Sınanmak üzerine

Kurd24

İspanyol yönetmen Luis Buñuel’in Çöllerin Simon’u (Simón del Desierto - 1965, 42 dk.) adlı anakronik bir filmi vardır. Çorak bir bölgeye dikilmiş bir sütun üzerinde altı yıl altı hafta altı gün boyunca inzivaya çekilen Simon, saf bir mümin olabilmek için burada tanrıya dua ederek çile doldurur. Vakti tamamlandığında sütundan iner ve onu bekleyen kalabalık ile konuşur.

Yakınlarda bulunan bir manastırın rahipleri ve fakir köylüler onun için sütunun altında toplanırlar. Rahipler onun artık bir ermiş olduğunu düşündüklerinden ona başrahiplik teklif ederler ama o bu mertebe için değersiz olduğunu düşündüğünden bunu kabul etmez. Bunca inzivadan sonra bile ermemiş olduğunun farkındadır çünkü.

Bu durum bize Sokrat’ın o meşhur meselini anımsatır. Denir ki Khairephon, Delphoi Tapınağı kahini Pythies’e dünyadaki en bilge kişinin kim olduğunu sormuş, o da Sokrat diye cevap vermiş. Bu bilgiyi alan Sokrat şüpheye düşmüş çünkü kendisinin hiçbir şey bilmediğinin farkındaymış; bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir demiş. Simon ise sütunun üstünde kendi benliğinin farkında aciz bir varlık iken sütunun altındakiler için bir azizdir. Sütunun üstünde Simon kendi başına bir konfor içindeyken sütunun altındaki birkaç fakir köylünün hayatlarında bir sürü yalan dolan üretilmekte ve erdem ancak onlar içindeyken bir hakikate tekabül etmektedir.

Simon fakir köylü kalabalığın isteklerine, şikayetlerine dua ile karşılık verir. Hatta elleri olmayan bir köylünün ellerini bile yerine getirir ama hiçbir zaman gerçek anlamda ermiş olamaz. Tanrı ile arasına hiçbir şeyin girmemesi gerektiğini düşündüğünden sütunun altında kendisini bekleyen annesi ile vedalaşır ve yeni bir sütuna çıkarak tekrar çile çekmeye başlar. O dış dünyaya sırt çevirdikçe iç yolculuğunda zaaflarıyla yüzleşir. Kendisini çeşitli kılıklara girerek ziyaret eden ve onu baştan çıkarmaya çalışan şeytanının bütün hilelerine büyük bir sabırla göğüs gerer ve hatta uzun bir süre tek ayak üstünde durur. Fakat birkaç denemeden sonra çölde sürüklenen bir tabutun içinden çıkan baştan çıkarıcı yarı çıplak bir kadın sütuna tırmanır ve neticede Simon’u da alarak ortadan kaybolur.

Bir replikten Roma döneminde geçtiğini sandığımız film, sahneye bir uçağın girmesiyle bizi dumura uğratır ve Simon ile şeytan kılığındaki kadın New York’ta, dönenim dans müziklerinin çalındığı bir diskoda otururken görülürler. Film, bir vecd haliyle dans eden kalabalık içinde sütununa dönmek isteyen Simon’un görüntüsüyle sona erer.

Luis Buñuel’in çocuklukta sıkı bir rahiplik eğitimi aldığını ve çektiği filmler vasıtasıyla kendisi, ahlak anlayışı ve dinle hesaplaştığını biliyoruz. Yönetmen bu filmde münzeviliğin bir marifet olmadığını göstermek için Simon’u şehir merkezine getirtmiştir. Zira asıl sınanma ancak insanlar arasında olduğunuzda başlayandır. Şehirde, insanlar arasında, bir barda ya da bir müminler topluluğunun içinde; zira şeytan bir sütunda değil insanların içindedir.

Çöllerin Simon’u filmi elbette ünlü çileci Aziz Simeon’un hayatına atfedilen bir hikâye anlatıyor. Afrin-Antakya bölgesinin ünlü çilecisi Aziz Simeon önce kendisini 40 gün aç bırakmış, ardından daracık bir kulübede bir buçuk yıl kalmış. Fakat bu kendisini tatmin etmeyince önce iki ayak üstünde, ardında da tek ayak üstünde durmuş. Onun bu halini duyanlar etrafına toplanmış ve onu inzivadan alıkoyacak şekilde ondan dua istemeye başlamışlar. O kalabalıktan kaçtıkça, kalabalık da onu kovalamaya başlamış ve neticede bir sütunun üstüne çıkarak tam kırk yıl boyunca burada inzivada kalmış. Arada bir tuvalet için aşağı inmiş, acıktığında ise çocuklar aşağıya sarkıttığı (ve filmde de çokça gördüğümüz) çantasına yiyecek koymuşlar. Neticede ne mi olmuş? Ölürken de tanrıya eremediğini çünkü gerçekte hiç sınanmadığını söylemiş. Hıristiyanlık literatürü içerisinde ona atfedilmiş onlarca anlatı ve belge varken onun temsil ettiği çilecilik ve ona atfedilmiş çokça hikaye onun da öncesinden kalmıştır.

Bugün Güneybatı Kürdistan’nda Simeon’un ismiyle ilişkilendirilen çokça mıntıka vardır. Çiyayê Kurmênc olarak bilinen ve Êzidî diniyle ilişkilendirilen Cebeli Semaan - Çiyayê Sim’an, bugün Türk devleti tarafından ismi Samandağ yapılan Aziz Simeon Dağı, Gola Simokiya, Sem’an aşireti ve hatta bu bölgeden göç edenlerin toplandığı Dersim’in adı bile bu isimden gelmektedir. Tabii İslam sonrası bir de bu dağların adı Şeyh Berekat olmuş. Hatta Beraketî adıyla bir Kürt aşireti bile var bu bölgelerde.

Aslında onun hikâyelerine Kürt anlatı geleneğinde sürekli denk gelinir. Luis Buñuel’in filminin neredeyse aynısı olan şu hikâyeye bakalım; mutlaka hatırlayacaksınızdır.

İki kardeşten biri dağdaki bir mağarada inzivaya çekilip derviş olur. Riyazet oruçlarının neticesinde kendisine bir keçi ve bir de keramet verilir. Derviş, keçinin sütünü sağar ve bezden çantasına koyarmış. Keramet bu ya; süt bezden yapılmış çantadan sızmazmış. Kırk yılın ardından erdiğini düşünmüş ve dağdan inerek şehirde yaşayan kardeşini aramaya gitmiş. Kardeşi de köşker olmuş ve küçücük dükkânında ayakkabı yapıyormuş. Hâsılı kardeşini bulmuş, merhabalaşıp sarılmışlar. Derviş süt dolu bez çantasını oturduğu yerin üstüne asmış. Sohbet ederlerken içeriye bir kadın girmiş ve çarığını tamir etmesi için ayağını köşker kardeşe uzatmış. Bu sırada bizim dervişin gözleri kadının ayak bileklerine takılmış ve içinde bir arzu uyanmış. Köşker olan derviş kardeşine “Kardeşim, çantandan süt sızıyor” diye seslenmiş. Derviş asıl meselenin dağda değil şehirde derviş olmak olduğunu anlamış…

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.