ABD demokratikleşiyor mu?

Kurd24

Siyahi George Floyd’un beyaz bir polis tarafından öldürülmesine tepki olarak başlayan yürüyüşler ABD’den başlayarak birçok ülkede ırkçılık karşıtı eylemlere dönüşen gösterileri küresel bir dalgaya çevirdi. Irkçılık karşıtları, sömürgeci-ırkçı-işgalci geçmişin kamusal alanlardaki sembollerini dünyanın gözü önünde ya yıkıyor ya da tahrip ederek aşağılıyorlar.

Normal zamanlarda bir fikri aydınlanmanın zuhuruna, bir yüzleşmeye yahut sıradan bir vandallığa yorumlanacak olan bu vakalar; Afrika ülkelerinden Latin Amerika’ya, Belçika’dan ABD’ye değin milyonlarca insanı; Covid-19’un karantinalı ve kasvet dolu evlerde yoğunlaşan ve maske arkasından nefes almakta zorlanan bir ruh halinden dışarıya, sokağın ortasına, öfke duyduğu sistemin yüzüne doğru fırlatıyor.

Oysa gerçekte bugün artık kaşif Colomb’un, köle taciri Edward Colston’un, sömürgeci Cecil John Rhodes’in ya da Belçika Kralı Leopold’un tarihsel olmak dışında bir izlenimi kalmamış ve yaşadığımız çağın kendisi onların dönemlerinden daha vahşi bir gidişata sahipken mesela Winston Churchill’in heykeline “o bir ırkçıydı” diye yazmak bir anlama tekabül etmiyor.

George Floyd’un polis şiddeti ile öldürülmesi ve failinin beyaz olması aslında ABD için vaka-ı adiyeden bir durumdur.  Büyük olaylara sebep olan Walter Scott, Freddie Gray, Philando Castile ve Alton Sterling gibi siyahilerin beyaz polisler tarafından öldürülmelerinin üzerinden henüz birkaç yıl bile geçmiş değil. Raporlara göre geçen yıl 1014 kişi polis tarafından vurulmuştur ve beyaz polisler tarafından öldürülen siyahîlerin sayısı ise beyazların üç katı daha fazladır.

Floyd’un öldürülmesi on dakikalık bir video sebebiyle kamusal alandan geçtiği gibi, onun çekim kuvvetini arttıran ve küresel bir yayılıma ulaşmasını sağlayan ise küresel pandemiyle ilgili durumdur.

Tarihsel olarak kölelerin işgücü ve yerlilerin yok edilmesi üzerine kurulu kolonyal geleneğiyle ABD, siyahilerin özgürlük ve eşitlik mücadelesine dört yüzyıldan fazladır ev sahipliği yapıyor ve ne yazık ki bu, çözülmediği için devam etmekte olan bir süreçtir.

ABD’nin tarihsel ve sosyolojik fay hatları, pandeminin oluşturduğu işsizlik, güvensizlik ve gelecek kaygısı ile keskin bir şekilde gün yüzüne çıktılar. Bu, kesinlikle yeni dönemin tetiklediği bir şey. Elbette köle ticaretinin önde gelenlerinin heykellerinin yıkılması, bazı kurumların ırkçılığa karşı net tavır koymaları bu meseleyi sıradan bir vandalizmden ayırmıştır. Diğer taraftan gösterilerdeki katılımcı profili ve davranış şekilleri, önceki olaylardan çok farklı bir seyir izlemekte.

Washington’daki protestolara katılan 67 yaşındaki siyahi Walter Wiggins, durumu şu sözlerle özetliyor: “Gösterilerde bu kadar çok beyaz olması beni şok etti.” Nitekim New York Times konuya dair yayınladığı makalede ülke çapında gösterilere katılanların yarısından fazlasının beyaz olduğunun altını çiziyor.

Yani bu durum salt siyah-beyaz meselesi ve geleneksel ırkçılığa indirgenemeyecek bir durumdan ötesini bize işaret ediyor.

Geniş kitlesel bir katılıma ulaşan bu protestolar elbette ki seçim öncesinde bulunan ABD’de de meyvelerini de hızla vermeye başlayacak ve geleceğin seyrine katkıda bulunabilecektir. Bazı kurumların yönetmeliklerini ve pratiklerini değiştirmesinin kaçınılmaz olacağını da belirtmekte fayda vardır.

Kanımca bu bir American Exceptionalism / Amerikan İstisnacılığı olayıdır. Yani ülke ırkçılık, gelir adaletsizliği, yabancı düşmanlığı, çökmüş sağlık sistemi ve benzeri indikatörlerle malul hale gelmiş yapısını yeniden düzenleme ameliyesi vermekte ve bunu Floyd’un öldürülmesiyle ortaya çıkan krizi bir fırsata çevirerek toplumuna yaymaktadır. Bunun uluslararası ilişkilere ve ABD’nin bundaki rolüne nasıl bir etkisinin olacağı da şimdiden üzerinde epeyce düşünülmesi gereken bir konudur.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.