Kürt Milli Gücüne Güvenme ve Güvenmeme Sorunu Üzerine Düşünceler...

Kurd24

Türkiye’deki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Kürtlerin ve Kürt örgütlerin davranışı ve hareket tarzına olan itirazım; genel olarak bir milletin kendi gücüne güvenme ve güvenmeme, milli şuur ve milli kurtuluş davranışı konuları üzerinde durulmanın gerekli ve önemli olduğunu gösterdi.

Nurettin Yılmaz’ın da vefatı söz konusu olunca onun kişiliğinde milli güce güvenme ve güvenmeme sorunun bir deney olarak ele alınıp geliştirilmesi; Kürdistan’ın Kuzeyinde söz konusu olan konudaki zaafı, problemli durumu ele almak daha anlamlı oldu.

MİLLETLERDE MİLLİ GÜCE GÜVENMENİN DOĞURDUĞU SONUÇLAR..

Halklar, belirli aşamalardan geçerek millet aşamasına gelmişlerdir. Milletlerin, kapitalizmin şafağında ortaya çıkan toplumsal bir evrim olduğu kabul görür. Millet aşamasında kendileri için milli devletler oluşturmuşlardır.

Millet aşamasında,”MİLLETLERİN kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etmesi” anlamlı ve kapsamlı bir ilke haline gelmiştir. Bu ilke, bir milletin kendi gücüne dayanarak var olma ve devletin kurma şansını elde etme; ya da bir milletin kendi milli gücüne güvenmeyerek, devlet kurma şansını kaybetme anlamına gelmiştir.

Dünyada bütün milletler, kendi milli güçlerine güvenerek milli ve bağımsız devletlerini kurmuşlar, kendi ülkelerini sömürgecilikten ve işgalden kurtarmışlardır.

Dünyadaki milletlerin kendi milli devletlerini kurmaları, Fransa’daki Devrimden sonra gündeme gelmiştir. Dünyadaki devletlerin hepsi ilk aşamada ve hemen devletlerini kuramamışlardır. Milletlerin kendi devletlerini, değişik aşamalarda kurmaları söz konusu olmuştur.

Bir kısım milletler, Fransız Devrim’inden hemen sonra, bir kısmı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında, bir kısmı soğuk savaş döneminde, küçümsenmeyecek bir kısmı da soğuk savaşın son bulması ve Sosyalist Sistemin çöküşünden sonra devletlerini kurmuşlardır. Sovyetler Birliği’nin ve Yugoslavya Federatif Devletinin bünyesinden birçok devletin oluşması bunun somut örnekleridir.

Bu milletlerin hepsi kendi milli güçlerine dayanarak, bunun yanı başında siyasal konjoktürden ve uluslar arası destekten yararlanarak devletlerini kurmuşlardır.

Kürt milleti de, millet olma aşamasına geldiği günden bu yana bu ilkenin tezahürü, kendi milli gücüne güvenme ve güvenmeme sorunu ile karşı karşıyadır. Kürtler, kendi milli güçlerine güvendikleri, kendi mili güçleriyle kendileri için çalışma yürüttükleri zaman; devlet olma, Kürdistan’ı özgürleştirme, işgale son verme, Kürdistan’da iktidar ve egemenliğini tesis etme hedeflerine yakınlaşmışlardır. Kendi milli gücüne güven duymadığı zamanlarda da sıraladığım kutsal hedeflerinden uzaklaşmışlardır..

Kürt milleti, 21.Yüzyılda devlet sahibi olmayan tek millettir. Kürt milletinin devlet olamamasında dış etkenler, bölünmüşlük hali, bölünmüşlükten dolayı birçok devletin Kürt milleti ile ilgili çıkarlarının aynılaşması, sömürgeci devletlerin ortaklaşarak devlet olmasını engellemeye çalışması önemli bir etken olmasına rağmen; Kürt milletinin devlet olmamasında asıl belirleyici bir etken ve neden değildir.

Asıl olarak Kürt milleti, kendi milli gücüne güvenmediği, kendi milli gücünün kıymetini bilmediği, milli gücünü iyi kullanmadığı için devlet olma hedefine ulaşmamıştır.  

Bu konuda biz Kürtlerin zaaflarını gösteren bazı olgular üzerinde durarak sorunu açıklamak anlamlı olacaktır. Bunu yaparken Kürdistan’ın bütün parçalarına bakmak da gerekecektir.

NURETTİN YILMAZ DENEYİ MİLLİ GÜCE GÜVENME VE GÜVENMEME KONUSUNDA NEYİ ANLATIYOR?

Nurettin Yılmaz, dün (22 Haziran) hayatını kaybetti.

Nurettin Yılmaz, Kürtlerin tanınan şahsiyetlerinden biridir. Şimdi Şırnak’ın ilçesi olan, asıl olarak Şırnak’tan daha önemli ve öne Çıkan Mir Bedirhanlıların şehri Cizre’de, 1938 yılında dünyaya geliyor. Kürdistan’ın Kuzeyinde milli ayaklanmaların kanla ve katliamla bastırılmasından sonra gelişen derin milli sessizliğin bozulmasına neden olan 49’la Hareketinin üyelerinden biridir. O da tutuklanıp yargılandı. O zaman daha hukuk fakültesi öğrencisidir. Fakülteyi bitirdikten sonra, devletin hâkimi olmakta karar kılıyor. Ama Kürt olduğundan dolayı ve 49’lar Davasının bir üyesi olmasından dolayı Hâkimler Kurulu tarafından meslekten ihraç ediliyor.

Ankara’da avukatlık stajı yapıyor. Stajı bitirdikten sonra Cizre’ye yerleşip avukatlık yapıyor. Bu avukatlık döneminde, Kürt örgütlenmesinden uzak duran, pasif bir destekçidir. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’ne (TKDP) üye olmuyor ve dışında kalıyor. Onun 49’lar Davasında arkadaşı ve hemşerisi olan Şerafettin Elçi, TKDP’nin kurucusu oluyor.

Nurettin Yılmaz, devlet tarafından zulme uğramasına, tutuklanıp yargılanmasına rağmen, 1973 yılında kendi atalarını ve dedelerini katleden, Kürdistan’da katliam yapan, Kürtleri yok sayan, Sömürgeci Türk Devletinin kurucu iradesini temsil eden Bülent Ecevit’in CHP partisinde milletvekili oldu. Burada Kürtlerin oylarıyla seçilmesine rağmen, Kürt milli gücüne güvenmeme tutumu içine giriyor, bağımsız bir Kürt şahsiyeti olarak tutum geliştirmedi.

1977 yılında yeniden devlet partisi olan CHP’de milletvekili adayı oldu. Bu sefer, devlet partisi ona Kürtlük gerçeğini hatırlatarak, adaylığını veto etti. Bunun üzerine, bağımsız milletvekili adayı olarak Kürt milli gücüne sığındı. Kürt milli gücü ve Kürt yurtseverleri, devlete tam anlamıyla tepki bağlamında desteğini ortaya koyarak, büyük bir oyla, iki milletvekilini seçecek kadar bir oyla onu milletvekili seçti.

12 Eylül Askeri darbesinden sonra Kürtlüğünden dolayı tutuklandı. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevinde büyük hakaretlere ve işkencelere maruz kaldı. 3 yıl da hapis yattı.

Bu gelişmelerden sonra yapacağı şey, Kürt milli gücüne güvenmesi, o gücün içinde yer alması, o gücün örgütlenmesine doğrudan katılması gerekirken; tekrardan CHP’nin devamı olan SHP’den milletvekili olmak istedi. SHP onu aday göstermedi, SHP bu sefer de muhafazakâr bir Türk Partisi olan ANAP’ta milletvekili adayı oldu ve seçildi.

Nurettin Yılmaz, Kürdistan’ın Kuzeyinde bir protiptir. Kürdistan’ın Kuzeyinde var olan çoğunluk şahsiyetlerin, milli güce güvenmeme davranış biçimini göstermektedir. Bu Kürdistan’da negatif ve milli olmayan bir siyaset kimliğini oluşturdu. Giderek milletvekilliği sevdası memleket ve millet sevdasının önüne geçti.

Bu sevdadır ki, Nurettin Yılmaz’ın kendisine Kürt partisi demeyen HDP’nin öncülü içinde yeniden yer almasına neden oldu.

Bazı Kürt şahsiyetleri de bir dönem bu davranışın dışında, Kürt milli gücüne güvenmenin gereklerini yerine getirmişse de, bir dönem sonra takatsiz kalmışlar, yön değiştirmişler.

KÜRT MİLLİ AYAKLANMALARINDAN SONRA KÜRT MİLLİ GÜCÜNE GÜVENMEME EN ÜST DÜZEYE ÇIKTI…

Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli ayaklanmalardan sonra, Kürt milli gücüne güvenmeme, korkunun egemen olduğu bir atmosfer Oluştu. Bu Kürt ailelerinin çoğunluğu, kendi çocuklarını Kürtlükten uzaklaştırmak için onlarla Kürtçe bile konuşmamasını sağladı.

Kurşun gibi ağır ve milliliği kemiren, yok eden bu atmosfer, Kürt şahsiyetlerinde bir travmaya yol açtı. Kürdistan milli ayaklanmalarına öncülük eden egemen sınıfların aileleri, Kürtlerin tanınan ve kanaat önderi konumunda olan şahsiyetlerinin çoğunluğu, kendilerini korumaya almak için, devletin limanına sığındılar. Bu korunma güdüsünün ucu düşmanına ve katiline aşık olmaya, Stockholm sendromuna kadar ulaştı.

Milli ayaklanmalardan sonra, Kürdistan’ın Kuzeyinde Kürtler 1950 yılına kadar siyaset dışında kaldılar. Her yönden yasaklı hale geldiler. Kürtler 1950’den sonra siyaseti Türk (CHP ve DP) partilerinden yaptılar.

Bu tutum ve davranış, 1965 yılına kadar devam etti. O tarihte TKDP’nin kuruluşu Kürt milli gücüne güvenmenin bir refleksiydi. 1969’da DDKO’nun ve Komelaya Rizgarîxwazên Kürdistan’ın kuruluşlarıyla bu mili güce güvenme duygusu daha da gelişti. 1974’ten sonra da zirveye ulaştı.

Kürt milli gücüne güvenme duygusunun gelişmesine bağlı olarak Kürdistan’da bir siyaset sınıfı oluştu: Bu siyaset sınıfının çabasıyla çoğulcu bir yapıda Kürdistan örgütleri kuruldular.

PKK’nın bir devlet projesi olarak Kürdistan milli hareketinin başına bela olarak sarılması ve 12 Eylül Askeri Darbesi; milli gücün kırılmasını, tasfiyesini sağladı. Kürt milli gücüne yeniden güvensizliği geliştiren bir süreç oldu.

Bulunduğumuz aşamada halen bu süreç devam etmekte ve Kürt milli gücüne güvenmeme tutum ve davranışı revaçta. Kürtlerin oylarıyla milletvekili çıkaran bir parti kendisinin Kürt partisi olmadığını açıkça söyleyebiliyor. Buna rağmen Kürtler yine de o partiyi desteklemeye devam ediyorlar.

Açıkça söylemek gerekirse, eski devlet partisi modellerinin yerine, Kürt rengi taşıyan Türk partisi modeli geliştirilerek, Kürt milli gücüne güvensizliğin derinleşmesi sağlanıyor.

Oysa bu model, Fransa’da Kürt Enstitüsünün yaptığı “Uluslararası Kürt Konferansı”na katılan Türk partilerindeki Kürt milletvekillerinin ihracı sonrası gelişen güçlü milli refleks sonucu, SHP’nin Kürdistan’dan silinmesi gibi olumlu bir gelişim sonucunda oluşmuştu.

Ne yazık ki bu milli güçlü refleksten sonra, Kürtlerin yeniden Türklere teslim oldu.

Bugüne dek hem Türk partilerine ve hem de Türk partileri yerine geçen model olan partiye karşı olan Kürt aydınları ve siyasetçiler, 24 Haziran’da bu partiye angaje ve teslim oldular.

Bu nedenle Kürt milli gücüne dayalı ve onu geliştiren bir seçim siyaseti oluşturulmadı.

Bunların hepsi, Kürt milli gücüne güvenmemenin sonucu oluşan ya da oluşturulan doğal olmayan, giderek menfaatlerle bezenen bir süreçtir.

KÜRDİSTAN’IN DİĞER PARÇALARINDAN HER DÖNEM KÜRT MİLLİ GÜCÜNE GÜVEN DUYULDU…

Kürdistan’ın diğer parçalarında ve özellikle de Güney ve Doğu parçasında süreç tümden farklı gelişti.

Kürdistan’ın Doğusunda, İkinci Dünya Savaşından sonra milli güce dayanılarak Kürdistan Mehabad Devleti kuruldu. 1979’dada milli güce olan güven sonucu, önce Kürdistan’da iktidar olundu. İran Sömürgeci Devleti’nin saldırısından sonra da İslami rejime ve devlete karşı silahlı milli devrimci ayaklanma oldu. Bu süreç, Kürdistan’ın Doğusunda PEJAK denilen kukla ve devlet örgütü eliyle bu süreç kırılmak istenmiş olmasına rağmen, başarılamadı. Halen Kürt milli gücüne güven süreci devam ediyor.

Kürdistan’ın Güneyinde milli güce güven sürekli olmuştur. Bu sürecin sürekliliğinde ve güçlenmesinde, Barzani Hareketi’nin rolü büyüktür. Kürt milli gücünee olan güven, her dönem Kürtlerin kendi topraklarında parçalı da olsa egemen ve iktidar olmasını sağladı. 1970 Yılında Kürdistan Otonomisinin kurulması, 1992 yılında Kürdistan Federe Devletinin kurulması, bu milli güce olan inancın varlığındandır.

Amed, 24 Haziran 2018

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.