Irak’ın seçimi ya da şimdi ne olmalı?

Kurd24

2019 sonbaharı Irak için çok çetin geçti ve Bağdat’ta başlayan protestolar bir ayı bile bulmadan arkasında yüzlerce ölü bırakarak hükümeti istifaya sürükledi. Binlerce gencin yolsuzluk ve işsizliğe karşı ayaklanmasıyla başlayan kriz, önce bir başbakanı, ardından hükümet kurmayı başaramayan iki başbakan adayını tükettikten sonra gazeteci-istihbaratçı Kazimi’nin tarafların uzlaşısıyla hükümetin başına getirilmesi üzerine biraz duruldu.

Doğrusu pandemi şartlarının da araya girmesiyle yatışan protestolar, 10 Ekim 2021’de yapılan ve altı ay erkene alınmış seçimlerin sonuçlarında kendisini yeniden ortaya koydu. Anket şirketlerinin önceden belirttiği üzere bu bir sürpriz olmadı ama katılım oranının düşüklüğü bu meselenin en azından bir seçimle kapatılamayacağını, siyasilerden umut kesmiş bir halk çoğunluğunun varlığını gösterdi. Temel ihtiyaçlarının giderilmesinde siyasete karşı tam bir güvensizlik içinde bulunan seçmenlerin, partilerden daha çok adaylar üzerinden kendi tasarruflarını doğrudan sandığa yansıtabilecekleri daraltılmış bölge sistemine rağmen sandığa gitmemesi, aslında önümüzdeki günlerde olacakların da habercisi gibi. Protestoların asıl sebebi henüz giderilmiş değil ve kolay kolay giderilebilecek de değil. 

Irak’taki mevcut seçim yasasına göre %50’den daha az katılımın olduğu seçimler geçersiz sayılırlar. Ne var ki önceki seçimlerde de benzer durumlar olmasına rağmen bu yasa işletilebilmiş değil çünkü böylesi bir ihtimal zaten sıkışmış siyaseti tümden kilitleyecektir. Bir daha seçime hazırlanırken Bağdat tuz buz olacaktır. Bu sebeple parlamentoda çoğunluk bunu görmezden gelerek statükoyu korumaya çalışsa da bu mesele, sonuçlardan memnun olmayanların her fırsatta seçimin meşruiyetine dair öne sürecekleri bir argüman olarak güncelliğini koruyacaktır.

Elbette sonuçlar üzerinde yapılacak her türlü değerlendirme Irak’ın parçalanmış yapısının bir tezahürü olduğundan ortaya çıkabilecek senaryo ihtimallerini de çoğaltmaktadır ve bu durumun kendisi ne yazık ki bu seçimle de aşılamamış krizi hiç beklenmedik bir zamanda yeniden canlandırabilecektir. Zira Batılı güçler ile İran arasında bir seçime zorlanan ve seçim sonuçlarına bunu yansıtan Irak, önceki meclis döneminin İrancı karakterini törpülemiş olsa da siyasetin yönetemediği ve özellikle arkasında İran’ın olduğu bir toplumsal karmaşa tehdidine seçimin hemen sonrasında maruz kalmaya başladı bile.

Popülist karakteri ile bilinen ve Şii siyasetin hem Amerikan karşıtı ve hem de İran-dışı merkezi kabul edilen Sadr Hareketi, 73 sandalyelik başarısıyla seçimden zaferle çıktı. Önceki dönemde meclis başkanlığı ile gücünü arttıran Muhammed el-Halbusi’nin Sünni partisi Taqaddum (37 sandalye) ile eski başbakanlardan ve bugün Irak’ta süren birçok belirsizliğin sebebi olan Nuri el-Maliki’nin başkanlık ettiği Kanun Devleti Koalisyonu (34 sandalye) ise sandalye sayılarını arttırdı.

Bu seçimlerde İrancı siyasetin hezimete uğradığı ve bunun muhataplarınca henüz hazmedilmediği bir sır değil. Bu eğilimin merkezi kabul edilen Fetih Koalisyonu, 2018 seçimlerinde kazandığı 48 sandalyenin ancak 17’sini koruyabildi ve bunların son 4 tanesini itirazlar ve kimilerine göre şaibeli sayımlar sonrası elde edebildi. Ortaya çıkabilecek krizlerde kilit rol oynayacak bağımsız adaylar ise 40 sandalyeyle aslında Sadr’dan hemen sonraki başarılı çoğunluğu oluşturuyorlar ve bunların çoğunun Şii bölgelerden olduğu, özellikle protestolarda kitlelere öncülük edenlerin aldığı sandalyeler olduğu gözden kaçırılmamalı.

