Darağacından notlar-Julis Fucik

Kurd24

Faşizmin ne berbat bir hastalık olduğunu anlamak için onu yaşamaya ve bizzat onun postalları altında inlemeye gerek yok. Bu bela, insanın başına gelmeden onu tanımak, insanlığı ve geleceği karartan bu insanlık vahşetinden uzak durmak gerek.  Hayatımız bir sahne ise eğer, demokrasi ve özgürlükler bu sahnede bizlere onurlu bir yaşamın yolunu gösteren sanatçılardır. Faşizm ise bu sahnenin üzerine kapanan kocaman karanlık bir sansür perdesidir.

Sahne tarih sahnesi, yerler değişse de aktörler hep aynı. Cezayirde faşist cuntanın hapisanelerinde inleyen Henri Alleg’te Çek Cumhuriyeti’nin Gestapo zindanlarında Nazi faşizmine direnen Fuçik de aynı evrensel dilde mesajlarını verdiler; Faşizmin celladı umutla ve dirençle gülümsemektir. Her baskı ve yasak kendi kahramanını yaratır. 

Bu kahramanlardan biri ile tanıştım yani Julıus Fucik. Julius, Çek Cumhuriyeti’nde yaşayan ve müziğe sanata duyarlı bir gazeteci ve tiyatro eleştirmeni. Ne yaşarsa yaşasın müzik onun hayatından hiç eksik olmamış. Sürgün yemiş, hapis yatmış ama terk etmemiş sanat onu. Julius da sanatı terk etmemiş çünkü farkındaydı o, sanatı besleyen ve onu kurumadan büyütecek suyun gönlündeki pınarlardan akan umut suyu olduğunun. O suyla besledikçe sanatını, sanatı büyüdü. Sanatı büyüdükçe onunla direnişi de büyüdü. Öylesine büyüdü ki hücrelere ve idam sehpalarına sığmaz oldu.

Julius, Nazilere karşı vatan savunmasında direnmiş ve tutuklanmıştır. Gestapo cezaevine gönderilir ve orada SS subaylarının insanları hallaç pamuğu gibi hücreden işkenceye, işkenceden hücreye attıklarını görür. Görmekle de kalmaz, daha ilk günden kendisi de bu işkence cenderesinin çarkları arasında öğütülmeye itilir. Günlük ve sistematik olarak işkenceden geçirilir. Buna rağmen cezaevinin hücresinden, alt katta kalan karısına hücresinden şarkılar söyler. Her işkenceden getirildiğinde bir kemik yığını gibi atılır hücresinin ortasına. Ama o farkındadır her şeyin, işkenceyi toz duman edecek cesaret ancak ve ancak onurlu bir direnişin sessizliğindedir. Bu sessizliğe sadık kalmak, beyninin ona karanlık hücrelerde fısıldadığı muazzam bir zafer türküsüdür artık. O türküyü dinler durur. Dinler ama hapsetmez onu. Yayılır gider bu türkü bir hücreden bir hücreye. İdama yürür gider Julius. Adımlarını şafakların sessizliğinde, şafakların yaşama isteğinde atar idama doğru. Ama rahat ve huzurludur. Nazi karşıtı bir gardiyan ona işkence gördüğü günlerde gizlice yaklaşır ve kendisine kalem kağıt isteyip istemediğini sorar. Ve şunu der; yaz ki bilgin seninle ölü gitmesin. Dar ağacından notlar, işte bu cesur gardiyanın parça parça dışarı çıkardığı notlardan oluşur. Bu notlar, faşizm yerle bir edildiğinde ve toplama kamplarından sağ çıkan eşi tarafından kitap haline getirilir.

Dedim ya, faşizm sahnedeki demokrasinin ve özgürlüklerin üzerine kapanan bir perdedir diye. Bunu aynen Julius da böyle belirtiyor; benim oyunumun sonu yaklaşıyor. Oyunun sonunu henüz bilmediğim için yazamıyorum. Artık bu bir oyun değil. Hayatın ta kendisi.

Gerçek hayatta seyirci yoktur: Hayata hepiniz katılırsınız.

Son perde açılıyor.

Dostlar, hepinizi çok sevdim. Tetikte olun.

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.