
Kurtuluş Baştimar
Author
Yüzleşmenin Romanı-Aarafta Düet

"Tarihe yapılacak en büyük ihanet onu anlamaktır, bu şekilde geleceğe de ihanet etmiş olursun."
Kendisinin tabiri ile "siyasi rehine", politikacı ve yazar Selahattin Demirtaş, parmaklıklar ardından üretmeye devam ediyor. Küçücük hücresinden bir dünya ve bu dünyaya has bir dil yaratıyor Demirtaş. Bu zamana kadar yazdığı her romanı okuyan birisi olarak, son romanı ve son romanı ile bir ilki başarması karşısında mutluluğum ve heyecanım daha da arttı.
Arafta Düet, bu romanı elinize aldığınızda bir çırpıda okuyacağınız bir roman diye yazılmış birçok yerde, ama bence öyle değil. Bir kere yazılış tarzı olarak, birisi Edirne Cezaevinde bir diğeri Belçika’da yaşamını sürdüren Yiğit Bener yani iki yazarın, sınırlardaki düetini, birbirini hiç görmeden bizlere sunması açısından bir ilk. Romanda iki ana karakter var, "Yorgun Demokrat" diyebileceğimiz eski devrimci avukat Sinan Çağlayan ve Emekli Tümgeneral Ayvaz Dere. Ayvaz 12 Eylül darbe döneminde işkenceleri ile ünlü bir askerdi. Hatta, onun işkencesinden Sinan da kendi payına düşeni almıştı.
Romanın yazarları, bu romanla bizleri bir aynanın karşısına çıkarır. Bununla da kalmaz bu aynaya dik bir şekilde ve gözlerimizi kaçırmadan bakmamızı isterler, yani yüzleşmeye davet ederler bizleri. Evet, Arafta Düet, yüzleşmenin ve onun zorluğunun romanıdır. Sinan, eski bir devrimci olarak, 12 Eylül darbesinin yüzlerine tokat gibi inmesiyle, soldaki örgütlü mücadelenin bıçak darbesi ile birden kesilmesi, duvarlara slogan yazan, afiş asan devrimci demokratların cunta ile hallaç pamuğu gibi savrulması ile bir hesaplaşma içindedir. Kulaklarında, yenilmiş bir fikrin cılız melodisi hatıralarında önü kesilmiş ve dağılmış bir mücadelenin silik fotoğrafları vardır. Yenilginin bitmez tükenmez bir yorgunluğu vardır omuzlarında. 12 Eylül darbesinden sonra, inandığı davasındaki eksikleri ve bugünden bakıldığında yanlış gibi görünen yanlışları taşır yüreğinde. Bir hesaplaşmanın içindedir. Yenilmiş bir ordunun yalnız neferidir Sinan. Ancak bir köşeye çekilip küsmeyi yediremez kendisine. Mülteci hakları ile ilgili çalışan bir dernekte gönüllü olarak avukatlık yapar ve mültecilerin hukukunu korumak için çalışmaya devam eder.
Eskiden asker olan ve tümgeneral olarak emekli olan Ayvaz için de durum farklı değildir. 12 Eylül darbesi, cumhuriyetçileri de farklı şekilde yenilgiye uğratmıştır. O dönem yani darbe döneminde Sol ve azınlıklara işkence edenler bunu Cumhuriyeti ve Atatürk İlkelerini korumak adına yaptıklarını söyleseler de, yıllar sonra avuçlarında kalanın kocaman bir yenilgi olduğunu Ayvaz ve onun gibi olan herkes anlamıştır. Evet, Cumhuriyet kurulduğunda, kadınlara tanıdığı seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere birçok reform gerçekleştirildi. Bu reformları "Aydınlanma"yı korumak adına giriştikleri yöntem aslında onları ve cumhuriyeti kendilerinin bile tahmin edemeyeceği bir döneme hazırlıyordu.
12 Eylül sola ve örgütlü sol mücadeleye ciddi çekiç darbeleri indirirken, aynı çekiç darbeleri Siyasal İslam’ın yolundaki engelleri teker teker törpülüyor, yok ediyordu. Ayvaz, cumhuriyet ve ordu adına yaptığı her adımın sonunda, bunları Siyasal İslam’a kaptırmanın ağır yenilgisini yaşamaktadır. Ne kadar işkence ederse etsin ne zorluklar ve sıkıntıları yaşamış olursa olsun, Cumhuriyet ve aydınlanmanın kendince umduğu yerde olmayışı onun için ağır mı ağır bir yenilgidir. Bir şey daha vardır yüzleştiği, işkenceler ve kötü muameleler. Bunlardan kurtulmak için alır başını gider, emekli olur olmaz Mersin Akkuyu Nükleer Santrali yakınlarında ve denize nazır bir kulübede yaşamaya başlar. Ancak, Sinan’ın oğlu Can Yücel’in sevgilisi olan Berfin’in arabasının Ayvaz’ın kulübesinin yakınlarında kaza yapmasıyla, Sinan ve Ayvaz’ın yolları kesişir. Sinan’ın aile dostlarının da katılmasıyla birlikte geçmiş ile yüzleşme başlar. Geçmişte yapılan hatalar, yenilginin ağır bedelleri, insan olarak kalabilme mücadelesi ve zaman zaman kulakları sağır eden bir sessizlik. Evet, her şey bu karşılaşma ile başlar. Kürt sorunu ise, Demirtaş’ın usta ve yerinde yaklaşımı ile romanın en önemli yerinde duruyor. Berfin’in diyalogları üzerinden Kürt meselesinin çözümünü bir kez daha yineliyor Demirtaş.
Roman bence tekrar tekrar okunabilecek bir roman. Verilmek istenen mesajlar ustaca ve okuyucunun gözüne sokmadan verilmiş. Karşıt karakterlerin bir araya gelmesinden ve onların geçmişi ile yüzleşmesinden bambaşka bir dil doğmuş romanda. Romana dair daha çok şey var burada yazılması gereken, ancak bu okuyucuya haksızlık olur. Okuduğunuz zaman çok şaşıracak ve bir o kadar da seveceksiniz. Edebi bir eser ve okurken lütfen edebiyatın ve sanatın siyaset üstü bir değer olduğunu unutmayın… O zaman romanda geçen çok güzel bir söz ile bitirelim: "Tedavülden kalkmış değerlerin bekçiliğini yaparak kendini kandıran bir yaşamasızdım."
*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.