Aday Seçiminde Anlayış, Partilerin Kürt Politikası, Kürtlerin Oy Verme Kriteri…

Kurd24

Türkiye’de kesin olan şey, 24 Haziran 2018’de cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin yapılacağıdır. Seçimlere 28 gün kalmış durumda. Siyasi Partiler ve bağımsız milletvekili adayları, seçimlere hızla hazırlanıyorlar.

Siyasi partiler,  öncelikle aday listelerini hazırladılar. Aday listelerinin hazırlanmasında demokratik kriterler geçerli olmadı. Aday listelerinin hazırlanmasında hangi kriterlerin ve anlayışların geçerli olduğu konusu üzerinde durmak gerekiyor.

Siyasi partiler ve İTTİFAKLAR, seçim beyannamelerini, manifestolarını açıkladılar. Bu bildirgelerde Türkiye geneline ilişkin çok konu ve madde var. Kürtlerle ilgili neler var? Buna bakmak bizim için daha önemli.

Bu sorun kadar, Kürtlerin, kendi millet ve memleket (Kürdistan) meselesine nasıl baktıkları ve Kürtler için memleket sevdası mı, yoksa milletvekili sevdası mı daha önemli, bu da oldukça önemli bir mevzu. Bu soruna da bakmak bugün ve yarın için yararlı olacaktır.

Bu konuyla birlikte, Kürtlerin hangi kriterlere göre oy vermesi de önemli. Bu konuda açıklanmalıdır.

MİLLETVEKİLİ ADAYLARININ TESPİTİNDE DEMOKRASİ, ADALET, EMEK KRİTERİ GEÇERLİ DEĞİL…

Bütün siyasi partiler kendi milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) sundular. Bu dönemde siyasi partilerin milletvekili adaylarını tespit etmelerinde, eskisinden de farklı anlayış ve tutumlar gündeme geldi. Oldukça şaşırtıcı gelişmelerle karşı karşıya kalındı.

Genel olarak…

Türkiye’de, milletvekili adaylarının tespitinde bütün partiler için geçerli olan ortak anlayış ve kriterler var. Onlara bakalım.

Demokratik ülkelerde genel seçimler demek, milletin temsilcilerinin halkın oyuyla seçilmesi demektir. Elbette bu seçileceklerde iki kategoriden oluşur. Bir kategori, partilerin halka sundukları adaylardır. Bir kategori de bağımsız hareket eden bireylerin kendilerini halkın onayına, beğenisine sunmalarıdır.

İkinci kategoride olanlara söylenecek bir şey yok. Her bağımsız aday kendisini aday yapmaktadır. Halkta o kişiyi ve adayı birçok açıdan değerlendirerek ya seçer ya da seçmez.

Asıl önemli olan siyasi partilerin milletvekillerinin tespitidir.

Demokratik ülkelerde, siyasi partilerin milletvekili adayları, partilerinde uzun zamandır üye olan, partide bütün platformlarda çalışan, üyelik görev ve yetkilerini yerine getiren, milletvekilliği için gerekli ve yeterli parametrelere sahip olan parti üyesi, milletvekili adayı olur.

Böylece demokratik ülkelerde partilerde kimlerin milletvekili adayı olacağı başından itibaren bilinir. Buradaki aday seçiminde, demokratlık, emek, adalet, uygunluk, temsil edilebilirlik kabiliyeti gibi ölçüler geçerli olur. Bu nedenden dolayı da, siyasi partiler kendi milletvekili adaylarını tespit edip halka sundukları zaman, ortaya istifalar, benzeri anormal durumlar ve davranış tarzları ortaya çıkmaz.

Türkiye’de, demokrasi bir hayat tarzı ve içselleşen bir olgu olmadığı için, milletvekili adaylarının tespitinde partilerin genel başkanları ve en iyimser haliyle parti yönetimi karar sahibidir. Stratejik anlamda da genel başkanın sözü milletvekili adaylarının tespitinde geçerlidir.

Aday seçilirken, çoğu zaman partili olup olmamasına bile bakılmaz. Parti üyesi olmayan kişi bile milletvekili adayı olarak tespit edilebilir. Emeğe değer verilmez. Partide çok çalışanla, çalışmayan arasında ayrım yapılmaz. Bazen de partide çalışmayan, ama parası olan kişiler aday olarak tespit edilir.

Milleti temsil yeteneğinin olup olmadığına, meclis çalışmalarından verimli olup olmayacağına da bakılmaz.

Bunların yanında, milletvekili adaylarının tespitinde, toplumsal güç odaklarının temsilcileri aday gösterilebilir. Bu çok zengin bir kişi, bir ağa, bir şeyh, bir aşiret reisi olabilir.  Bu daha çok Kürdistan’da izlenilen aday seçimi yoludur.

Bundan dolayı da siyasi partilerin milletvekili adaylarının çoğu, YSK’ya listelerin sunulmasından sonra bilinir ve tanınır.

Bundan dolayı da sürpriz, hiç beklenilmeyen kişiler aday listelerinin tayin edici aktörleri olurlar.

Özel olarak…

24 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde daha çok garip gelişmeler oldu. Şaşırtıcı ve demokratik rejimlerdeki siyasi parti gelenekleri ve davranışlarıyla alakası olamayan tutumlar ortaya çıktı. Bunun nedeni de, yeni cumhurbaşkanlığı hükümeti yönetim sistemi, seçimlerde siyasi partilerin ittifak etmesinin olanaklı hale gelmesinden dolayı, parti genel başkanı ve yöneticilerinin kafalarının karışık olmasından kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.

Cumhur İttifakının cumhurbaşkanı adayı, erken seçime karar verilmeden aylar öncesinden belliydi. Bu nedenle erken seçime karar verildiği zaman bir şaşkınlık ve anormallik göstermediler.

Erken seçim kararı verildiği zaman, ana muhalefet partisi CHP bu konuda şaşkınlık içine girdi. Muhalefetten İyi Parti’nin cumhurbaşkanı adayı belliydi. Çünkü partinin kuruluşuyla birlikte genel başkanı, cumhurbaşkanı adayı olacağını açıklamıştı. CHP, muhalefet partileriyle ittifak yaparak bir cumhurbaşkanı adayı göstereceğini ifade etti. Bu aday da, muhalefet ve ittifak edilecek partilerin üyesi bir kişi değil, AK Parti kurucusu, bakanı, başbakanı, cumhurbaşkanı olan Abdullah GÜL işaret edildi. Bunu olağan karşılamak ve demokratik kültürle izah etmek olanaklı değildi. Sonuç da akınmadı. CHP kendi adayını seçerken de, şaşkınlık, kararsızlık geçirdi.

Cumhur İttifakı, milletvekili adaylarını tespitte de bir “şaşkınlık” göstermedi. Kendi siyasi kültür anlayışlarına, parti geleneklerine ve davranış tarzları içinde listelerini hazırladılar.

Muhalefet Partilerinin hepsi, kendi partilerinden olmayan, güç odağı niteliğinde gördükleri çoğu sürpriz isimleri listelerine aldılar.

HDP için milletvekili adayının tespiti en kolay olanıdır. HDP’nin sundukları ve sunmadıkları isimlerden kimin aday olacağına “üst akıl” yani PKK yönetimi karar verdi.

Milletvekili adayları, PKK’nın arzusuna ve emirlerine uygun davranacak kişiler olarak saptanmaktadır. Burada halk, partili olmak, demokratlık falan aday seçiminde parametreler değildir. PKK yöneticileri çoğunlukla, Alevist, Kemalist, Stalinist ideolojiye sahip olduklarından, aday listelerinde daha çok radikal Türk solundan adaylara ağırlık vermiş durumdalar.

SİYASİ PARTİLERİN POLİTİKASINDA KÜRTLER BİR ENSTRÜMAN…

Seçimlerde, işçiler, işverenler, köylüler, kadınlar, gençler, emekliler ve diğer toplumsal kesimler haklı olarak siyasi partilerin seçim beyannamelerinde kendileri için ve kendi çıkarları için ne talep ettiklerine bakarlar.

Kürtlerin de, siyasi partilerin seçim beyannamelerinde ve manifestolarında kendileri ve kendi milli çıkarları için ne önerdiklerine, ne yapacaklarına bakması kadar doğal bir şey olamaz.

