Kürdistan Bölgesi Başbakanı’nın ziyareti ve farklı görüşler

Kurd24

Kürdistan Bölgesi Başbakanı’nın Türkiye ziyareti 28 Kasım 2019 günü gerçekleşti. Başbakanın bu ziyareti, kendisinden önceki ziyaretlerden önemli bir farklılık gösterdi. Birincisi, Başbakanın seçilmesinden sonraki ilk ziyaretiydi. İkincisi, Türk devletinin Kürdistan’ın batısındaki operasyonundan dolayı Kürtlerde büyük bir duygusallık, Türk devletine karşı nefret dalgası vardı. Bundan dolayı ziyaret farklı ve kapsamlı tartışmalara yol açtı.

Bu ziyaret, “Devlet başkanları ve başbakanları en yakını oldukları devletleri ilk ziyaret eder” şablonu içinde değerlendirildi. Bu yaklaşım, doğru değildir.

ERBİL - ANKARA İLİŞKİSİNDE GENEL PANORAMA

Türk Devleti’nin klasik sömürgeci Kürt resmi politikası, Kürtlerle ve Kürdistan örgütleriyle hiçbir zaman ilişki kurmayacağını bize anlattı. Ama bu ezberi, 1983 yılında Başbakan Turgut Özal bozdu. Özal, Kürdistan’ın önemli bir bölümünün (Süleymaniye, Hewlêr, Duhok şehirlerinin) özgür ve uçuşa yasak bölge haline gelmesi için ABD ve müttefiklerini destekledi. Kürdistan liderleri Mesud Barzani ve Celal Talabani ile ilişkiler kurdu. KDP ve YNK’nın Ankara’da büro açmalarına izin verdi.

Özal’dan sonra da hükümetler bu geleneği devam ettirdiler. Ama bu ilişkiler, inişli çıkışlı, çoğu zaman sıkıntılı oldu. 2013’ten sonra AK Parti hükümeti ile bu ilişkiler daha sıkı ve istikrarlı bir hale geldi. İlişkilerdeki sıkıntılar “son buldu” görünümü kazandı. Türk devleti ile Kürdistan Bölgesi ilişkileri stratejik müttefiklik kapsamında ele alınmaya başlandı. Bir dönem de Türk devletinin Ortadoğu’daki tek, iyi, stratejik müttefiki, Kürdistan Bölgesi oldu. AK Parti hükümeti, Kürdistan’daki bağımsızlık referandumunu destekler açıklamalarda bulundu, hatta Erdoğan, çevresindeki danışmanlar, gazeteciler, televizyonların açıklamalarından, bağımsız Kürdistan devletini desteleyebileceği kanaati vasıl oldu.

Ama ne yazık ki, Kürdistan’da bağımsızlık referandumu güncelleşince, Türk hükümetinin tutumu da ABD ve Batılı devletlerin tutumu gibi yüzde yüz değişmeye başladı. Türk devletinin Kemalist resmi politikası gün yüzüne çıktı. Özellikle de referandumdan bağımsızlık devlet iradesinin çıkması, Türk hükümetini daha saldırgan hale getirdi. Bu saldırganlık, Irak ve İran’la ittifak ederek Kerkük ve diğer Kürt şehirlerinin işgaliyle sonuçlandı.

Türk devletinin bu yaklaşımı ve politikası, ilişkileri oldukça olumsuz hale getirdi.

Bu durum 2018 yılının ortalarına kadar böyle devam etti. 2018 yılının ortalarından sonra Türk devleti, Kürdistan Bölgesi ile ilişkileri olumlu hale getirmek için tutum ve siyasetinde yumuşamaya gitti. Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’yi davet etti. Çok sıcak olmayan bir görüşme gerçekleştirildi. Ama bu görüşmeden sonra ilişkilerin iyileştirilmesi çabalarının karşılıklı olarak gündeme geldiği görüldü.

İlişkiler olumluya doğru giderken, Türk devletinin Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etmesi, bütün Kürtler arasında bir nefret dalgasının gelişmesine yol açtı. Kürdistan Bölgesi’nde de soğuk rüzgârlar esmeye başladı. Efrin’den sonra bu yeni işgal Kürdistan’da duygusal ortamı daha da ağırlaştırdı.

Birçok gelgitlerden sonra Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani 28 Kasım’da Türkiye’yi ziyaret etti. Ziyaretinde Kürdistan bayrağı ile karşılandı. Bu ziyaret Kürtler arasında büyük bir dalgalanmaya, savrulmaya, farklı düşünce ve davranışların; popülist ve gerçekçi olmayan yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açtı.

İNSANLAREIN VE MİLLETLERİN OLAYLARA KARŞI REFLEKSLERİ

Her insanın zor dönemleri ve karşı karşıya kaldığı sorunlar olur. Bir kısım insanlar, ilk başlarda bocalasa bile daha sonra bu sorunları soğukkanlı karşılar, sonra anlamaya çalışır, daha sonra da zor da olsa sorunlarını çözmeye ve aşmaya çalışır. Bazı insanlar ise sorunların altında ezilir, sorunları anlamaz, çözmeye çalışmaz, kendisi ile ilgili yanlış kararlara yönelir. Bazı insanların, intihara sürüklenmesi en olumsuz karar aşamasıdır.

