Hakkari’de Bir Mevsim-Ferit Edgü

Kurd24

İlk filmini izledim. Bende çok farklı bir yer bıraktı Erden Kıral’ın yönettiği ve senaryosunun Ferit Edgü’nün ‘’O’’ isimli eserinden uyarlanan bu film. Evet, Hakkari’de Bir Mevsim, Ferit Edgü’nün toplumsal gerçekçi romanının filme uyarlanmadan önceki ismi. Yani kitap ilk yayımlandığında ‘’O’’ ismi ile yayımlanıyor. Ancak daha sonraları beyaz perdeye uyarlanması ile birlikte, kitap film ile, film de kitap ile anılır olunca, Ferit Edgü’nün eseri de Hakkari’de bir Mevsim adı ile yayımlanmaya başlıyor. Ferit Edgü, toplumsal sorunlara duyarsız kalmayan bir yazar. Diyalogları ile yazdığı roman ve öykülerinde evrenselliği yakalamış bir usta.

Hakkari’de Bir Mevsim, Ferit Edgü’nün askerliğini öğretmen olarak yaptığı Hakkari’nin Pirkanis Köyünde geçiyor. Aslında yaşadıklarını yazan, yazdıklarını yaşayan bir öğretmenin, bir sürgünün, bir kovulmuşun yol hikayesidir bu roman. Romanda, kendini dağ başında bir köyde bulan ve buraya geldiği andan itibaren kendi ile bir hesaplaşmaya giren, sorgulayan, sınırları parçalayan bir ruh haline giren yazar, okuyucuyu da peşinden sürüklemeyi başarıyor. Bambaşka bir hayatın ortasına fırlatılmıştır Ferit Edgü. Dillerini bilmediği, dilinden kimsenin anlamadığı bir iç ülkenin kimliksiz vatandaşlarının ortasındadır. Yüzyıl boyunca birlikte yaşayıp da dilini bilmediğin bir kardeşliğin öyküsüdür anlatılan. Bir dağa sırtını vermiş sarı gözlü evlerde unutulmuş insanların haaytta kalma mücadelesini okuruz sayfalar boyunca. Devletin unuttuğu, hastalıktan karnı şişerek ölen bebeklerin, karların altına gömülen kapkara günahların yüksek rakımlardaki ağıtlarıdır anlatılan. Hastalıktan, veremden ölmeden de yaşamanın cılız, umutsuz ve bir o kadar da yılgın bir seslenişidir Hakkari’de bir Mevsim. Kapanan yollar, kar altında çaresiz ve unutulmuş bir şekilde baharın gelmesini bekleyen insanlar… Ferit Edgü, romanda doktor gelmesi için, çocukların ölmemesi için dilekçeler yazıp gönderir ilgili yerlere. Cevap bir türlü gelmez. Karlar eriyip de yollar açılmaya başladı mı, at üzerinde bir sağlık çalışanı gelir. ‘’Dilekçenizi aldık, aşılama yapacağız’’ diye. ‘’Ölen bebekleri de mezarından çıkaralım mı, onlara da aşı yapılacak mı?’’ diye sorduğunda ise ‘’üşütmüş’’ damgası yiyecektir.

Romanda yer alan karakterler de toplumun resmini çizer adeta. Muhtar, karısı Zazi’nin üzerine kuma getirmek ister. Feodal yapının sonuna kadar sorgulandığı ve sarsıldığı bir tablo ile karşı karşıya kalırız eseri okurken. Öğretmenin (Ferit Edgü) yanına gelip, oğlu aracılığı ile öğretmenle konuşması, kadının feodal yapı içerisindeki sessizliği, sesinin ve adının olmayışının altını kalın harflerle çiziyor.  Halit var sonra, bütün amacı ve derdi başladığı bir evi bitirmek olan, karların ardındaki ülkenin vatandaşı Halit. İki katlı bir ev yapacağını, bir radyo alıp, Bağdat’ı ve İstanbul’u dinleyeceğini ve bir gün mutlaka bu evi bitireceğini anlatır bizlere Halit. Başladığı evi bitiremez. Daha doğrusu yarım kalmıştır çünkü Halit, o dönemlerde sınırı geçmeye çalışan ve vurularak öldürülen Acemlerden birinin faili olduğu gerekçesi ile tutuklanır. Delil yetersizliğinden beraat eder.  ‘’Bu dağ başında tanık ne arar? ’sözü birçok gerçeği de günahı da örten bir kalkan gibi durmuyor mu?

Kent merkezine giden ve traş olan öğretmen, yağan yağmurdan korunmak ve ilgisini çektiği için sığındığı kitapçıda geçmişi ile yüzleşme başlar. Eskiden bir denizci olan Öğretmen, şimdi kimsenin adını bile duymadığı bir köyde ve dağ başında, denizden uzak bir yaşama zorlanmıştır. Kasıtlı bir sürgündür bu aslında. Denizlerin maviliğine aşık bir adamın, kar beyazı ve ayazın yaktığı yüzlerin ortasında var olabilme deneyidir bu sürgün. Açlığın, yoksulluğun ve ölümün kol gezdiği bir ortama fırlatılmış bir adam. Adına okul bile denilemeyecek bir yerde tahtaların çakılması ile elde edilen sıralar, yan yana birleştirilip ve boyanarak elde edilen kara tahtalar ve önlüksüz, karnı aç ve yoksul öğrenciler.

Süryani kitapçı ona on tane kitap verir ve parasını ise, kitapları okuduktan sonra vermesini telkin eder. Bu, öğretmenin Süryani kitapçıyı ilk ve son görüşü olacaktır. Kitap sattığı için, en azılı düşman olarak lanse edilen Süryani kitapçı, gençlerin kitapları kent meydanında yakması ile ertesi gün eşyalarını toplayıp gider. Farklı dillerde kitaplar, cehaletin fitilini ateşlediği bir toplum ve kitap yakan bir ülke. Filmi ilk izlediğimde Hakkari’de Bir Mevsim adlı filmin neden beş yıl boyunca Türkiye’de yasaklı kaldığını pek anlamamıştım. Kitapta çok daha ağır eleştiriler varken bunların neredeyse yüzde onluk bir kısmı filmde anlatılmış. Zannımca dönemin sansür baskısı ve kitabı tümüyle filme uyarlamanın çok riskli olacağı tahmin edilmiş. Bu hali ile bile yasaklanmışsa bu film, kitabın bu kadar korkutması çok normal.

Film, Erden Kıral yönetmenliğinde Avrupa’da çok ciddi ödüller almıştır. Berlin Film festivalinden dönerken Havaalanında gözaltına alınan Erden Kıral, sonrasındaki baskılar nedeniyle Almanya’da yaşamak zorunda kalmıştır. Bu eser bize kitaplarda yazılanların her zaman doğru olmadığını, gerçek bilginin hayatı yaşarken elde edilebileceğini de hatırlatır. Dillerini öğrenemediğimiz kardeşlerimizin, karların ardındaki bir ülkede ve dağların yamacındaki sessiz ve sarı gözlü evlerinden yükselen öyküsüdür Hakkari’de Bir Mevsim… Ben çok beğendim. Keyifli okumalar.