AK Parti’deki çözülme Kürt meselesini normalleştirebilir mi?

Kurd24

Uzun bir süredir iç ve dış siyasi koşullar, AK Parti iktidarının sürdürülebilirlilik zeminini tehdit ediyor. İç siyasette ortaya çıkan vahim durumu KONDA Araştırma şirketi, veriler ile gözler önüne serdi. Bu duruma göre, AK Parti sadece sempatizan kaybetmiyor, çözülme doğrudan doğruya Bekir Ağırdır’ın ifadesiyle çekirdek seçmeni de kuşatmış vaziyette.

Independent Türkçe’nin sorularını yanıtlayan, KONDA Araştırma Genel Müdürü Bekir Ağırdır, 23 Haziran seçimleri sonrasında AK Parti çekirdek seçmeninde büyük bir çözülme saptadıklarını belirtiyor. AK Parti’nin çekirdek seçmeninin yüzde 27’ye düştüğünü dile getiren Ağırdır, “AK Parti için vahim olan çekirdek seçmen sayısında yaşadığı kayıp. Yüz kişiden 38’i kendini çekirdek seçmen kategorisinde değerlendirirken, şimdilerde 27 kişi bu tanımı yapıyor. Çözülme yaşayan seçmenin 4-5 puanlık bir kısmı tepkisini sandığa gitmeyerek gösterdi. Kalan kısmı ise muhalefet yerine, iktidar blokunda yer alan MHP’ye oy verdi” dedi ve seçmen davranışındaki çarpıcı değişimi şu cümlelerle ifade etti:

“Ama çok önemli bir değişiklik var. Şimdiye dek, iktidara yakın bakardı birçok meselede ve iktidara oy verirdi. Ama bu kez araştırmalarımıza göre, gri alanın genişlediğini hem de gri alandakilerin aklı ve gönlünün iktidara doğru değil, muhalefete doğru ya da yeni bir sese doğru baktığını görüyoruz. İktidar artık gri alanda olup da kendisine bakan seçmeni ikna edemiyor, sahiciliğini yitirdi. AK Parti dediğimiz mekanizma felç oldu. O mekanizmanın en önemli iki bacağının biri örgütü biri de yerel yönetimlerdeki kapasitesi ve başarısıydı. Şimdi her ikisi de felç.”

AK Parti içerideki sıkışmışlığını bundan daha özlü biçimde ifade etmek neredeyse mümkün değil. Şimdilik bu sıkışmışlığın nedenleri benim radarımda değil, nedenlerden daha çok ve onda öte sonuçlar ile ilgilenmek bana daha verimli geliyor. Aslında “BEKA” siyasetiyle AK Parti iktidarı, iç ve dış siyaseti kendi elleriyle aynı kefeye sokmuştu. Öyle ki, hangi politikaların iç hangilerinin dış siyaseti hedeflediklerini birbirinden ayırmak bile son derece güçleşmişti. İç siyaset ile dış politika arasında var olması elzem olan sınırlar yok olmuş, buharlaşmıştı.

Suriye bahsinde ifadesini bulan Türk - ABD ilişkileri, her düzeyde iç siyaset malzemesi olarak kullanıldı ve hala kullanılmaya devam ediliyor. Günlerdir, “Suriye’ye girdik, giriyoruz” söylemi, dün aniden bambaşka bir renge büründü. Türk ve Amerikan taraflarının aynı zaman diliminde kamuoyu ile paylaştıkları metne göre;

–İlk aşamada Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirler bir an önce uygulanacak.

–Güvenli bölge tesisinin ABD ile birlikte koordine ve yönetimi için Türkiye’de müşterek harekât merkezi en kısa zamanda kurulacak.

–Müteakiben bölgenin barış koridoru olması ve Suriyelilerin dönmeleri için her türlü ilave tedbir alınacak.

Bu mutabakat metninin söylediği ilk şey, savaş yerine tarafların belirli konularda uzlaştıklarıdır. Üç maddeli mutabakat metninin detayları henüz belirsizliğini koruyor. Anlaşılan o ki Türkiye’nin 30-40 kilometrelik  güvenlik bölgesi oluşturma strateji, yerini 5 kilometrelik güvenli bölge yaratma çabasına terk etmiş. Aynı şekilde SDG güçlerinin, “Türkiye Afrin'i terk etmeden, güvenli bölgeye rıza göstermeyiz” direnci kırılmış. Tablo karşılıklı tavizlerin verildiği ve kısmen herkesin esnediğini gösteriyor.

Bu sürece bir de İmrali'dan Öcalan’ın avukatları aracılığı ile müdahil olduğu gerçeği ilave edilirse, Türk devlet aklının, ciddi bir manevra eşiğinde olduğu ortaya çıkar. Türkiye siyasetinin şaşmaz kurallarından biri şudur: Kürtlerin desteğini arkasına almamış hiçbir güç tek başına iktidar olmaz. Şöyle ya da böyle Kürtleri iktidar ittifakının içine dahil etmemiş herhangi bir güç, Türkiye’de iktidarı kolay kolay sürdüremez.

Bekir Ağırdır’ın açıklamalarından anladığımız, çekirdek seçmende görülen erozyon. Büyük oranda Kürt seçmede baş gösteren erozyondur. Muhafazakar Kürtlerin büyük bir çoğunluğu, AK Parti siyasetinden memnun olmadığını saklama ihtiyacı duymuyor. Kürt siyasi hareketininin de ön koşulsuz muhalefetle işbirliği yaptığı artık sır değil. Türk devlet aklı bu düzeyde bir ayrışmayı kabul edebilecek bir akıl değil. Çünkü bu durum siyaseten Kürtlerin kontrol dışı olduğunu anlatır.

Son dönemlerde Abdullah Öcalan’ın bir siyasi aktör olarak, siyaset zeminin de görünür olması boşuna bir çaba değil. Türk devletinin en kolay ulaşabileceği aktör, Öcalan’dır. Nitekim Öcalan'ın son mektubu da “Kürtlerin bir devlete ihtiyacı olmadığı” söylemini merkez alıyor. Bu teskin edici açıklama, devlet aklının işini kolaylaştırıyor.

Kısaca ve özetle, Türkiye, Kürt meselesinde kendince sembolik anlamı olan adımlar atıyor. Beklentisi de PKK’nin açıkça silah bırakması ve Türkiye’ye düşmanlık etmeye son vermesidir. Güvenli bölge yaratma konusunda sağlanan mutabakatın PKK’ye Türkiye’ye karşı silah bırakmak ile noktalanması beklentisi, abartılı bir beklenti değil artık.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.