Başbakan Chatam House’ta konuştu: Ortadoğu’daki olaylar dünyayı ilgilendiriyor

Başbakan Mesrur Barzani, Ortadoğu’da cereyan eden olayların, tüm dünyayı ilgilendirdiğini söyledi.

LONDRA (K24)

Başbakan Mesrur Barzani, Londra'da Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde (Chatham House) konuştu.

“Bugün burada Kürdistan Bölgesi ve Ortadoğu’nun durumunu konuşuyor olmaktan mutluluk duyuyorum” diyen Başbakan, “Bölge, geride kalan 10 yılda gündeminizi çokça meşgul eden bir bölgedir. Dünyada önemli bir olay haline geldi. Ortadoğu’daki olaylar sadece Ortadoğu’yu değil, tüm dünyayı ilgilendiriyor. Bu yüzden bu anlaşmazlık ve olaylar -DAİŞ’le savaş, göç, zulüm- her ne kadar olaylar şimdi yatışmaya başlasa da, bütün bu sebepler bizi yeni gelişmelere daha fazla hazırlanmaya yöneltiyor” dedi.

İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan temel sorunların halen sürdüğünü ve bu sorunların bölgenin kalkınmasının durmasına, yoksulluk, adaletsizlik, eşitsizlik ve yolsuzluğun tırmanmasına yol açtığını vurgulayan Başbakan, “Hepsi de istikrarsızlığın işaretlerini yayıyor” diye belirtti.

Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sorunlar en başta, ulus devlet kurulduktan sonra çözülmek zorundaydı. Toplumların, komşularla barış içinde gelişmesi için çaba gösterildi ancak bu tür devletler başarılı olamadı. Bu açıktır. Irak’ın Sykes-Picot Antlaşması sonrası başarılı ülkelerden biri olmamasından utanmamalıyız. Irak; yönetim açısından zor bir ülke olmuştur. Moğollar, fatihler, krallar, tiranlar ve son işgalcilerin hepsi denedi. Seçilmiş hükümetler bile çaba sarf etti. Ancak seçimlerin üzerinden altı ay geçmesine rağmen şimdiye kadar, cumhurbaşkanı ve başbakanın seçilmesi için çabalar sürüyor. Ülke halen yol ayrımında. Bu her seçimde tarafların ve yarışanların gördüğü net bir hikayedir. Dış güçler tarafından etki yaratılmaya çalışılıyor, bu da ulusal genel çıkarların boşa çıkmasına yol açıyor. Irak’ta güç paylaşımı kolay olmuyor, gerçeklerden saklanmamıza gerek yok. Ulus inşasıyla pek ilgisi olmayan dar, yerel çıkarlara meydan okuyan herhangi bir şey üzerinde anlaşma da yoktur.

Bizler Kürdistan'da, Bağdat'ın en iyi çıkarlarımızı içten desteklemediğine inanmak için çok nedenimiz var. Saddam sonrası yıllarda, Federal Parlamento'daki kardeşlerimizle müzakere ettiğimiz anlaşmaların her biri, sürekli izlemeyi gerektiriyordu. Ve çoğu zaman da uygulanmadılar. Her ay, federal bütçeden hak ettiğimiz payı aldığımızdan emin olmak için Bağdat'ın - genellikle eksik olan - iyi niyetine güvenmek zorunda kalıyoruz. 2004'te bu anlaşmanın müzakere edilmesinden bu yana, payımızın tam veya zamanında ödendiği nadiren bir ay olmuştur. Ve hiç ödeme almadığımız daha birçok ay oldu.

Bu yılın başlarında, Bağdat'taki sözde Federal Mahkeme, petrol ve gaz endüstrimizi geliştirme hakkımıza ket vuran bir karar verdi. Bu açıkça siyasi bir karardı. Bu, hükümet kurma çalışmalarındaki duruşumuzdan kaynaklandı. Burada söz konusu olan bölgesel sorunları ve bunların arkasında kimin olduğunu iyi biliyoruz. Bağdat'ta karar alma süreci tam anlamıyla bağımsız değil.

Oluşturulduğu şekliyle federal yasama organı, Iraklı olarak kabul edilen tüm insanlara adalet ve eşitlik sağlayamaz. Sizinle bir Kürt olarak konuşurken tüm Iraklıların sesi olmak istiyor ve bunu umuyorum. 2003'te hepimiz daha iyi bir gelecek kurmak için heyecanlıydık. Ancak şu an içinde bulunduğumuz durum böyle devam edemez. Bunu fark edecek ve çözümler üretecek kadar cesur olmalıyız.

Anbar, Basra, Musul, Necef ve Bakuba'daki kardeşlerime artık her şeyi farklı yapmanın zamanının geldiğini söylüyorum. Düşmanlığa, geçmişteki trajedilere, gelecek korkularımıza kapılmadan, barış içinde yaşamayı hak ediyoruz. Örneğin Basra, muazzam petrol rezervleri üzerinde oturuyor. Ancak halkı en temel hizmetlerden mahrum.

Sırada ne olabileceği hakkında açık ve net bir şekilde konuşmanın zamanı geldi. Ortak olarak yaşayabilmemiz için kendi işlerimiz üzerinde daha fazla söz sahibi olmamız ve kendi kaderimiz üzerinde daha fazla kontrole sahip olmamız gerektiğine inanıyorum. Basra sakinlerinin geleceklerinde bir paya ihtiyacı var. Felluce ve Ramadi'dekilerin de bizim gibi, terör örgütü DAİŞ’in karanlık gölgesini üzerinden atıp artık kendilerini yönetmek istiyor. İç savaş ve DAİŞ işgali nedeniyle her iki şehrin de Irak'la bağlantısı kesildi ve Sünniler dışında çok az kişinin adım atmaya cesaret edebileceği yerler tehdit edildi. Ancak korku yatıştığında ve fırsatlar ortaya çıktığında sınırlar kalktı, ekonomi büyüdü ve güven ortamı yeniden oluştu. Tek gereken umut ve kendi kaderini tayin etme parıltısıydı.

Irak'ın tamamındaki halklarımız, onurlu bir şekilde kendi kaderini tayin etme şansını hak ediyor.

Bu odadaki herkesi temin ederim ki burada savunduğum model, Bağdat'tan tüm gücün alınması anlamına gelmiyor. Ve bu ulusal sınırların yıkılması anlamına da gelmez. Bunun yerine, inandırıcı bir şekilde adem-i merkeziyetçi karar almanın ciddi bir şekilde düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Kendi kaderini tayin etmeye yardım etmenin, gerçekten bir ulus inşası olabileceği inancındayım.”