Türkiye’nin Fontamarası

Kurd24

Artık hiçbir sorunun hukuk ile çözülebileceğine inancı kalmadı kimsenin. Hukuku ve demokrasiyi öylesine itibarsızlaştırdık ki bu topraklardan tası tarağı toplayıp gitti bu iki değer. Kanunlar sadece teoride kaldı, o kadar yüksek, o kadar uzak ve soyut bir yere kondu ki gözümüzde, insanların ondan haberi dahi yok neredeyse. Umudumuzu evrensel insan haklarından, hukuktan ve demokrasiden kesip insanlara bağlar hale geldik. İlk önce umut terk etti bizi, sonra yarınlara dair neşelerimiz ve sonra da hayal kurabilme sevinci. Yaşama umudumuz çalındı desem sanırım abartmış olmam.

“Karnını doyur bu sana yeter” hayat profili çizildi herkese ve üzerimize uysun uymasın, taşıyabilelim taşıyamayalım bu elbise giydirildi üzerimize.  Sanat senin neyine? Edebiyat ve sinema burjuva eğlencesi olarak lanse edildi. Karnı tok sırtı pek, boş vakti olan boş insanların zaman öldürme aracıdır sanat denildi. Onca yoksulluk varken, onca açlık varken neyimize bizim sanat ve kültür? Bu ülkede olayları, kadın cinayetlerini, erkek egemen zihniyetin dayattığı zorbalıkları konuşmak, sıradan insanları konuşmak dururken, fikrin ve üretimin zikredilmesinin sırası mı şimdi?

Sen sanat mı yapacaksın? İhtiyaçlar piramidinde bu nerede duruyor? Halk ilk sıraya ekmek ve hayat kavgasını koymuş durumda. Tatile gitmek, ailece birlikte zaman geçirmek israf sayılıyor. Bana öyle geliyor ki bu piramidin en son aşamasında bir yerlerde bu bahsettiğim değerler. Kitabın fiyatını arttırdılar. Konserler yasaklandı. Öyle tehlikeli bir canavar olarak lanse edildi ki bu ülkede sanat ve kültür, onlardan bahseden vatan haini, sanat ve kültür ise şeytan işi olarak adını aldı. Bizleri yönetenlerin istediği kadar para kazanacağız, onların istediği şekilde boğuşa boğuşa, didişe didişe bir hayat yaşayacağız. Öyle çalışacağız, öyle makineleşeceğiz ki evin yolunu bulamayacak hale geleceğiz. İnsanca bir yaşam tehlike arz eder. İnsanca yaşam sunulan halk düşünür, eleştirir. Özgürlük, anarşinin rahmidir bizi yönetenler için. Özgürlük, başkaldırıyı doğurandır, ona hayat verendir ve işte tam bu sebeple başı ezilmelidir. Ama sadece okuyan ve düşünen, özgürlük ikliminde ancak boy verecek sanatın ve kültürün başı ezilmelidir. Kadını mutfağa ve eve hapseden yobazın değil. Kadını, neoliberal ekonomide bir araç olarak görenlerin değil, kadını öldüren takım elbiselileri değil, sadece özgürlüğün başı ezilmeli.

Bize fazla gelmeye başladı bu değerler. Sanayi, eğitimde Finlandiya modeli, insan hakları ve demokrasi… Sahi kimin umurunda bunlar?  Kavgasını vermediğimiz bu değerlerin kıymetini bilmek bizim işimiz mi? Ben evime ekmek götüreyim de, kim ne yaparsa yapsın diyen, fakir olduğu halde fakirin düşmanı kardeşim, suç kimde? Nasıl düzelecek sende başlamazsa ilk kıvılcım? Demokrasi diyenle alay edersen, senin gibi düşünmeyen insanlar tutuklanırken, öldürülürken, yok edilirken halay çekersen, topuzu kaçarsa kantarın yani sıra sana gelmez mi? İnsan hayatı ve değerleri öğüten bir mekanizmanın dişlilerini tek durdur demiyorum sana ama en azından o dişlerin birkaç dişini kırabilirsin. Dostoyevski’nin dediği gibi, karşında aşamayacağın bir duvar olması ona boyun eğme mecburiyetini hissetirmesin sana. Umutsuzlukta, umutta sende. Vücuduna enjekte ettikleri biat ve itaat kültüründen damıta damıta onurlu büyük bir yoksulluk elde ettiler. Ve bize, bizim suçumuz olmayan bu yoksulluğu edeple ve onurla taşınmamız istendi. Ünlü İtalyan yazar Ignazıo Silone’nin Fontamara romanında bahsettiği bir söz vardır, belediye başkanı ya da Şarbay’ın emriyle köy meydanına bir levha asılır: “Burada politika hakkında münakaşa etmek yasaktır” vergiler, maaşlar, politika, ekonomi hakkında tartışmak yasak. Düşünmek yasak kısacası.

Bize de içinde bulunduğumuz hayatın pahalılığı, geçim sıkıntısı, eksiklikler, zamlar hakkında tartışmak yasak. Razı ol, kader de geç demendir istenilen. Ama demem o ki Türkiye’nin Fontamarası’nda yasaklanmak istenen bu problemlerin rahmi bizim sessizliğimiz değil mi?

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.