Batı’nın yeni sınırı

Kurd24

Pandeminin tarihi hızlandırıcı etkisi uluslararası ilişkilerde olup bitenlerin ayan beyan gözönüne serilmesini de sağladı. Yıllardır yazdığım ve Kürt siyasetinin de kendini yeniden dizaynı için vurguladığım yeni iki kutuplu dünya düzeni okuması, hızlıca yerini bulmaya başladı.

Avrupa’daki kimlik krizi derinleşip Ortadoğu yeniden istikrarsız bir hal alırken dünya, ABD ve Çin’in ters uçlarda yer alarak öncülük edeceği postmodern bir soğuk savaşa doğru tüm hızıyla ilerliyor. Her ne kadar Kürt siyaseti neredeyse tüm parçalarda henüz İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmış dengelerin politikasında beceriksizce yaşıyor olsa da bu yeni durum onlar için de bir fırsat doğuruyor. Bu fırsat ne yazık ki Kürtlerin askeri, siyasal yahut diplomatik herhangi bir başarısına dayanmıyor. Bu, Kürdistan’ın jeopolitiğinin onlara bahşettiği bir durum.

Batı özelinde NATO’daki çalkantılı sürecin bir ifadesi de şu olsa gerektir. Batı’nın önceki güney sınırlarını Türkiye’nin sınırlarının belirlediğini biliyoruz fakat artık bu sınırın Kürdistan’ın tüm sınırlarını da kapsayacak olması kaçınılmazdır. Yani Kürdistan (hiç değilse Kasr-ı Şirin ile belirlenmiş sınırın batısında kalan Kürdistan toprakları) artık NATO’nun güney sınırının belirleyenidir ve bu sınır aynı zamanda Çin’in Avrupa’ya açılımının bloke edileceği düşünülen hatta da tekabül etmektedir. Önceki yüzyılda Boğazlar olarak belirlenmiş ve Türklere teslim edilmiş olan Doğu-Batı arasındaki güç hattının sınırı iki kutuplu yeni dünyada bizim ülkemizde doğru genişlemiştir ve fakat bu sınırların denetiminin nasıl sağlanacağı önümüzdeki günlerde ortaya çıkması muhtemel karmaşaların da asıl sebebini oluşturacaktır.

Kürtlerin ve Kürdistan’ın, jepolitiklerinin getirdiği bu durumu kullanmalarının akamete uğratılması elbette işgalci güçler için politik bir gerekliliktir. Bugün Türkiye’nin Rojava üzerinde tahakküm kurmaya çalışması da Kandil’e ve Güney Kürdistan sınırları içindeki muhitlere yönelik saldırılarına ve askeri operasyonlarına bu kadar hız kazandırması da bununla ilgilidir. Ama daha önemlisi son yıllarda ülkemizin tüm parçalarında artan yıkımın önlenemez yükselişidir. Engellenemeyen jepoltik gerçeklik karşısında Kürdistan’ı zayıf bırakma, altyapısını göçertme ve demografik değişikliklerle ülkemizi Kürtsüzleşme politikaları olanca hızıyla uygulanmaktadır. Fakat dikkatlerin çekilmesi gereken nokta, hiç kimsenin Kürdistan’ın jeopolitik öneminin düşürülmesine yönelik bir şey yapamayacağına dair gerçekliktir. Çünkü tektonik gücün sınır hattı doğu-batı eksenli bütün ihtimallerde Kürdistan’dan geçmek zorundadır.

Bugün her ne kadar kronik örgüt hastalıkları sebebiyle istenilen verimin elde edilemediği aşikar olsa da ABD’nin Rojava yönetiminde sembolik bile olsa ENKS’yi de içine alan güçlü bir yönetim arzuladığı bilinmektedir. Fakat Sovyetik, Stalinist, partici mantığın kolay kolay değişip dönüşmediği tekrar tekrar tecrübe ediliyor ve geçen her saniye Kürtlerin zarar hanesine yazılıyor. Ankara-İmralı ve Kandil-Tahran hattına alternatif, mesela Washington-Erbil-Kamışlo eksenli bir gücün doğuşu bu kadar gecikmemeliydi zira Güneybatı Kürdistan’ın dünya siyaset arenasına çıkarken her türlü kuvvetli olması gerekmekteydi.

Bu hattın ortaya çıkışı artık sadece ABD’nin değil aynı zamanda Avrupa ülkelerinin de politik projeksiyonu açısından çok önemli. Türkiye’nin Yunanistan’la Ege Denizi’ndeki adalar üzerinden giriştiği çekişme, Ayasofya’nın yeniden cami yapılması, Fransa ile Libya üzerinden gerçekleşen gerginlik ve Akdeniz’deki gaz meselesi Türkiye’nin çevrelenmesi açısından da Kürdistan’ı kaçınılmaz olarak yükseltecektir.

Ne var ki Avrupa devletlerinin ABD tarafından Rojava’ya girmesine yeterince izin verilmediği de görülmektedir. Bu durumda yıllardır Avrupa’da dişe dokunur bir iş yapamayan Kürt diyasporasına yeni bir rol düşecektir. Avrupa’da yaşayan Kürtlerin iktisadi, sosyal, kültürel ve kalkınma porjeleri geliştirerek Kürdistan ve yaşadıkları ülkeler arasında bir köprü kurma ve Kürtlerin elini güçlendirme zamanı gelmiştir. ABD’nin veya Rojava’daki yönetimin de böylesi bir desteğe olumlu yaklaşacağı gözden kaçmamalıdır.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.