Ama ne yazık ki T.C Devleti, sömürgeci bir devlettir. T.C Devleti’nin sömürgesi de Kürdistan’dır. Bundan dolayı da, Kürdistan’da işgal ve ilhakını sürdürmektedir. Bütün kurumlar ve siyasi partiler de, bu devlet yapısına göre misyon ve görev yüklenmişlerdir.

Genel ve cumhurbaşkanı seçimleri sonucunda, devleti yönetecek cumhurbaşkanı, meclis, parti seçilecektir. Seçilecek cumhurbaşkanı ve siyasi partinin de yöneteceği devlet, T.C sömürgeci devletidir.

Bundan dolayı da hiçbir cumhurbaşkanı adayı ve siyasi parti de, Kürdistan’da sömürgeci sisteme, Kürdistan’da işgal ve ilhaka son verecek bir programı benimsemesi olanaklı değil, eşyanın tabiatını da aykırıdır.

Siyasi partilerin, dünü ve bugünü gözden geçirildiği zaman, sömürgeci devlet sistemi ve devletinin bu paradigmasına göre mutlak anlamda hareket ettikleri; sömürgeci sistemin yaşaması ve davamı için olağanüstü çaba gösterdikleri görülecektir.

Bundan dolayı siyasi partiler, hiçbir zaman Kürt millet meselesini, “ulusların kendi kaderlerini kendi iradeleri ile tayin etmesi” evrensel prensibine; Kürt milleti ile federal devlet kurma, ya da Kürt milletinin her milletin kendi devletini kurma, kendi ülkesinde iktidar olma ilkelerine göre program sahibi olmadılar.

Bulunduğumuz aşamada da, tüm siyasi partiler bu konumlarını perçinleyerek korumaya devam ediyorlar.

Dün olduğu gibi bugün de Kürtler siyasi partiler için bir seçim enstrümanı olmaktan öteye geçmemiştir.

Böyle olunca da, siyasi partilerin beyannamelerinde Kürtlerin ulusal haklarının eşitlikle ve adaletle teslimi konusunda bir projeye ve bölüme rastlanılmıyor.

Saadet Partisi’nin “Kürt dili eğitim dili olmalı” görüşü de Kürtleri bir seçim enstrümanı gördüğü için ve Kürtlerin oylarını almak içindir.

HDP, Kürtlerin oyların ezici çoğunluğunu almasına rağmen, o da Kürt milletine bir seçim enstrümanı olarak bakmaya devam ediyor.  

KÜRTLERDE MEMLEKET (KÜRDİSTAN) SEVDASINDAN ZİYADE MİLLETVEKİLİ SEVDALILIĞI VAR. BU SEVDA KÜRT MİLLETİNİ BİR SEÇİM ENSTRÜMANI HALİNE GETİRİYOR…

Kürdistan’ın Kuzeyinde, milli ayaklanmaların bastırılmasından sonra, Kürtler siyaset dışına itildiler. Sömürgeci devletin resmi inkâr ve yasak politikasına göre, Kürtlerin her şeyi yasaklandı. Kürtler kendi dillerini bile kullanamadılar. Kendi dillerini kullanmaları büyük cezalar almalarına neden oldu.

Böyle olunca da siyaset yapmaları haydi-haydi yasak oldu. Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürtler, 1946’dan sonra kendi kimlikleriyle değil, kendi kimliklerini gizleyerek ve inkâr ederek, Türk siyasi partilerinde siyaset yapmaya, milletvekili olmaya başladılar.

Kürtler, Türk Siyasi Partilerinde siyaset yaparken, partinin devlet partisi olup olmaması davranışlarında bir ölçü oldu.

Bu hareket tarzı da, zaman içinde, Türk siyasi partileriyle büyük bir entegrasyona yol açtı.

Kürtler, kendi siyasi partilerini kuramadıkları için, Türk siyasi partileriyle siyaset yapma alışkanlığını edindiler. Kürdistan sevdasını unuttular, milletvekili sevdalısı olmaya başladılar.

Biz üniversitede olduğumuz zaman, Kürdistanlılar olarak yüzlerle ifade edilir konumdaydık. O zamanlar üniversitede olan Kürdistanlı gençlerin çoğu, Kürt yönetici sınıfının çocuklarıydı. Yoksulların ve hatta orta sınıfın çocukları birçok nedenden dolayı üniversiteyi okuma olanaklarından yoksundu.

