Kerkük ihanetçilerinin çelişkisi derinleşiyor

Kurd24

Kürdistan Bölgesi’nde 25 Eylül 2017’de çok büyük tarihi bir adım atıldı. Bağımsız devlet için referandum yapıldı. Referandumun gerçekleşmesi sürecine kadar çok hayati gelişmeler ve sıkıntılar yaşandı. O gelişmeler objektif kriterlere göre gözden geçirildiği zaman, görülecektir ki Kürdistan Başkanı Mesud Barzani’nin bu karardaki ağırlığı, halkın ona olan güveni ve sevgisinin önemli, belirleyici ve tayin edici olduğu açıktır.

Referandumun sonucu, bütün dünya Kürtlerini olağanüstü sevindirdi. Kürt düşmanlarını şoke etti. Onları ilk planda bilinmezliğe ve şaşkınlığa sevk etti. Zaman içinde tepkilerinin ne olacağını saptadılar, o tepkilerini zaman içinde organize ettiler.

Kürdistan düşmanları, en başta da Irak federal hükümeti tepkilerinin ne olacağını saptamak ve yıkıcı nitelikte yapacaklarını gerçekleştirmek için arayış içine girdiler. Hiç şüphe yok ki, Kürdistan’ın herhangi bir parçasındaki olumlu gelişmeleri tehdit ve tehlike gören sömürgeci devletler Kürtlerin devlet olması karşısında daha aktif, daha hızlı Irak federal hükümetini destekleme kararı aldılar. Bu beklenilen bir şeydi.

Ayrıca ABD başta olmak üzere diğer Batılı devletlerin ve özellikle, Avrupa Birliği devletlerinin de Irak hükümetini destekleyeceklerini, referandum öncesi davranış ve politikalarının aksine ortaya koymaları Kürtlere tam anlamıyla Batı’nın bir ihanetiydi. Oysa referandum kararının alınması sürecinde ABD başta olmak üzere onlarca Batılı devlet, Kürdistan’daki referandumu desteklediklerini, referandumdan çıkacak sonucu onaylayacaklarını açıklamışlardı.

Bu gelişmeler,  referandum sonucunun çok büyük tehlikeleri yaratmaya gebe olduğunu gösteriyordu. Ama buna rağmen Irak hükümeti ve onu kayıtsız şartsız destekleyen sömürgeci devletler, Batılı devletlerin desteğine rağmen bir şey yapma konusunda tereddüt sahibiydiler. Bu tereddütlerini Kürtler ve özellikle de Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) içinde satın alacakları adamlar/kadınlarla yapabileceklerini saptadılar. Bu içinde İbrahim Ahmed’in torunu ve kızını, Celal Talabani’nin yeğenlerini satın almaya karar verdiler. Bunlar da zaten İran devletinin ayak takımı olarak satılmaya müsaittiler. Bu konuda Batılıların da desteğini aldılar.

Eski Irak Başbakanı Kerkük’ün işgali konusunda yaptığı açıklamada, “KYB içindeki yandaşlarımız olmasaydı Kerkük’ü ele geçirmemiz mümkün değildi” dedi.

Kerkük’ten sonra ihanetin boyutları daha da genişleyecekti. Hewlêr de işgal edilecekti. Ama işgal hareketi şanlı Pirdê Direnişinde kırıldı. Bu da İbrahim Ahmed’in torununun/kızının, Celal Talabani’nin yeğenlerinin ihanetinin büyük boyutunu göstermektedir.

Gelinen aşamada kuzenler arasında çelişki bir savaşa dönmüş durumda. Bu çelişki ve savaşın Kürdistan Bölgesi’nin lehine ele alınması ve planlanması gerekir. Onların yaptığı ihanet hakkında hukuk yolu açılmalı.

Bu konuda yazar ve araştırmacı Yaşara Karadoğan’a özetle kulak verelim:

“Kerkük trajedisinden sonra Talabani’nin oğlu Bafel Talabani ve Lahor Talabani ile çetesi Kürd kamuoyunun gündemini işgal etmeye başladı. 2017’deki bu olumsuz gelişmelerden sonra Süleymaniye birçok olumsuzluğun merkezi olmaya başladı. Bu ikili Süleymani’yi Kürd bölgesel idaresinden çıkarıp Bağdat’a bağlamaya çalıştılar. Süleymaniye İran yanlısı politikanın merkezi oldu.

Şubat 2020’de Bafel ve Lahur Talabani YNK’de eşbaşkanlığa getirildiler. Bu ikili hakkında ‘Haraç alma, yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık, tehdit ve casusluk’ suçlamaları sık sık duyuluyordu.

 

15 Temmuz günü babası Celal Talabani’nin mezarını ziyaret eden Bafel Talabani, Lahur’u söz konusu suçları ve YNK’yi kendi çıkarları için kullanmakla suçlayacaktı.

 (…)

Bafel Talabani bir süre önce yaptığı açıklamada ‘zehirlenerek öldürülmek istendiğini ve zehrin istihbarat merkezinde bulunduğunu’ öne sürerek Lahur Talabani’yi işaret etmişti. (Amberin Zaman, Al-Monitor,14 Temmuz 2021)

Lahur Talabani ve kardeşleri YNK kontrolündeki kaçakçılık da dahil olmak üzere parayı kontrol ediyorlardı. Bafel ve Lahur arasındaki para ve gücü ele geçirme mücadelesinde Bafel, parti içindeki güçlü isimler Şex Cafer, Kosret Resul, Mela Baxtiyar ve başbakan yardımcısı kardeşi Kubad Talabani’nin yardımıyla Asayiş ve Terörle Mücadele Örgütü’nde Lahur Talabani ve kardeşlerini 8 Temmuz’da görevden aldı. Qubad Talabani’nin 16 mevkide değişiklikler yaptığı, bu değişikliklerin yapılması için Şex Cafer’e bağlı Altın Güçlerin de kullanıldığı öne sürülüyor. Geçtiğimiz günler içerisinde Lahur ve Bafel’e bağlı güçler Süleymaniye’de çatışma noktasına gelmişlerdi.

Geçtiğimiz Perşembe (11 Temmuz) günü  Lahur kontrolündeki Zanyari Müdürü Mohammed Tahsin ile Lahur’un danışmanı Ranj Sheikh Ali (Talabani) kısa süreli gözaltına alındılar. Terörle Mücadele sorumluluğuna Vahab Halabçayi getirildi. Azhi Amin ise Zanyari sorumluluğuna getirildi.

(…)

Bafil Talabani’nin eski Irak Başbakanı Haydar Abadi’yle yaptığı görüşme sonrası yapılan açıklamada şunları söyledi:

‘Kürtleri kendi içinde düzenlemek istiyoruz. Sorunlarla ilgili de ortak görüşmelerimiz olacak. Birlikte Kürdistan’ı huzur ve istikrara doğru götüreceğiz. Bunun için de Şii ve Sünni güçler içindeki kardeş ve yoldaşlarımız, tüm güçler ve diğer tarafların bize destek olmasını, kurumsal bir ülkenin temellendirmeyi, hoşgörü ruhu ve birlikte yaşamı geliştirmeyi istiyoruz.’

***

Geçtiğimiz Salı günü (13 Temmuz) Lahur Talabani’nin yayın hazırlığı yapan tv kanalı iPlus ve haber ajansı Zhyan’a baskın yapılarak el konuldu ve  Bafel Talabani’ye bağlı Esta Haber Ajansı tarafından ‘YNK parasıyla kurulmuş yerler YNK’ye aittir’ açıklaması yapıldı.

***

KDP ve Barzani karşıtlığı ile ünlü neo-con Michael Rubin’e göre Bafel Talabani’nin Lahur’a karşı darbesinin arkasında İran var. Rubin, Zanyari’nin yeni sorumlusu Azhi (Salman) Amin’in Kürdistan İslam Hareketi’nden geldiğini ve Ansar-al-İslam’ın önemli bir elemanı olduğunu, Terörle Mücadele sorumluluğuna getirilen Wahab Halabçayi’nin de İran’da yetiştirilmiş İslam Hareket’in eski bir yetkilisi olduğunu öne sürerek bu iddiasını kanıtlamaya çalışıyor.

*****

PKK tarafından yapılan açıklamada söz konusu gelişmelerden duyulan ‘rahatsızlık’ dile getirildi. Taraflara ‘Birleşme ve düşmanı sevindirmeme’ çağrısı yaptı. Bu ‘düşman’dan kastın KDP olduğunu söylemeye gerek yok. Benzer bir tepki de Musa Kaval’ın başını çektiği, adını daha önce duymadığım BAN (Bangewazîya Bizava Ashtiya Navxweyî ) da bir açıklama ile taraflara çağrıda bulundu.

***

Lahur Talabani, Bafel Talabani’nin kendisini ‘Genel başkan olarak sunmasını ve istihbarat birimlerinde yaptığı değişiklikleri darbe’ olarak görüyor.

***

Perşembe günü (15 Temmuz) gelen haberlere göre Lahur Talabani’nin 11 şirketine de el konulmuş. (…)

Fiili olarak partiyi yöneten Lahur artık bu pozisyonda olmasa da 12 Temmuz’da eski Irak Başbakanı Abadi’yle ‘YNK Eş Başkanı’ sıfatıyla görüştü. Bu görüşmede Lahur’un vücut dili bir panik içinde olduğunu gösteriyordu. Bafel de Abadi ile görüştü. Abadi’nin ziyareti önceden mi planlanmıştı, yoksa İran’ın bir hamlesi miydi bilinmiyor.

***

Bafel’in Lahur’a karşı yaptığı darbe ‘pasta paylaşımı’ ve Bafel’in iddia ettiği gibi ‘kaçakçılık, tehdit, teröre’ karşı yapılmış bir girişim mi yoksa, bazılarının iddia ettiği gibi İran-İngiliz ortak yapımı bir darbe mi?

Veya İran-Türkiye ortak operasyonu mu? Yoksa hiçbiri mi?

(…)

Lahur ve Bafel’in politikaları anti-Kürt politikalardı ve halk nezdinde lanetlenmişlerdi. Bağımsızlık karşıtı tutumları, Kerkük’ün teslim edilmesi, Kerkük’ün ölümsüz valisi Necmeddin Kerim’i öldürme planı ve Barzani’ye saygısız söylemleri gibi olumsuzlukları YNK’yi Kerkük özelinde Kürdistan genelinde tartışmalı hale getirdi.

Lahur ve Bafel arasındaki sorunlar en başta Kürdler olmak üzere, Kürdistan’da çıkarı olan bütün güçleri ilgilendiriyor. Bafel ile Lahur sonuçta, Bafel’in dile getirdiği ve getirmediği suçları birlikte işlediler. Bu konuda bir hesap da vermediler. Bu çatışmanın tarafları Talabani soyadını taşısa da Bafel, İbrahim Ahmed ailesini de temsil ediyor. Bu da onun için önemli bir avantaj.

İhanet koalisyonu çatlamış durumda. Durumun özeti budur.”

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir