İran’da sivil demokratik ayaklanma ve Kürtler

Kurd24

İran’ın sömürgeci, teokratik ve totaliter İslam Devleti, 1979 yılından bu yana sömürgeci yayılmacılıkla İslam imparatorluğunu kurmak istiyor. Müslüman ülkelerin içlerini, kendisine bağlı terörist gruplarla karıştırıyor, onların eliyle vekâlet savaşı sürdürüyor, devletlerin iç işlerine pervasızca müdahale ediyor.

Bir gün sıranın kendisine geleceğini, deve kuşu misali bilmiyor, bilmek istemiyor ya da biliyor; başına geldiği zaman da katliamla bastıracağını hesap ederek, yoluna devam ediyor.

İran halkları, 15 Kasım 2019 günü, bir şehirde başlattıkları toplumsal ayaklanmayı, İran’ın birçok iline yaydılar. Ayrıca İran’ın bütün eyaletlerinde toplumsal ayaklanma gelişti. İran’da toplumsal ayaklanmanın, başkaldırının, kalkışmanın ortaya çıktığı andan itibaren, üçüncü dünya retoriği işledi: Toplumsal ayaklanmaların ortaya çıkmasında yabancı ellerin olduğu; ABD, İsrail’in teşviki ve desteğiyle gerçekleştiği ifade edildi.

Toplumsal ayaklanmanın asıl nedenlerinin içsel, yapısal olduğu görmezlikten gelindi.

İRAN’IN SİYASİ VE TOPLUMSAL YAPISI

İran’da, toplumsal ayaklanmaları anlamak için siyasi ve toplumsal konumuna, rejim ve devlet yapısına bakmak lazım.

İran, Fars İmparatorluğunun devamı bir devlettir. İmparatorluk gününden bu yana da egemen olduğu ve işgal ettiği topraklardan hiçbir kaybı olmayan bir devlettir. Ortadoğu’nun da güçlü, bölge çapında oyun kurucu ve bozucu devletlerden biridir.

İran uzun bir dönem Şah diktatörlüğünün yönetimi altında yaşadı. ABD’ye sıkı bağlı bir devlet konumundaydı. Türk devleti gibi ABD’nin bölgedeki jandarmalarından biriydi. İran’da Şah diktatörlüğü, 1979 yılında halkların büyük ayaklanması sonucu yıkıldı. Şah diktatörlüğü yerine, demokratik çoğulcu bir rejim ve ADEM-İ MERKEZİYETÇİ YA DA OTONOM BÖLGELERDEN OLUŞAN bir devletin kurulacağı beklenirken; İslami bir diktatörlük kuruldu. Yeni İslami diktatörlük, Şah diktatörlüğünü aratır oldu.  İslami otoriter, teokratik, totaliter bir devlet yapısı şekillendi. Halkların irade gaspı ve sömürgelerdeki işgal devam etti.

İran, ABD ve Batı Avrupa; Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti yani sosyalist sistemle; İslam devletleriyle; kendisinin egemenliği altındaki tüm milletlerle düşman oldu. Onlara savaş açtı. O savaş bugüne kadar de devam ediyor. En büyük savaşı da 10 yıl boyunca, Irak devleti ile devam etti. Bu savaşta bir milyon insan katledildi, 10 milyon insan yaralandı, zarar gördü. Ekonomik yıkım oldu. İran ve Irak halkları yoksullaştı.

İran sömürgeci yayılmacı politikası sonucu, Ortadoğu’da büyük güce, nüfuz ve egemenlik alanına sahiptir. Irak ve Suriye müstemlekesi; Lübnan, Yemen kendi nüfuz alanıdır. 18 Ekim 2017’de Kerkük’ün işgal edilmesinde doğrudan yer aldı. Halen de kötülüklerine devam ediyor.

İran’daki teokratik yönetim, bir “İslam İmparatorluğu” kurma sevdasına düştü. Bunun için de, “devrim ihracı” stratejisini benimsedi. Sömürgelerde edindiği zenginlikleri, vatandaşlarından topladığı vergileri, kendi yayılmacı, terörist amaçları için kullandı.

İran, bilindiği gibi petrol ve doğalgaz zengini bir ülkedir. Buna rağmen, zenginliğin belirli güç odaklarından toplanmasından dolayı, ekonomik bir kriz söz konusudur. Bu ekonomik krize, teröristlere yardım etmesi, nükleer çalışmalarından dolayı üzerindeki ekonomik ambargo da eklenince, kriz daha da derinleşip genişlemektedir.

İran’da enflasyon çok yüksektir. Bundan dolayı halk her şeyi olağanüstü bir pahalılıkla karşılıyor. Halkın alım gücünün zayıf olmasından dolayı, korkunç bir yoksulluk ve açlık var.

Ülkenin zenginliği; Devrim Muhafızlarının, Pasdarların, devletin askeri ve sivil bürokrasisinin, istihbarat elemanlarının (Savak yetkililerinin), İslami yönetici kast ve ailelerinin elinde toplanmıştır. Gelirde ve zenginlikte, toplumsal kesimler arasında derin bir uçurum vardır.

İran’da Fars milleti egemen ve sömürgecidir. Ayrıca sayısal olarak da Azerilere göre daha az bir nüfusa sahiptir.

Kürt, Beluci, Arap, Azeri milletleri bağımlı ve sömürge konumundadır. İran’da yaşayan tüm milletler; milli, siyasi, toplumsal, kültürel, bireysel ve kolektif haklarından mahrumdur. Milletlerin hak ve özgürlükleri ayaklar altındadır. Milletlerin ve özellikle de Kürtlerin milli talepleri için verdikleri mücadelenin karşılığı katliam ve idam. Sürgünler en hafifinden cezalar.

Bundan dolayı, İran’ın bir “halklar hapishanesi” olduğunu söylemek yerindedir.

KÜRTLERİN MUHALEFETTEKİ YERİ

Kürtler, İran’da rejimin ve devletin değişimi, bağımsızlık ve özgürlük için mücadele eden milletlerin başında gelmektedirler.

Kürdistan’ın doğu parçası, Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla (1639) Fars İmparatorluğunun egemenliği altına girdi. O günden sonra Kürdistan işgal edildi, Kürt milletinin bütün milli hakları gasp edildi. Kürtler üzerinde büyük ve katı bir zulüm sürdürüldü. Bundan dolayı, Kürtlerle Fars İmparatorluğu arasında hep çatışmalar ve savaşlar oldu.

Kürtler bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini kazanmak için hep ayaklandılar. Kürt güçleri, zaman zaman da Kürdistan’da egemen güç oldular. Ünlü Kürt liderlerinden Simko Ağa, 20. Yüzyılın başlarında uzun bir dönem Kürdistan’da, Kürt egemenlik sistemini oluşturdu. Ne yazık ki Fars İmparatorluğu bu Kürt egemenlik sistemini yıktı.

İran, İkinci Dünya Savaşından sonra, Amerika ve Avrupa devletleri, Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. Kürtler, İran KDP ve Kürt lideri Qazi Mihemed’in öncülüğünde bu dönemde devlet kurdular (1946). Ama Kürdistan Cumhuriyeti’nin ömrü uzun sürmedi.  Kürtler, Kürdistan Cumhuriyeti’nin yıkılmasından sonra, Şah diktatörlüğünün zulmü altında yeniden yaşamaya başladılar. Kürtler bu zulme ve sömürgeci sisteme karşı, 1968 yılında yeniden milli bir ayaklanma gerçekleştirdiler. Ama yine yenildiler.

Kürtler, 1979 yılında Şah diktatörlüğünün yıkılmasında önemli bir aktör, bir ittifakçı güç oldular. 1979 halk ayaklanmasıyla Şah diktatörlüğü yıkıldı. Kürtler, de facto Kürdistan’da egemen ve iktidar oldular. Ne yazık ki Humeyni ve arkadaşları İran’da güçlenince ve iktidarlarını pekiştirince, Kürtlere ihanet ettiler ve Kürdistan’daki egemenlik sistemini yıkmak için saldırıya geçtiler.

Kürtler bunun üzerine, Eylül 1979’da silahlı ayaklanma ve mücadele başlattılar. Bu mücadele halen devam ediyor. Kürtler ve onların örgütleri, son halk ayaklanmasında da en önemli aktörlerden biri konumundadırlar.

Kürtlerin, İran kapsamında mücadelesine bakıldığı zaman, devletin değişmesi ve devletin federalleşmesi, rejimin demokratikleşmesi için en örgütlü, en sistemli, en uzun, en kararlı ve fedakâr mücadele, Kürtlerin mücadelesidir.

TOPLUMSAL AYAKLANMANIN GERÇEK NEDENLERİ

İran’da halkların ayaklanmasının tek sebebi; yoksulluk, ekonomik kriz, yolsuzluk, işsizlik değildir.  İran’da temel sorun rejim sorunudur. Bundan dolayı, ayaklanma yapanlar önce sıraladığım konulardan yola çıkarken, kısa sürede rejim değişikliği talebinde bulundular.

Bundan dolayı, halk ayaklanmasının, ABD, İsrail planlanmasıyla açıklanması olanaklı değildir.

İran’da 1979,  2009, 28 Aralık 2017 günü halkların ayaklanması ne kadar meşru ise; 15 Kasım 2019’de gündeme gelen ve devam etmekte olan halk ayaklanması o kadar meşru ve haklıdır.

İran’da Rejim, sömürgeci, teokratik, totaliter, demokratik olmadığı; vatandaşların hak ve hukuku ayaklar altına alındığı; bireysel ve kolektif hak ve özgürlükleri yok saydığı; Kürtler, Azeriler, Araplar, Beluciler, milli, siyasi, toplumsal, haklarından mahrum oldukları; sadece üst sınıf, sivil ve istihbarat ve askeri bürokrasi zengin, halk yoksul olduğu; adaletsizlik ve eşitsizlik olduğu için; halkların ayaklanması meşru ve haklıdır. Bu halkların ayaklanmasının desteklenmesi gerekir. Rejimin katliamcı ve haksız uygulamalarına karşı çıkmak her insanın görevidir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.