Milletler, aynı dili koşan, aynı topraklar üzerinde yaşayan, ayni kültüre, aynı tarihe sahip olan insanlardan oluşur. Milletlerin de insanlar gibi zor dönemleri vardır. Kürt milletinin zor dönemleri daha fazladır. Kürt milletinin bu zor dönemlerinde de olayları değerlendirmede, sorunları çözmede farklı çözüm yolları, farklı tutumları, gerçekçi olmayan ve popülist düşünceler ortaya çıkmıştır.

Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonra (1946), Kürdistan Otonomisinin Güney Kürdistan’da yok olmakla karşı karşıya kaması sonrasında, Kerkük’ün 2017’de yeniden işgali gibi temel meseleler sonrasında da bu tablo ile karşılaşıldı. Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonra, Cumhurbaşkanı Qazî Mihemed’in tutumunu Kürt milletinin geleceği için olumlu bulanlar olduğu gibi, bu tutumu hainlik derecesinde ele alanlar olmuştur. Kürdistan’ın güneyinde otonominin 1974 savaşıyla ortadan kalkmasından sonra, efsanevi Kürt lideri Mele Mustafa Barzani’nin tutumunu Kürt milletinin geleceği için olumlu bulanlar olduğu gibi, Mele Mustafa Barzani’yi işbirlikçi ve hain ilan edenler olmuştur.

16 Ekim 2017 günü Kerkük’ün işgalinden sonra da Başkan Mesud Barzani hakkında da akıl almaz olumsuz, popülist, gerçek dışı, Kürt milletinin çıkarlarıyla yakından uzaktan ilişkisi olmayan suçlamalar ortaya çıkmıştır. Başkan Barzani’nin kardeş kavgasının çıkmaması için savaş kararı vermemesi anlaşılmamıştır. Ama bütün bu tarihi olaylarda hangi düşünce sahiplerinin haklı oldukları; zaman geçtikten, veriler ortaya çıktıktan, duygusallıktan uzaklaşıldıktan sonra ortaya anlaşılmıştır. Yeni olgun koşullarda daha gerçekçi düşüncelere ulaşmak ve daha doğru düşünceler üretmek olanaklı olabilmişti. 

ZİYARETLE İLGİLİ ÜÇ FARKLI DÜŞÜNCE

Başbakanın Türkiye ziyaretinin açıklanmasından sonra, konuya ilişkin yoğun tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalarda, genel hatlarıyla üç düşünce şekillenmiştir diyebiliriz.

Birinci düşünce, Başbakanın ziyaretini, Türkiye’ye dair yakın ve uzak tarihi gelişmelerin bilincinde olan, Kürdistan Bölgesi’nin ve Kürt milletinin genel çıkarlarını hesaba katarak, duygusallıktan uzaklaşarak, katı gerçekçilik içinde hareket ederek, olumlayan düşüncedir. Oldukça gerçekçi, akılcı düşünceydi.

İkinci düşünce, Kürdistan Bölgesi’nin tecrit edilmesini, yıkımını isteyen kesimlerin etkisiyle, kendi dar düşüncelerinin de güdücülüğüyle, Başbakanın ziyaretini olumlamayan, bu konuda gönül kırıklığı içinde olanlar.

Üçüncü düşünce, tehlikeli ve popülist olan düşünceydi. Kürdistan Bölgesi’nin tecrit olmasından ve yıkımından yana olan kesimlerin düşüncesiydi. Bu düşünce sahipleri, aynı zamanda Türk devletinin Kürdistan’ın batısındaki işgal hareketinden sonra da Başkan Mesud Barzani ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nden, Türk devletine karşı savaşma kararı alma talebine sahip olan kesimdi.

Doğru olan birinci görüştür. Ben de bu görüşleri Kürdistan Bölgesi Başbakanı’nın geldiği gün televizyonda canlı olarak açıkladım.

Kürdistan Bölgesi, kuşatılmış bir bölgedir. Federal yapı iyi işlememektedir. Federal anayasa yordamınca uygulanmamaktadır. Bundan dolayı Kürdistan Bölgesi’nin komşuları İran ve Türkiye ile siyasi ve ticari ilişkileri kurmak, bu kapılardan dünyaya açılmak, Kürt ulusunun bir ihtiyacı ve menfaati olduğu gibi, bir zorunluluk olarak da ortaya çıkıyor. İran ve Türkiye’yle ilişki içinde olmamak, Kürdistan Bölgesi’nin kuşatılmasına ve çıkmazlara girmesine yol açar. Kürdistan Bölgesi’nin İran ve Türk devletleriyle siyasi ve ticari ilişkiler içinde olması, o devletlerin Kürtlerle ilgili sürdürdüğü politikaları, onların tarihi klasik Kürt anlayışlarını desteklemesi ve katılması anlamına hiç gelmez.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.