Savcıların Kürt yurtseverlerini PKK’lı gösterip dava açmalarının stratejik amaçları

Kurd24

Kürt siyasetçi, yazar, dava adamı ve hukukçu olarak yakından izlediğimiz bir konu var. Bu konu da Türk savcılarının, PKK’ya karşı olan Kürt yurtsever,  siyasetçi ve aydınlarını; yazdıkları makaleler ve sosyal medyadaki görüşleri Kürtlüğe, Kürtçülüğe, Kürt milli hak ve özgürlüklerine, Kürdistan bayrağına, Kürt diline ilişkin paylaşımlarını PKK ile ilişkilendirerek, “PKK/KCK terör örgütünün propagandası” ithamıyla haklarından dava açmaktalar, cezalandırmalarını sağlamaktadırlar.

Son günlerde hiçbir Kürt’ün ve benim de aklıma gelmeyecek bir gelişme oldu. O gelişme de on yıllardır açık bir şekilde PKK’ya karşı olan, PKK tarafından ölümle tehdit edilen ve hakkında ölüm kararı alınan, PKK’ya muhalifliğimin Türkiye’de, Kürdistan’ın dört parçasında, uluslararası düzlemde, yazılarımda, röportajlarımda, basın toplantılarımda, televizyon programlarımda bilinmesine rağmen; benim de savcı tarafından PKK/KCK propagandası yaptığım ithamıyla sorgulanmış olmamdır.

Kısaca gelişmeye bakalım: Bir vatandaş, benim Uzay televizyonunda katıldığım “Büyüktimur’la Gündem” programındaki görüşlerimi Türk devleti için tehlikeli, bölücü nitelikli görüşler gördüğü, Kürtlerin işgal edilmiş ülkesini de Türk vatanı sayarak, vatanını koruma adına hakkımda Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CIMER)’e ihbar ve şikâyetten bulunmuş.  CİMER’in talebi üzerine, Diyarbakır’da bir cumhuriyet savcısı da benim hakkımda bu saçma sapan olan ihbarı esas alarak soruşturma başlattı.

Aslında buraya kadar olanlar tam anlamıyla Türk devletinin resmi devlet ideolojisini benimsemiş olan, Kürtlere ve Kürdistan’a karşı olan kurumların, savcıların, kimselerin tam anlamıyla bir klasiğidir. Ayrıca bu gelişmenin kendisi de çok sorunlu, keyfi bir durum ve hukuk bir garabet olmasına rağmen; asıl olarak savcının akıl tutulmasını, sosyolojik körlüğünü ve cehaletini, hukuk çılgınlığını ifade eden şey, görüşlerimin, “PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yaptığımın anlaşılmış olmasıdır!!!” şeklinde tanımlanmasıdır.

Sorgumla ilgili soruşturma konusu şöyle formüle edilmiş: “Tarafınıza ekran alıntısı olarak gösterilen fotoğrafta YouTube isimli video paylaşım sitesi üzerinde bulunan  UZAY HABER isimli sitede Büyüktimurla Gündem 1. Bölüm 28.09.2021 isimli video içeriği ile ilgili olarak; (….) ‘Siz Kürtçe eğitim ve öğretimi öngörüyor musunuz? Siz üniter devlete son verip işgal ettiğiniz Kürdistan’dan çekilmeyi kabul edecek misiniz?’ diyerek anayasa suç olan bölücülüğün propagandasını yapmıştır şeklinde,  Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine (CIMER) ihbar edilmiştir. YouTube isimli video paylaşım sitesinde yayınlanan videoda ‘İşgal ettiğiniz Kürdistan topraklarından çekilecek misiniz’ şeklinde konuşma yaparak PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yaptığınız anlaşılmıştır. Konu ile ilgili detaylı ifadenizi veriniz.”

Savcının bu iddiasına karşı ben de detaylı görüşlerimi belirttim.

Dedim ki:

“Soruşturma konusu yaptığınız sözler ve cümleler de bana aittir.

Ben, Kürt milletinin milli haklarının kazanılmasını, Kürtlerin Türkler kadar hak sahibi olmasını, Kürtlerin de kendi ülkeleri olan Kürdistan’da iktidar ve egemen olmasını savunan bir Kürt dava adamı, siyasetçisi, yazarı, aktivistiyim. Bundan dolayı Kürtçe eğitim ve öğretimin resmileşmesini, Kürt dilinin resmi dil olmasını savunuyorum.

Kürtlerin kendi ülkeleri Kürdistan’da iktidar ve egemen olması için 2 yol vardır. Bu yollardan biri,  bağımsız devlet olmalarıdır. 2. Yol, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değişmesi, federal bir devlet olması; devletin Kürtlerin, Türklerin ve diğer ulusal toplulukların ortak devleti olmasıdır.

Benim televizyon programından ifade ettiğim 2. modeldir. 

Kürtler de bütün milletler gibi bağımsız devlet olma ve kurma haklarına sahiptirler. Ama ben bu aşamada Kürtlerin bütün milli haklarına sahip olmasını, Türkler kadar hak sahibi olmasını, kendi ülkeleri Kürdistan’da iktidar ve egemen olmasını federal ortak devlette mümkün olduğunu savunanlardan biriyim. Bu yaklaşımımın bölücülükle bir alakası yoktur. Sonuçta Kürtler olarak kendi topraklarımız ve ülkemizde iktidar ve egemen olmak istiyoruz. Türklere ait bir toprağı almayı talep etmiyoruz.

Bunun için de siyasi mücadele yolunu benimsiyorum.

(…)

Programdaki görüşlerim bu çerçevede ve bu prensiplere bağlı olarak ifade edilen görüşlerdir. Şiddeti kesinlikle içermiyor. Ezber bozucu, mevcut parametrelere aykırı olması; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin, T.C. Anayasası’nın 90. Maddesinin, Avrupa Birliği’nin konuya ilişkin değişik müktesebatının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) kararlarına uygun ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamındadır.

Bu ileri sürdüğüm nedenlerden dolayı, soruşturma konusu olan programdaki görüşlerimin dava konusu olmayacağı açıktır.

(…)

Benim savunduğum konsept, Türklerin, Kürtlerin, diğer ulusal toplulukların, herkesin uzlaşmasını öngören demokratik, barışçıl, uzlaşmacı bir yoldur. Aynı zamanında şiddetin önünde de önemli bir barikattır.

Ben bir Kürt yazarı, siyasetçisi, dava adamı, aktivisti olarak Türkiye ve Kürdistan’da PKK’ya en şiddetli muhalif olanlardan biriyim. Bundan dolayı birçok kere PKK tarafından hakkımda ölüm kararı alındı.  Devlet, bundan dolayı bana yakın koruma teklif etti. Korumayı kabul etmedim. 2 yıl kadar önce de emniyet, PKK’nın beni öldürme kararı aldığı konusunda bilgilendirdi.”

(…)

Sonuç olarak diyebilirim ki: Ben PKK/KCK propagandasını yapmaktan dolayı en son hatta hiç yargılanmayacak bir Kürt’üm. Cumhuriyet Savcısının benim düşüncelerimi PKK’nın düşünceleri ile birleştirmesi, PKK/KCK propagandası olarak nitelendirmesi hukuki olarak bir töhmettir; sosyolojik ve siyasi anlamda bir körlük ve cahilliktir. Tam anlamıyla bir akıl tutulması ve PKK’ya hizmettir.”

DEVLETİN VE SAVCILARININ AMACI…

Devlet kurumlarının ve savcılarının böyle bir yola başvurması sebepsiz değildir. Stratejik amaçları olan bir yaklaşımdır. Devletin bu stratejik amaçları konusunda bir hukukçu olarak uzun zamandır emniyet ve savcı sorgulamalarında da açıklamalarda bulundum.

Bu stratejik amaçları sıralarsam:

1- Kürtlerin, özellikle Kürt aydın ve siyasetçilerinin ifade özgürlüğünü katletmenin, onları Kürt mücadelesinden uzaklaştırmanın kolay yolu, PKK ile irtibatlı gösterilmeleridir. Bilindiği gibi, ifade özgürlüğü mutlak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, diğer uluslararası sözleşmelerin güvencesi altından oldukları için güvenceli bir özgürlüktür. Suç kapsamında ele alınacak bir durum değildir. Kürt aydınlarının ve siyasetçilerinin bu korumadan yararlanmamaları için PKK terörü ile irtibatlandırmak en kolay ve rahat cezalandırma; Kürt haklarını savunmaktan uzaklaştırmak için de çok etkin bir yoldur.

2- Kürt milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini sürdüren dava insanlarını, Kürt aydın ve siyasetçilerini, örgüt ve partilerini kolaylıkla cezalandırmak için PKK terörü ve şiddetiyle ilişkili göstermek, oldukça çok rahat bir yoldur. Ayrıca, onları mücadele alanından uzaklaştırmanın oldukça verimli de bir yoludur.

3- Tarihi ve büyük Kürt-Kürdistan meselesinin kriminalize edilmesi, meşru gösterilmemesi için PKK dışında Kürtlerin olmadığı kanaat ve görüşünün dünyada ve kamuoyunda egemen kılınması için bütün Kürtler terörist olarak kabul edilen PKK ile ilişkili gösteriliyor.

4-Devletin kurumları, PKK ile terörize ve kriminalize olmuş bir Kürt hareketini bastırmanın kolay, sivil- milli kitlesel yaygın bir Kürt hareketinin onların sonu olacağı için,  Kürtler PKK'lı gösterilmek isteniyor

Bu amaçlar açıkça gösteriyor ki; Türk savcılarının, PKK'ya karşı olan Kürt yurtsever aydınlarını ve siyasetçilerini PKK'lı göstererek cezalandırılmalarını sağlamaları, PKK’ya hizmet etmeleri anlamına gelir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir