Türkiye’deki kutuplaşmanın düşük ahlaki profili

Kurd24

Kutuplaşan Türkiye, kutuplaşmanın olası bütün imkan ve zeminlerini istismar ederek, ulaşabileceği en son sınıra dayanmış durumda. Gündelik hayatın farklılıklarını, temel ideolojik öz gibi kabul ederek, siyaseti kültürel kodlar yerine ikame etmeyi başardı. Zücaciye dükkanına giren bir fil gibi, her şeyi aslından kopararak, siyasetin doğal dengesini ve döngüsünü değiştirdi.

Türkiye’deki kutuplaşmanın sanıldığı gibi milliyetçilik ile doğrudan bir ilişkisi yok. Kutuplaşmanın merkezi anlam sorunu milliyetçilik değil. Bunun iki önemli nedeni var: Birincisi, kutuplaşarak siyaset krizini derinleştiren taraflar, her şeyden önce varlığına itiraz etmedikleri, tam tersine varlığı ile onur duydukları bir devlete sahiptirler. Oysa milliyetçilik, daha çok devlet kurma sürecinin alternatifsiz ideolojisidir. Devletsizlik öncesi erken dönem ideolojisi olan milliyetçilik, devletin kuruluşuyla ateşi düşmesi gereken bir ideolojik amaçtır. Hem bir devlete sahip olup hem de milliyetçilik yapmak, eşyanın tabiatına aykırıdır ve esasen bambaşka büyük arzuları gizler.

İkincisi, tarafların biricik derdi devleti demokratikleştirip herkesin devleti haline getirmek değil; daha çok ve kesinlikle, devleti ve dolayısıyla iktidarı salt kendilerine ve kendisi için talep etmektir. Bu siyasal duruşun içinde öteki hiç görünmez. Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel olarak farklı ve alternatif programlara sahip olmayan, tam tersine, neredeyse her konuda benzeşen taraflar, salt ideolojik kalıpların içinde şişmanlayıp kilo alarak, ayrışmanın ateşini, çok güçlü bir obezite ile körükleyerek harlamaya devam ediyorlar.

Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında laik cumhuriyetçiler, Kürtleri ve dindar Müslümanları iktidarın merkezinden kovarak ilk ayrışmanın temellerini attı. 2002 yılında bir biçimde kendini merkeze taşıyan dindar Müslümanlar, farklı bir yol deneme ihtiyacını duymadan bütün güç ve imkanlarıyla laik cumhuriyetçileri iktidarın merkezinden kovma telaşına düştü. Siyasetin ideolojik eldivenler içinde toplumu inançlar temelinde ayrıştırması, rövanşist duyguların tatmininden başka elle tutulur sonuçlar vermedi. Üstelik kutuplaşan taraflar, ulaşabilecekleri en uç oranda kendi kapsam ve hacimlerinin sınırlarında dolaşmaya başladılar. Kısacası deniz de bitti bitiyor.

İktidarın el değiştirmesi sırf bu yüzden köklü dönüşümlere yol açmıyor. Sözgelimi bütün cumhuriyet tarihi boyunca iktidar sahipleri, bir başka deyişle, seçim ile işbaşına gelen seçilmişler, halk ile birlikte sivil toplum eliyle yazılmış bir anayasa yapma becerisi gösteremediler. Eğitimin sınırı ve süresiyle ilgilendiler ama güçleri eğitimin içeriğini değiştirmeye, daha nitelikli hale getirmeye yetmedi. Ekonomi politikaları birbirinin devamı olmaktan kurtulamadı. Ülkenin ihtiyaçlarına dönük bu ihtiyaçları gideren özgün ve Türkiye’ye ait bir ekonomik reform bile uygulanamadı.

İdari ve siyasi rejim değişiklikleri genel bir mutabakatlara vararak rıza dairesinden icazet almak yerine, çekişmeye dayalı, ayrışmayı derinleştiren yollar ve yönetemlere müracaat edilerek yapılandırıldı. Her değişim siyasi tansiyonu düşürmek yerine karşı tarafta büyük mağduriyet hissiyatına neden oldu. Mağdur ötekini zalim ilan etti.

Türkiye’deki kutuplaşmanın üstüne bina edildiği temel “herkes için daha yaşanır bir ülke” bağlamı değil, “yaşam tarzlarını küçümseme ve ötekini kuşkulu bulma” ezberi üstüne kuruludur. “Ben senden daha çağdaş ve modernim” böbürlenmesi, kılık kıyafet ile ölçülür hale geldi. Sığ ve sıradan olan kriterler, sığ ve sıradan bir kapışmaya meydan veriyor.

Türkiye duyarlı insanların ülkesi değil, duygusal insanların ülkesidir. Duyarlılıklar geliştirmeden salt duygusal olmak, zalimleşme potansiyelini sınırlayamıyor. Hakikatlerin kuşatmadığı duygusal tavırlar pekala basit bir hadisede ötekine zulüm olarak yansıyabiliyor.

Oysa ahlak salt duygu değildir. Ahlak ötekinin haklarına dair geliştirdiğimiz duyarlılıklardır. Ötekine yapılan katkılar ahlaki davranışlardır. Ahlakilik ötekinin aynasına yansıyan profilimizdir. Ötekini haklarıyla birlikte kabul etmeyen bir zihniyetin duygusallığı bile tartışmalıdır. Sığ ve gerçek hayata ait olmayan çelişkiler sığ ve her an herşeye dönüşebilen karakterler üretir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.