısaca. İsrail Suriye ve Irak’a baktığı zaman orada artan Şii Haşdi Şabi milis güçlerinden veya İran yanlısı Esad güçlerinden ziyade orada Türkiye'nin daha fazla etkin olmasını ister. Ancak bu etkinlik Kürtlerin hesabına olmamalı. İsrail’in penceresinden bakıldığı zaman. İsrail Kürtleri daha evvelden bu her yerden belirtiliyor zaten. Gerek bir önceki Başbakan Netanyahu gerekse bir önceki Adalet Bakanı Ayelet Şaked İsrail’in Kürdistan referandumunda da desteklediğini zaten açık bir şekilde söylemişti. Biz Kürdistan bayraklarıyla İsrail bayraklarını bir arada görmüştük. Dolayısıyla bu bir sır değil. Bu açık açık söylenen bir şey. İsrail PKK ile KDP’yi birbirinden ayırıyor. Ama PYD’yi de ayırıyor. PYD ile Türkiye'nin yaptığı gibi PYD ile PKK’yi aynı düzeleme oturtmuyor. PYD’yi bir şekilde IŞİD'e karşı mücadele veren özgür dünyanın temsilcisi olarak görüyor İsrail. Bunlar benim kişisel görüşüm vesaire değil. Ben ondan bahsetmiyorum yani devletin kendi perspektifinden bahsediyorum. Dolayısıyla İsrail, İran'ın bölgedeki nüfuzunun arttırılmasındansa bölgede Kürtlerin menfaatine aykırı olmayan bir Türk menfaatinin bir Türk nüfuzunun artmasından hoşnut olur. Bunu bir kenara koyalım.

Doğu Akdeniz'e de gelecek olursak: Doğu Akdeniz'de İsrail Güney Kıbrıs'ı Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tanıyor. Ve bu devleti Avrupa Birliği'nin bir parçası olarak da tanıyor. Ve bu iki ülke bir şekilde Deniz Yetki Sınırı Anlaşması da imzaladı. Yani İsrail ile Kıbrıs arasındaki deniz sınırı tartışmalı bir bölge değil. İsrail Kıbrıs ve Yunanistan’la bir araya geldiği zaman bu ülkeler Avrupa Birliği’nin beraber olduğu ülkeler, dolayısıyla kısa tutmak istiyorum: İsrail Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini Türkiye ile olan kırılgan bir normalizasyon için tehlikeye atmaz. Bunu belirtmekte yarar görüyorum. Ama bu demek değil ki yani Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile iyi ilişkiler içerisinde olunduğu için Türkiye'yle iyi ilişki kurulmasın. Bu neye benzer? Hiç kimse bugün Türkiye'ye şöyle bir şey söyleyebiliyor mu? Siz İran'la iyi ilişkiler içerisinde olamazsınız çünkü artık İsrail ile normalize oldunuz. Türkiye egemen bir devlet. Kendi kararlarını kendisi alan bir devlet. Kimse Türkiye'ye bunu dikte edemez. Aynı şekilde İsrail'de egemen bir devlet olduğu için İsrail’in de kiminle ilişki kurup kurmayacağını da bir tek Kudüs'teki karar alıcıları karar verir. Başka hiç kimse buna müdahale edemez. Dolayısıyla kısaca şunu belirtmek istiyorum. Doğu Akdeniz'de eğer İsrail-Türkiye birlikte enerji alanında bir iş birliği yapmak isteyeceklerse; biliyorum şu anda söyleyeceğim çok bilimkurgu gibi ama Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan olmaksızın bu denklem başarısız olacak. Yani sadece İsrail ve Türkiye bunu yapamaz. Niçin yapamaz? Çünkü daha evvelden de belirtmiş olduğum gibi İsrail ve Kıbrıs bir Deniz Yetki Alanı Anlaşması imzaladı Dolayısıyla Kıbrıs’ı yok sayarak Türkiye'ye bir boru hattı döşenmesi demek, Avrupa Birliği'nin sınırlarını hiçe sayıp o ülkenin münhasır ekonomik sınırlarını yani tanımış olduğunuz münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını hiçe sayıp oraya kendi tek taraflı olarak boru döşemeniz anlamına gelir. İsrail bunu yapmayacaktır. O zaman alternatif ne? Alternatif Lübnan ve Suriye. İsrail Lübnan ve Suriye ile zaten maalesef savaş halinde. O durumda demek ki ikinci opsiyon geçersizse o halde bizim bir şekilde bu gazı alıp satmak istiyorsan hep beraber; Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail'in bir araya gelip zor olanı başarmaları gerekiyor. Nasıl ki bugün İbrahim Anlaşmaları dünün Ortadoğu’sunda bir rüyaydı ama bugünün gerçeğiyse, bugünün rüyası yarının gerçeği olabilir. Yani gerekli irade gösterilirse Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail bir araya gelip bu boru hattını ortak rızayla kurup Avrupa'ya bu gazın satışı yapılabilir. Aksi takdirde ben bunun ufukta gerçekleştirilebileceğini maalesef görmüyorum. Bu benim kişisel görüşüm.

Rusya’da mevcut savaş koşulları sonrası Avrupa Birliği ambargolarına karşılık olarak Avrupa’ya gaz akışını kesti. Dolayısıyla burada alternatif bir gaz tedarikinden söz ediyorsunuz. Doğu Akdeniz’e Türkiye, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İsrail arasında bir anlaşma sağlanırsa Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığı da ortadan kalkacak diyorsunuz. Peki Rusya ile ilişkileri çok iyi olan Türkiye’nin bu ülkeyi Avrupa çıkarları için karşısına mı almalı?

Aynen öyle. Dolayısıyla bu hem Avrupa’nın hem Türkiye'nin hem de İsrail’in çıkarına. Çünkü her ne kadar bunu çok dillendirmiyorsak da hatırlayalım Türkiye bir NATO üyesi. NATO üyesi ne demek? Türkiye Batı blokunda demek. Türkiye o formayı giyiyorsa üstüne, Kemal Reis gemisine NATO bayrağını çekiyorsa, o zaman NATO’nun menfaatlerini de gütmek zorunda. Dolayısıyla burada ortak menfaat var. Ortak menfaat varsa da bunun bir şekilde devam ettirilmesi gerekiyor. Tabii ki yaşayıp göreceğiz çünkü her şey bu kadar siyah beyaz değil.