Üniversitede okuyan Kürt milliyetçisi ve “Bağımsız Kürdistan kurulmalı” diyen arkadaşlarımız bile, ta okul sıralarında, okulu bitirdikten sonra milletvekili olmanın hayalini ve hesabını yapıyorlardı.

Bu tutumu ve onları o zamanda anlamakta zorluk çekiyordum.

Bağımsız Kürdistan, sömürgeci devletten her anlamda ve her alanda ayrışmayı, farklı ve ayrı durmayı gerektirdiği tartışmasızdır. Buna rağmen, okumuşlarımız milletvekili hastalığına yakalanmışlardı.

Günümüzde de Kürt okumuşları ve siyaset sınıfı, milletvekili olma sevdası ile yanıp tutuşuyorlar. Bu sevda son bulmadıkça, Kürdistan milli hareketinin kimlik kazanması, gelişmesi, çözüm alternatifi, kurtuluş ve özgürlük umudu olması olanaklı değildir.

Bu bağlamda, Sömürgeci Devletin siyasi partileri de, Kürtlerin bu zaafından yararlanarak Kürt milletini rahatlıkla bir seçim enstrümanı olarak kullanmaktadır.

KÜRTLER, KÜRT MİLLİ ÇIKARLARINA GÖRE OYLARINI KULLANMALI…

Türkiye’deki seçimler, Irak’taki seçimler kadar önemli olmazsa da, Kürtler ve Kürdistan’ın Kuzeyi için de bir değeri ve anlamı var.

Irak’ta Kürtler kendi federal devletlerinde ve kendi federal parlamentoları için, kendi partileriyle seçimlere katıldılar.

Türkiye’de Kürtler, kendi devletleri olmayan bir devlette ve kendilerinin olmayan bir meclis için, seçime katılıyorlar.

Bu tespitimden çıkan sonuç, Irak’ta Kürtler iktidar ve egemenliği paylaşmak, federal devleti yönetmek için seçimlere kendi partileriyle katıldılar. Ona göre de sonuç aldılar. Seçimler sonrasında da, Başkan Barzani’nin deyimiyle “Irak ve Kürdistan’da yeni bir dönem ve süreç başladı.”

Türkiye’de, devlet ve meclis Kürtlere ait olmadığı için, Kürtlerin iktidarı ve egemenliği paylaşması, devleti yönetmesi için seçimlere katılmaları söz konusu değildir.

TC Devleti bünyesindeki seçimler, Türk partileri arasındaki bir iktidar/hükümet mücadelesidir. Kürtler bu mücadeleye taraf olmamalıdırlar.

Kürtler, kendi bağımsız tutumlarını her açıdan ortaya koymalıdırlar.

Bu da, bağımsız, özgün, ant-sömürgeci ve milli kurtuluşçu bir seçim siyaseti ile olur.

Seçim siyasetimizin bağımsızlığı ve özgünlüğü,

1- Millet olarak milli kurtuluş ve devlet kurma aşamasında olmamızdan ileri gelmektedir. Stratejik bir davranışı ifade etmektedir.

2- Bu aşamada Türkiye’de bulunan partilerin hepsinin (iktidar olan ve olmayan), milli mücadelemize ve devlet olmamıza karşı olmalarıdır.

Ne yazık ki buna rağmen, Kürtler bilerek ya da bilmeyerek, şahsi ve toplumsal menfaatleri için Türk partileri arasındaki bu mücadeleye taraf olmaktadırlar.

Kürt Millet ve Kürdistan sorunu, Türk partileri arasında iktidar mücadelesine taraf olmak sorunu değilse; sorun, milli mücadele ve Kürtlerin devlet olması ise, seçim platformunda da buna uygun programla yer alınması gerekir.

Bu da hiç şüphe yok ki en azından Federal, Bağımsız, Konfederal Kürdistan Devlet programına göre hareket edilmesini, çalışma yapılmasını, ona göre tavır belirlenmesini gerektirmektedir.

Tüm Kürtler ve Kürdistan partilerinin bu milli programı; Her yerde: Seçim platformunda, poliste, mahkemelerde, Türk tarafı ile çözüm için masaya otururken, saklısız, gizlisiz savunmaları gerekir.

 

Amed, 27. 05. 208

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.