Kürdistan dedi ve tutuklandı: Akademisyen Hifzullah Kutum

Kurd24

Sosyal medyada Eylül Devrimi ile ilgili paylaşım yaptığı için gözaltına alınan Fırat Üniversitesi araştırma görevlisi Hifzullah Kutum, tutuklandı. Siirt’te bir esnafın İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e Kürdistan gerçeğini hatırlatması sonrası yaşananlar, İttihatçı zihniyet ve siyaset çevrelerinde bir şok etkisi yaratmıştı. Meral Akşener’in kısmen medeni olarak ifade edebileceğimiz tavrından sonra durumdan vazife çıkaran İttihatçılar harekete geçmiş ve esnaf önce gözaltına alınmış ve nihayetinde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştı. Bu durum İttihatçı çevrelerde ciddi bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Biri Kürdistan demişti ve cezaevini boylamamıştı! Bu durum kabul edilemezdi ve mutlaka rövanşı alınmalıydı.

Nitekim aradan çok zaman geçmeden Fırat Üniversitesi’nde Hifzullah Kutum adlı akademisyen, Güney Kürdistan Eylül Devrimi’yle ilgili bir paylaşım yapınca, sosyal medyada önce teşhir edildi, teşhir kampanyası kısa sürede bir itibar linçine dönüştü ve Fırat Üniversitesi Rektörlüğü bir açıklama yaparak söz konusu akademisyeni hem görevden uzaklaştırdığını hem de hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıkladı. Mahkemeye sevk edilen Hifzullah Kutum, tutuklanarak cezaevine konuldu.

Yeri gelmişken İttihatçı çevreler kavramıyla kimi kastettiğimi izah edeyim: Başta MHP olmak üzere, İyi Parti ve CHP’nin ulusalcı kanadını kastettiğimi ifade edeyim. Devletin üç büyük kurumundan biri olan bürokrasiyi de bu çerçeve eklediğimiz de İttihatçı zihniyet ve siyaset tablosu tamamlanmış olur. Başka bir ifadeyle bugün Türk milliyetçiliği İttihatçı milliyetçiliktir ve bu milliyetçiliğin varlık nedeni, Kürtler ve Kürdistan’dır. Söylem düzeyinde Kürt olma haliyle, helalleştiklerini ifade etseler bile, bu durum onlar için zorunlu propaganda yapma öneminden başka bir şey ifade etmez. Bu milliyetçiliğin mayası, Türkiye’yi Türklerden başka herkesle paylaşmaya kapalıdır. Nokta.

Tutuklanıp cezaevine konan akademisyen Hifzullah Kutum, Kürdistan Bölgesi yönetiminin sembollerinden birini, Eylül Devrimi’nin bir fotosunu paylaşmıştır. Mevcut Türkiye yasa ve anayasasına göre bu paylaşım bir suç değildir. Anayasanın ifade özgürlüğü kapsamına giren bir haktır. Her Türk vatandaşı, görüşlerini, şiddet içermediği ölçüde paylaşma ve yayma özgürlüğüne sahiptir. Paylaşım hiçbir surette şiddet içermemektedir. Dahası ve çok daha tuhafı, paylaşım doğrudan Türkiye ile de ilgili değildir. Kürdistan Bölgesi anayasal meşru bir statüye sahiptir ve Türkiye Cumhuriyeti bu anayasal ve meşru statüyü tanımaktadır.

Belki de tanımak bu ilişkiyi bütünüyle izah etmeye yetmez. Türkiye, Kürdistan yönetimi ile çok ciddi ekonomik ve diplomatik ilişkiler içindedir.

Ama anlaşılan o ki İttihatçı zihniyet için bu meşru ve yasal parametrelerin hiçbir önem ve değeri yoktur. Hangi niyet ve amaçlarla kullanırsa kullanılsın Kürdistan demek bir suçtur. Ve galiba bu kadar öfkelenmelerinin bir diğer nedeni de güzide üniversitelerinden birinde bir akademisyenin bunu yapmış olmasıdır. Kabul etmeliyiz ki devlet ve devlet kurumları, öyle sanıldığı gibi Türklerin dışındaki etnik unsurlara açık değildir. Devletin gerçek sahipleri olarak sadece kendilerini gören bu zevat, en çok da buna öfke duymuştur. Zaten bu öfkenin bir sonucu olarak jet hızıyla önce teşhir, sonra linç ve en sonunda da tutuklama geldi.

Bu çarpıcı örnek bile devlet toplum ilişkisinin, devlet eliyle nasıl düzenlendiği ve yine toplum adına devlet eliyle nasıl sonuç üretildiğini gösteriyor. Hukuk herkesin hukuku değil, devletin hukukudur. Devlet büyük bir öfke ile bu hukuksuzluğu, hukuk yerine ikame ediyor ve toplum devletin bu tasarrufunu hem meşru görüyor hem de bir kültür haline gelmesine katkı yapıyor.

Neymiş; bir akademisyen nasıl Kürdistan dermiş! Kürdistan deme cesaretini gösteren her akademisyenin kaderi bu olur.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir