Türkiye’nin virüsü kapma mecburiyeti

Kurd24

Dünyadaki politik hiyerarşi iç içe geçmiş üç halkadan oluşuyor; süper güçler, büyük güçler ve bölgesel güçler. Bu halkalar çok açık bir jeopolitik kademeyi gösterirler. En içteki bölgesel dairenin büyük ve süper olana etkileri çok sınırlıyken, süper güçler dairesindeki sistemsel değişiklikler diğer daireleri, içteki büyük ve bölgesel daireleri tamamen değiştirme kudretine sahiptir.

İçinden geçtiğimiz günler bu örneklendirmeyi anlamak için çok iyi veriler sunuyor. Esasen şu anda tüm tartışmalara rağmen hala büyük bir farkındalığın olduğu söylenemese de ileriki zamanlardan durup geriye baktığımızda, günümüzün aslında tam da tarihin değişim noktalarından biri olduğunun farkına varacağız. Yuval Hariri “Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır” diyor fakat Covid-19’un yarattığı durum artık çok bariz.

Dünya nüfusunun yarısı şu an sokağa çıkamıyor. Virüsün etkili olduğu ve veri alınabilen ülke sayısı 202. Dünyadaki vaka sayısı bir milyon kişiyi bulmak üzere ve dünya hastanelerinin yatak kapasitesi ile virüs riski altındaki kişi sayısı arasında büyük bir uçurum var. Uluslararası ticaretin ve politik gücün merkezleri yer değiştiriyorken petrol fiyatları 20 $’ın altına düştü, borsalar çöktü ve altın fiyatları fırladı. Piyasalara trilyon dolarca para enjekte edildi.

Ahmet Kaya’nın çok sevdiğim bir şarkısı var; 1985 tarihli Acılara Tutunmak albümünden H. Hüseyin Korkmazgil’in sözlerini yazdığını Ortadoğu şarkısı. Son 40 yıldır bir şeyin değişmediğini her anladığımda açıp dinliyorum. “Kiralar yine azgın / Kuyruklar yine dilsiz / Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdı vıdı / Yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu” diyor. Düşünün ki mesele o kadar ciddi ki Ortadoğu dâhil dünyadaki bütün askeri çatışmalar durdu veya donduruldu. Çünkü şu an olan küresel dairedeki sistemik bir krizdir. Nasyonalist ile Globalist düşüncelerin rekabeti olduğu da söylenen; ama özünde kapitalist dünyanın kendini yenilemesini gerektirecek olan ABD-Çin hegemonya kapışmasının bir yansıması. 

Açıkça belirtmek gerekir ki Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgesel jeopolitik güç katmanındaki ülkelerin bu sistemsel krizlere dahlinin olamayacağı ortadadır. Bu ülkeler küresel değişikliklerin tamamlanmasını beklerken kendi rollerinin de yenilenebileceğinin farkındadırlar. İran, Suudi ya da Türkiye fark etmiyor; hepsinin temelde öncelediği şey krizler bitene kadar ne olursa olsun ömürlerini uzatmaktır. Mesela İran’da beklenenin üstünde hasar olmasının devlet yetkililerinin pek umurunda olmamasının temelinde mollaların basiretsizliği değil, devlet aklının kendisini korumaya alması yatıyor. Türkiye’nin de devlet olarak konuya dair açıklamaları ve tedbirleri tam olarak bu seviyede değerlendirilebilir.

Kanımca Türkiye’nin ilk günden bu yana virüs ile mücadele yöntemi mevcut rejimin popülist politikalar güden karakterine rağmen karar kılınmış bir devlet politikasıdır. İslamcı aklın izlerini sadece milletin cebindeki zekât ve fitrelere de göz koyan ve Milli Dayanışma Kampanyası adı verilen vasat girişimde görebiliyoruz. Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye, her hal ve şart altında üretime devam etmek, çarklarının dönmesini sağlamak zorunda olan bir ülkedir” açıklaması aslında bu durumun açık bir ifadesidir.

Türkiye, zaten kötü durumdaki ekonominin iflasını geciktirmeye çalışırken insan ölümlerini saklayıp veya gözardı ederek dünya sistemindeki yeni yeri belli olana kadar dayanmak isteyecektir ki virüse bir çare bulunana kadar ayakta kalabilsin. Yani devlet aklı kendini korumaya alırken virüsten dolayı insan ölümlerine sadece istatistik bir veri olarak bakacaktır. Köklü bir çözüme gidilmeyişinin, mesela Güney Kürdistan gibi küçük bir yönetimin dahi ilan ettiği sokağa çıkma yasaklarına geçmeyişinin temelinde bu politik mecburiyet vardır. Bu yüzden Türkiye’de Türklerin durumu kötüdür, Kürdistan’ın kuzeyinde yaşayanların durumu ise daha kötü bir hal alacaktır.

Umut, Kürtlerin ve Kürdistan’ın bu sistemsel fırtınanın sonunda kendi yerini alabilmesine dair olmalıdır.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.