Şii partilerin kendi arasındaki bölünmüşlüğü her ne kadar Sünnilerin ve Kürtlerin elini yeni senaryolarda güçlendirdiyse de başbakanlığın teamülen Şiilere verilecek olması ve Hikmet Hareketi ile Nasr Koalisyonu’nun aldıkları ağır yenilgiler göz önünde tutulduğunda en azından Sadr ile Maliki’nin temsil ettiği hatlarda Şiiler arası bir denge sağlamasını zorunlu kılabilir. Fakat açık tehlikelerden biri silahlı Şiilerin tekrar sahaya inmesi ve şimdiye dek devletle organik bağı olan milislerin kendilerinin zayıflatılacağına dair korkusudur. Ki Sadr’ın seçim sonrası konuşması tam da bu meseleyi kaşımaya yönelik bir içeriğe sahipti. Sadr, sokağın tansiyonunu düşürmek ve kendisinden bekleneni söylemek isterken milislere yönelik de sert açıklamalarda bulundu.

Öte yandan seçimin muzafferlerinden biri olarak parti bazında Irak’ta birinci olan ve önceki iki seçimde 25 sandalyeyle girdiği parlamentodaki temsilini 33’e çıkaran PDK ise merkez Kürt siyasetindeki yerini yeniden tescillemiş oldu. Katılımdaki düşüklüğe rağmen dar bölge sistemini daha doğru kullanan PDK, Kürtlerin temsilini büyük oranda eline geçirdi. Bu, ona Kürtler ile Bağdat arasındaki sorunlarda doğrudan bir sorumluluk yüklerken öte taraftan Kürtlerin, milli sorunlarını en azından Bağdat’a giderken bile aynı çatı altında çözemediği gerçeğini bir daha ortaya koymuş oldu. PDK yalnız başına 33 sandalye alırken diğer Kürt partilerin toplamı ise 30. Kürtler, Sünnilerle birlikte meclisteki cephelerini güçlendirmiş oldular. Bu ikisi de önümüzdeki günlerin temel belirleyeni olarak görülmelidir. Birine cumhurbaşkanlığı, ötekine meclis başkanlığının verilecek olmasının yanında ikisinin de hükümete ortak olma ihtimali var.

Her ne kadar karmaşık görünse de seçim sonuçları aynı zamanda Irak’ta kuruluşundan bu yana gözetilen bir dengenin kendisini temsil ediyor. Ülkenin temel bileşenleri olan Şiiler, Sünniler ve Kürtler açık bir şekilde belirginliklerini koruyorlar. Önceki dönemin İrancı siyasetinin ülkeye verdiği zarar düşünüldüğünde İrancı olmayan üç grup; Şiiler adına Sadr Hareketi, Sünniler adına Taqaddum ile Azim Koalisyonu ve Kürtler adına da PDK’nin ortaklık edebileceği bir çözüm bulabilirler. Kazimi’nin bir daha başbakan olması teklifine sıcak bakmayan Sadr Hareketi, başbakan adayını kendi içlerinden çıkaracağına dair niyetini seçimin hemen ertesinde söze döktü. Bu haliyle başbakanlık Sadr Hareketi’ne, meclis başkanlığı ise ikinci kez Sünni Halbusi’ye verilecektir. En başından bu yana Kürtlere ayrılmış cumhurbaşkanlığı koltuğu her seferinde PDK-YNK arasındaki anlaşma gereği YNK’nin adayında kalmaktaydı. Fakat önceki dönemde PDK’nin Fuad Hüseyin’i cumhurbaşkanı adayı olarak Berhem Salih’e karşı çıkarması iki parti arasındaki zımni anlaşmanın bittiği yorumlarına sebep olmuştu. YNK’nin bu seçimde, üstelik ortaklık ettiği Goran ile birlikte yenilmesi ve sandalye sayısını düşürmüş olması, aksi bir anlaşma sağlanamazsa Irak Cumhurbaşkanlığının PDK’ye geçeceğini gösteriyor.  PDK kimi aday gösterir kestirmek güç ama böyle bir durum, Erbil’deki dengelerin de yeniden kurgulanmasını zorunlu kılacaktır.

140. Madde başta olmak üzere Bağdat’ta çözüm bekleyen onca milli sorunumuz açısından artık tek muhatap olan PDK, hiç değilse mevcut kazanımlarımızı korumak için artık daha cesur adımlar atmaya ihtiyaç duyacak ve 2017 referandum meselesi sonrası yitirdiği özgüvenini yeniden ortaya koyacaktır. Hükümet ortağı olması ve cumhurbaşkanlığı için bastırması, önümüzdeki günlerde Bağdat’ta daha etkin bir siyaset yürütmek zorunda kalacak olan Kürtlerin geleceği açısından oldukça önemli. Daha önemlisi ise bunun diğer Kürt partilerinin kesin desteğiyle başarılması gerektiğidir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir