Siyahlar beyazlarla eşit olabilir; ancak artık Siyah olamazlar

Kurd24

Amerika’daki siyahi özgürleşme hareketinin en önemli kavramsallaştırmaları şüphesiz Malcolm X’e aittir. Bu konudaki birçok ihtiranın (yani neolojizmin) Malcolm’dan çıkması, beyazların kavram dünyasına sığınmadan, onların bakış açısı yerine siyahların sorunlarını anlamayı öznel deneyimine dayandırmasında yatıyor.

Siyahların ilk modern örgütlerinden birinin adı Renkli İnsanların Gelişmesi İçin Ulusal Birlik’tir (National Association for the Advancement of Colored People). Renkli İnsan’dan kasıt elbette siyah ve tonlarına sahip insanlardı. Oysa beyazlar, sarışınlar ve kızıllar da renkliydi. Hatta siyahın bir renk olup olmadığı tartışmalıdır. Tüm renkler ışığı yansıtırken siyah ışığı emen pigmentlere sahiptir ve bu yüzden farklıdır. İşte o “Renkli” tabiri beyazların zihnine aitti ve siyahları aşağılamak için kullanılıyordu. Siyahların kullanacağı tuvalet ve lavabolardan park ve bahçelere, otobüs bekleyecekleri salondan otobüste oturabilecekleri koltuklara kadar tüm alanların tabelalarında “Colored” yazılıyordu.

Modern anlamda siyah özgürlük hareketinin ilk liderlerinden biri olan Marcus Garvey, renginden onur duyan yeni bir siyah insan yaratma idealine sahipti. Ne var ki kurduğu gazetenin ismi Negro World’tü. Negro, İspanyolca’da siyah demekti ve Nigger / Nigga gibi biçimleriyle beraber beyazlar tarafından siyahları aşağılamak ve aşağı bir sınıf olarak tanımlamak için, köle kelimesi anlamında kullanılıyordu.

1875'te Tennessee'de kabul edilen Jim Crow Yasaları ile birlikte tüm Güney eyaletlerinde trenlerde ırk ayırımı uygulaması başlamıştı. Okullar, oteller, tiyatrolar, kütüphaneler ve hatta asansör ve kiliselerde dahi bu yasa uygulanıyordu. Jim Crow, bir İngiliz komedyenin yarattığı bir karakterdi ve ilkel, gerizekalı, her türlü aşağılanmaya maruz bırakılan bir zenci tiplemesiydi ve yasalar ismini ondan alıyordu.

1950’lerde de beyazlar ile siyahlar otobüslere ayrı kapılardan biniyor ve ayrı koltuklarda oturuyorlardı. Rosa Parks bir gün Montgomery'de otobüse bindi. O otobüste bir beyaz, beyazlara ayrılan yerde yer kalmayınca, yasal hakkına dayanarak siyahîlere ait bölümde oturmakta olan Rosa Parks'tan koltuğundan kalkıp kendisine yer vermesini istedi. Şoför de kalkması için uyardı ama Parks yerinden kalkmadı. Bunun üzerine tutuklandı ve hapse girdi.

Bu olay Yurttaş Hakları Hareketi için dönüm noktalarından biridir. Martin Luther King’in liderliğiyle bilinen hareket pasifist bir siyah hareketiydi ve temelde Protestan Hıristiyan bir karakter taşıyordu. İsimlerinin de net bir şekilde ortaya koyduğu gibi siyahların da ABD yurttaşı olduğunu ve yasalar önünde eşit olmaları gerektiği savunusuna dayanıyorlardı. Bu anlamıyla sisteme eklemlenmek, mevcut yapıdan dışlanmamak ve kabul edilmek istiyorlardı. Irk ayrımcılığının kanun dışı sayılmasını sağlamak temel hedefleriydi.

Diğer siyah örgütleri King’in köleliğin başka bir biçimine razı olduğunu düşünüyorlar ve King’i Washington Yürüyüşü sırasında John F. Kenedy’nin yürüyüşün muhtevasını değiştirmesine dair baskısını kabul etmekle suçluyorlardı. Neticede yürüyüş bir siyah hakları yürüyüşünden “iş ve özgürlük” yürüyüşüne dönüşmüş ve daha önce programda olmayan asgari saatlik ücretin 2 dolara çıkarılmasına dair bir taleple gündem olmuştu.

Malcolm X, buna şiddetle karşı çıkıyor sivil haklar talebine liderlik edenlerin, aslında Siyahi bir devrime ihtiyaç varken şiddet içermeyen bir Zenci devrime öncülük ettiğini söylüyordu. Malcolm X onlar ve kendisi arasında büyük bir farka işaret ediyordu. Onlar Hıristiyan felsefesi olan ve köleliği siyahilerin zihninde meşru hale getiren “düşmanını sev”i benimserken kendisinin zulme karşı bir sevgi ve saygısının olmadığını deklare ediyordu. Malcolm, onlara profesyonel dilenci diyor ve King’e “Yüzyılımızın Tom Amca’sı” diyordu.

Tom Amca’nın Kulübesi, Harriet Beecher Stowe’un 1852’de yazdığı ve köleliğin Amerika’nın güneyinde yarattığı kişisel trajedilerden kesitler sunan bir romandı. Kitapta ciddi bir sistem eleştirisi yapılmasına rağmen diğer taraftan yazarın mesajı ırkçı söylemin basit bir tekrarıydı. Roman, bir yandan köleliği detaylı bir şekilde tasvir ederken bir yandan da Hıristiyan sevgi anlayışının, insanları köleleştirmek gibi onur kırıcı bir düzeni yenebileceğini belirtiyordu. Romanın ana kahramanı Tom Amca da işine bağlı, zor şartlarda yaşayan ve her halükarda beyaz efendilerine sadık bir köleydi. Malcolm X’in “ev kölesi” olarak kavramsallaştırdığı tipe uyuyordu ve evin köpeği gibi bir kulübede yaşamasına rağmen beyazların evine, “evimiz” diyordu. King de durmadan Amerika’ya “devletimiz” diyordu.

Yurttaş Hakları Hareketi ırkçılığa karşı mücadele verirken Malcolm siyahların beyazlardan tamamıyla ayrılması gerektiğini yoksa köleliğin sürekli şartlarını yenileyerek devam edeceğini savunuyordu. Nitekim de öyle oldu. Malcolm, gerçek bir çözüm için siyahların Amerika’da ayrı bir ülke oluşturması ve Afrika’ya geri dönmesini öneriyordu. Yani o, bu anlamıyla halkının Mısır’da kalarak şartlarının iyileştirilmesini değil bir ülkeye sahip olmasını savunan Musa’nın siyahi halidir. Ayrışmayı o kadar derin kurgulamıştı ki bunun zihinsel ve dinsel taraflarını da ziyadesiyle vurguluyordu.

Her ne kadar İslamcıların çarpıtması sebebiyle anlaşılamasa da Malcolm, İslam’ı uhrevi bir kurtuluş ya da uyulduğunda huzur verecek bir dinden öte, beyaz adamın sisteminin dışına çıkmak üzere bir tercih olarak görüyordu. Bu anlamıyla İrlanda’yı bize hatırlatır. Katolik olan Güney İrlandalılar Protestan olan İngilizlerden bağımsızlığını alırken Protestan olan Kuzey İrlandalılar ise İngiliz egemenliğinde kalmaya devam etmişlerdir..

Aslında bu fenomenolojik temellendirme, o ve diğerleri arasında kalın bir çizgi çeker. Bu yüzden en baştan beri “renkli” veya “siyah” ifadeleri yerine daha çok, tarihte ilk kez kullanılan “Afroamerikan” kelimesini üretir.

Martin Luther King ünlü söylevinde “Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var” der. Malcolm ise “Kimsin sen?” diye başladığı konuşmasında siyahilere “Bilmiyorsun! Bana “zenci” deme! Bu o değil. Beyaz adam sana sen zencisin demeden evvel kimdin? Ve neredeydin? Ve neye sahiptin? Neyin vardı? Hangi dili konuşuyordun önceden? Senin adın neydi? Smith ya da Jhones, Burch veya Powel olamaz. İsmin değildi bunlar. Hangi dili konuşuyordun? Seni bu kadar cahil tutabilmek için sana neler yaptılar?” diye sorar.

Neticede siyah mücadelesinde iki ayrı ucu temsil eden Malcolm ve ardından King suikastla öldürüldüler ve fakat Amerika’da George Floyd meselesinde de görüldüğü üzere siyahların sorunu bitmedi. Malcolm tam da bu yüzden şunu söylüyordu: “Biz siyahlar devrim yapacaktık ona içimizdeki zenciler engel oldu...”

Hatırlatmak fayda vardır; Amerika’da siyahların sorunu dört yüz yıldan bu yana vardır ve daha ne kadar süreceği belirsizdir. 1960’lardan sonra sorun bir “yurttaş hakları” meselesine indirgendi. Açıkça ifade etmek gerekir; siyahlar beyazlarla eşit olabilir ancak artık Siyah olamazlar.

Amerika’daki siyahların yaşadıkları bize bugün Kürdistan’ın kuzeyinin kaderine dair de bir şeyler söyler. Kürtlerin sorununa dair kendimize şunu sormalıyız: Bizim sorunumuz Türkiye’deki sivil haklar, demokratikleşme veya Türklerle eşitlenmeyle mi ilgilidir yoksa müstakil bir devletimizin olmayışıyla mı?

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.